Yüksek teknolojili ara malı üretimi için yatırımcı seçip para verelim

Eski Merkez Bankası Başkanı, MHP Uşak Milletvekili Adayı Durmuş Yılmaz, ekonomide temel sorunun "yüksek büyüme - yüksek cari açık" ödünleşmesi olduğu görüşünde

Abone ol

Türkiye seçime gidiyor. Partiler milletvekili aday listelerini açıkladı. Meydanlara çıkılıyor. 7 Haziran’da sandıklara gideceğiz. Bir ekonomi gazetesi olarak DÜNYA da, önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi bu seçimde de sayfalarını, partilerin ekonomi kadrolarının, sözcülerinin görüşlerine açarak, seçmen tercihlerinin demokratik şekilde oluşmasına katkı yapmayı sürdürecek. İlk konuğumuz, Eski Merkez Bankası (MB) Başkanı, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ekonomi Danışmanı Durmuş Yılmaz. MHP’den milletvekili adayı. Siyasete girişi sürpriz oldu. Çok istekli değildi aslında. Ancak bu konudaki ısrarlar etkili oldu ki şimdi memleketi Uşak’tan aday. Kendisi için yeni bir dönem, ‘siyasi’ bir dönem başlıyor. Neler düşünüyor? AK Parti döneminde Merkez Bankası Başkanı olmuştu, siyasete ise MHP’den giriyor. Bu tercihin nedeni ne? Mevcut durumu, özellikle ekonomiyi nasıl değerlendiriyor? Ekonomide neler yapmak lazım? Kafasında bir program var mı? Seçim çalışmalarına başlamadan önce yeğeninin düğünü için gittiği Hollanda dönüşü, kendisi ile görüşme imkânı bulduk. Sorularımıza cevap vermeden önce; MHP’nin bildirge çalışmalarının devam ettiğini, ekonomi konusundaki parti yaklaşımının da bildirgede yer alacağını, bu röportajdaki değerlendirmelerin esas itibariyle kişisel görüşleri olduğuna dikkat çekti. Yılmaz’ın sorularımıza cevapları şöyle: 

►Siyasete girdiniz, hayırlı olsun. Siyasi ortamı, tabloyu nasıl okuyorsunuz. Hükümetin nerelerde yanlış yaptığı görüşündesiniz? 

Başarı için anti tez değil tez olmak lazım. Başkalarının yanlışı etrafında dönmek bir yere götürmez. Yanlışı söyleyelim ama doğruyu da ortaya koyalım. Ekonomi konuşurken de öyle, yanlışları söyleyelim ama doğru tezi de ortaya koyalım. 1990’lı yılların ekonomi politikası 2001 krizine götürdü. Kriz yeni program getirdi. Kemal Derviş getirildi ve stand by anlaşması yapıldı. 15 günde 15 yasa çıkarıldı. Merkez Bankası bağımsızlaştı vs. vs. Stand by anlaşmasında 18 milyar dolarlık IMF desteği, kredisi vardı. Anlaşmayı yapan koalisyon 4 milyar dolarını harcamıştı. Bu paranın 14 milyar dolarını AK Parti hükümeti harcadı, kullandı. 2008’de stand by yenilendi 10 milyar dolar daha kredi geldi. 28 milyar dolar para kullanıldı. Şimdi “Koalisyon parayı yedi, harcadı, AK Parti böyle ödedi. Şimdi de IMF’ye borç verebiliyoruz” dersen... Bu yanlış! Resmin bir tarafı doğru, bir tarafı yanlış. Parayı koalisyon kullanmadı, harcamadı. Ama AK Parti de programı uygulamayı sürdürdü. Üç seçenekleri vardı. IMF anlaşmasını reddedebilirlerdi, tadilat isteyebilirlerdi veya sürdürebilirlerdi. Sahiplendiler ve doğru yaptılar. Eğer tadilat talep edilseydi, önceki 17 anlaşma gibi bu stand by çökerdi, bugünkü noktaya gelinemezdi. Bunu tespit etmek lazım 

Türkiye'yi yarıştıracak projeleri seçelim

►Bütçe konusunda da önemli gelişmeler oldu... 

Evet, o da doğru, bütçeyi güçlendirdiler. Ama ekonominin borçlanma ihtiyacı da giderek arttı. Hükümet kamu eliyle yatırım yerine yatırımları özel sektöre bırakma tercihi yaptı. 120 milyar dolarlık borç 402 milyar dolara çıktı. 800 milyar dolarlık ekonomide fert başı 5 bin dolar borçluyuz. Hükümet yazıyı gösteriyor ama turayı göstermiyor. Tura tarafı da bu işte. Niye bu kadar borçlandık? Tasarruf oranımız yüzde 22’ydi. Sıcak para geldi harcamaya yöneltti ve tasarrufl ar yüzde 13’e seviyelerine düştü. Büyümenin 3.5 - 4 bandına oturması en önemli sorun. Bu yetersiz. Ekonomi politikasının nihai amacı refahı artırmaktır. Bu büyüme ile olmaz. Büyümeyi nasıl yapacağız? Yatırımla! Bunun için de tasarruf yapmalıyız. Türkiye’yi dünya çapında yarıştıracak sektörleri seçip kaynakları oralara aktarmalıyız. Nihai ürün imalat sanayimiz var. Bu sektörlerde çalışan insan kaynağımız, mühendislerimiz yetenekli. Sorunumuz nihai ürünü üretecek ara malı ve hammaddemizin olmaması. İmalatta otomotiv, beyaz eşya, raylı sistemler... Bu işlerde nihai ürün yaptık ama kaliteli çeliğimiz yok. Cari açık yaratan bir büyümede yapısal sorunlara odaklanmak gerekir. 

►Bu büyümede MB'nin fonksiyonu ne olabilir? Yasasında bir değişiklik ihtiyacı var mıdır? 

Reeskont penceresinin açılması lazım. Daha önce DÜNYA gazetesine verdiğim röportajda anlatmıştım. Tecrübeli sanayiciye yatırım finansmanı MB'nin reeskont penceresinden gelebilir. Bu söylediğimin çok riskli olduğunu biliyorum. Acaba G. Kore’nin yaptığı gibi bir hamle yapabilir miyiz? Büyüme ve cari açık arasındaki ödünleşmenin kırılması gerekir. Yüksek teknoloji içeren ara mallardan üretebileceklerimizi üretmemiz lazım. Acaba sektörlerinde tecrübesi olanları seçsek, önüne iyi çalışılmış, üç - beş proje koyup yatırım için MB'nin reeskont penceresinden kredi versek, proje tamamlandığında da kapatsak... Mesela otomotivde kullanılan paslanmaz çelik. Savunma sanayiinde kullanılan 10 temel metal, ileri teknolojili plastik, her türlü raylı ara malı gibi. MB'nin sadece bu stratejik ürünler için açacağı reeskont penceresi olsa... Bu iş denetimden uzak olursa kötü bir yere de götürebilir. Ama bu işin temelinde asıl ‘adaletsizlik’ olacak. Çünkü tecrübesi olan firmalar tercih edilecek. Bu imkân herkese tanınmayacak. G. Kore öyle yapmış. Ama olsun buna katlanılabilir. Tabi doğru yapamazsak MB'yi 1990 öncesi bilançoya geri döndürebilir. Bunun başlangıcı ve bitişi çok önemli. Bunu yapmak için mevcut Merkez Bankası Kanunu yeterli, değişiklik gerekmez. 

►MB'nin bağımsızlığı çok tartışıldı. Diğer özerk kurumlar için de tartışmalar yapıldı... 

Bana, benim başkanlığım dönemimde diyorlardı ki, ‘Niye İstanbul’a gitmiyorsun, Ankara’dan uzaklaşınca daha bağımsız olursun.’ Bağımsızlık öyle bir şey ki Başbakan’la aynı binada, aynı katta da olsan bağımsız olabilirsin veya hayır demesini bilmiyorsa, Merkez Bankası, Kaf Dağı’nın arkasında da olsa bağımsız olamaz. Özerk kurumlar konusunda, bu konunun öncüsü Daron Acemoğlu, kurumsal yapı, kurumsallık ekonomiyi ilerletir. Bu üst kurullar tecrübe sonucu ortaya çıktı. Bunlar var diye Avrupa Birliği’nde 27 - 28 hükümet aralarında karar alamadığında bile ekonomi yürüyor. Çünkü kurumları güçlü. 

Yabancı, istediğimde çıkarım güvenine sahip olmalı

►Son dönemde inşaat çok öne çıktı. İnşaat mı, sanayi mi tartışmasına ne diyorsunuz?.. 

Bir tercihler silsilesi olmalı. Hükümet inşaatı çok öne çıkarıyor. Hiçbir sektörden vazgeçemeyiz ama hepsini öne çıkaramayız. YASED için cari açık raporu hazırlanmıştı. 26 - 27 sektör belirlenmiş. 7 - 8’inde artı, geri kalanın tamamında açık veriyoruz. 800 milyon dolarlık buzdolabı ihracatı var ama 650 milyon dolarlık da komponent ithal ediyoruz. Çok para geldi. İnşaatı iyi kullanarak ciddi para yarattılar. Ama şimdi dış kaynak gelmesi zor. Sermaye birikimi de akşamdan sabaha olmaz. İnşaat bir ivmelenme yarattı. Perdecisi, mobilyacısı yararlandı... Ama sanayiye kaynak akışı sağlamadı. Gelir dağılımını bozdu. Rantçılığı ortaya çıkardı. Bazı grupları zenginleştirdi, uzun vadeli yatırıma dönüşmedi. Türkiye’nin sermaye birikimine ihtiyacı var. Dünyada 12 - 13 trilyon dolar tasarruf var. Emerging marketlerde (gelişen pazarlar) tasarruf oranı % 30’larda. Bizim iki katımız. Bu tasarrufları çekebiliriz. Ama olmazsa olmaz koşulu hukuk, emeğe ve mülkiyete saygıdır. Bu konular Türkiye’de erozyona uğradı. Araplar niye Hyde Park’ın yanındaki oteli alıyor? Çünkü adamların bin yıldır hukukları aynı... Yabancı, ‘50 yıl sonra da istediğimde Türkiye’den çıkabilirim’ diyebilecek güvene sahip olmalı. Kurala dayalı toplum mu olacağız, duruma dayalı toplum mu olacağız? Kanunlar yaz boz tahtası. Bu, duruma dayalı bir anlayış. Durum değişince yeni bir reaksiyon alıyor ve değiştiriyorsun. Oysaki kanuna dayalı olmak lazım. Duruma dayalı toplumlara kimse güvenmez. Merkez Bankası, enfl asyon hedeflemesinde de böyle. Yüzde 5 diyorsun. Bu toplumla kontrattır. Yolun ortasında değiştirememeli.

►2023 hedeflerini tutturmak hala mümkün mü? 

2023 hedefleri yakalanamaz. 2 trilyon dolarlık ekonomi, kişi başına 25 bin dolar gelir, 500 milyar dolarlık ihracat... Bence bütün bu hedefl erin yerine PISA’da (OECD tarafından geliştirilen ve ülkelerde eğitimin kalitesini ortaya koyan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) 43’üncü sıradan ilk 10'a girmek hedeflenmeli. Bu daha iyi olur. Gerisi gelir, ekonomi hedefl eri de tutar.

►Bir süre önce verdiğiniz bir röportajda, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ekonomi yönetiminde olmamasını risk olarak gördüğünüzü belirttiniz... 

Ekonomi yönetiminde koordinasyon olmalı. Şu anda bu bozuldu. Koordinasyon yok. Sayın Babacan’ın olmamasının risk olduğunu söyledim. Eğer olmazsa, bir de başkanlık sistemi olursa, bu daha da bozulabilir. Bence ekonomideki en büyük risk budur. En büyük risk bu ama eğer koordinasyonun işleyeceği varsayımından hareket eder de en önemli sorun ne derseniz, iş dönüp dolaşıp ‘eğitim şart’a geliyor. 4 artı 4’le olmaz. Adam gibi bir eğitim düzenimiz olmalı. Uzmanı bir milli eğitim bakanı bulmalıyız. Bu bakanın MB gibi araç bağımsızlığı olmalı. Uzmanların belirleyeceği bir programları olmalı. İnsan kaynağımızı iyi eğitmeye ve ara eleman yetiştirmeye odaklanmalıyız. Temel bilimler eğitimi facia durumda. Önce iyi öğretmen mi? Ben, çok başarılı bir örnek olarak İhsan Doğramacı’nın kurduğu sistemi, oğlu Ali Doğramacı’nın yürüttüğü sistem, bence yardım alınacak yegâne kuruluştur. 

►MHP’nin yer aldığı bir koalisyon halinde, bakanlık gibi bir beklentiniz olur mu? Yoksa ben Merkez Bankacıyım mı dersiniz? 

Benim hırsım yoktur. Hayatım mutfakta geçti. Ehil birini bulurlar da bu bakana danışman ol derlerse hiç yüksünmem. Boyam cilam akmaz.

"Uşak'tan aday olmayı ben istedim, Bahçeli 'o zaman iki vekil çıkarırız' dedi"

►Neden siyasete girdiniz? Bir demecinizde ideallerinizden, hayal kırıklıklarından söz ettiniz...

Evet, ideallerimin önemli ölçüde çöktüğünü söyledim. Hayallerimiz, inancımız vardı. Yalan söylemeyecektik. Yanlış yaptığımız yerde evet hata ettim diyebilme erdemini gösterecektik. Haksızlığın karşısında olacaktık, hakça paylaşacaktık. İtiraf edeyim ideallerimin büyük bir kısmı çöktü. Son 4-5 yıldır olup bitenlerin idealimi zayıfl attığını düşünüyorum. Haram için fetvalar alındı. Oysaki öyle bir yaşam tarzımız olacaktı ki, aşırıya gitmeyecektik. Niye kocaman saray yaptın? Referansın dünya ise başka. Maalesef güç insanı kirletiyor. Üniversiteye rektör seçiliyor. Seçileni atamıyorsun. Sezer’i niye eleştirdik o zaman? Demirel’i niye eleştirdik? ‘Onlar da böyle yapmıştı ama’ diyoruz. Eleştiregeldiğiniz insanları bahane göstermek rahatsız edici. Demek ki sorun doğru bir üniversite yasası, YÖK yasası değil, atama yetkisinin bizde olmamasıymış. Yasayı değiştirip yeni düzen kurmaksa, bu yapılabilirdi. Eskinin üzerine yeşil boya püskürtmekle olmaz. Gençliğimizde Komünizmle Mücadele Dernekleri vardı. Gün geldi komünizm yıkıldı. Derneğe de ihtiyaç kalmadı. Ama Hazreti Peygamberi Sevenler Derneği kursaydık devam ederdi. Şu an ortam çok kötü. Siyasete din gibi yaklaşılıyor. Akla kara var. Oysaki siyasette akıl var, çözüm bulmak var. 7 rengin 5’i kullanılmıyor. Farklı görüşleri dinlemek lazım. Yanlışsa yanlış dersin toplumla paylaşırsın. Allah nasip eder de ülkeyi biz yönetirsek bunları yapmayız. Hepimizin pantolonuna bulaşan bu kirlenmeden nasıl uzak kalabiliriz sorusu son derece önemli. Siyasete girmem şu anda içinde bulunduğu değerler erozyonuna karşı ne yapabilirim, bu konudaki sorumluluğun gereği. Çünkü değer üreticisi değil, değer tüketicisi haline geldik. Bir diriliş bekliyorduk, düştüğümüz yerden doğrulmayı beklerken değer tüketicisi olduk. Siyasete girmemde bunlarla mücadele isteği büyük. 

►Memleketiniz Uşak’tan aday gösterildiniz. Seçilmeme ihtimaliniz var mı? 

Uşak’ı ben istedim. Sayın Bahçeli de uygun gördü. Seçilme garanti yerlerde gösterilmeyi istemek, uzun zamandır parti örgütünde emek veren, çalışan kadroların önüne geçmek istemezdim zaten. Uşak örgütümüz de ‘Bir vekil garanti çıkarırız, siz gelirseniz iki olur’ diyordu.

Elon Musk: İngiltere zalim bir polis devleti Bahçeli'den son dakika Ahmet Türk açıklaması İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi'nde yangın Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı Tüketici tüketmiyor, tükeniyor