Yeni dönemde finans piyasalarını ne etkiler?
Abone olEmre CAN / İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Doktora Öğrencisi
Ekonomi ve finans piyasalarında yeni bir dönemi yaşıyoruz. Bu yüzden yeni dönemi analiz etmek için farklı analizlere ihtiyacımız var. Eski nedensellikler rafa kalkıyor. Peki, bu dönemde yeni nedensellikler nelerdir? Hangi faktörler arasında ilişki kuvvetlenmiştir veya bozulmuştur? Veya daha keskin soralım, artık bazı değişkenler arasındaki etkileşim sona mı ermiştir? Son yaşanan krizin bu kadar sorgulanır olması ve analize ihtiyaç duyması, ezberleri ve nedensellikleri temelden sarsmasından kaynaklanıyor.
Makro verilerin finans piyasalarını derinden etkilediği, büyümenin artmasının, işsizliğinin azalmasının, kapasite kullanım oranlarının artmasının ve tüketici güven endekslerinin iyileşmesinin finans piyasalarını olumlu, bu göstergelerin tersi şeklinde gerçekleşmesinin ise finans piyasalarını olumsuz etkileyeceği düşünülür. Bu genellemeyi küreselleşme bir ölçüde değiştirmiştir. Küreselleşmenin ortaya çıkardığı en temel sonuçlardan biri, finans sektörü ile reel sektör arasındaki bağın gevşediği şeklinde yorumlar geniş kabul görse de hala makro ekonomik verilerin finans piyasalarını etkilediği varsayımı kabul görmektedir. Bu iki temel varsayım şu an yeniden sorgulanıyor. Peki, bu iç içe girmiş genellemelerde bir değişiklik var mı? Cevabım, evet. İçinde bulunduğumuz dönemde artık finans sektörü ile reel sektör arasındaki zayıf ilişkiyi çok temelden etkileyen iki faktör var; o da faiz oranları ve yatırımcıların risk algılaması.
Bunu şöyle ilginç bir sarmal ile açıklayalım. Piyasaları etkileyen herhangi bir makro veri olumlu ise borsalar yukarı tepki vermeye hazır, yok veri kötü gelirse, faizler bu ortamda düşük kalacağı için borsalar yine yukarı gitmeye razı. Dolayısıyla verinin iyi veya kötü gelmesi, piyasanın trendine karşı gelemiyor. Peki neden? Faizler o kadar düşük seviyelerde ki, piyasaları en az faiz kadar etkileyebilecek başka bir gösterge bulmak zor hale geldi. Faizlerin düşük kalmasının yarattığı güç ve finansal ortam, diğer faktörlerin değişmesinden kaynaklanan tüm etkiye, şu içinde bulunduğumuz dönemde, galip geliyor.
Bir grafiğe dünya borsaları ile faiz oranlarını koyduğunuzda, buradaki negatif ilişkinin gücü kadar güçlü bir ilişkiyi başka bir gösterge ile bulmak çok zor. Hatta son iki yılda borsalar ile faiz dışında, diğer göstergeler arasında bu denli anlamlı bir ilişkiyi bulmak çok zor, çünkü faiz diğer tüm göstergelerden rol çalıyor. Çünkü faizler düşük ve bu nedenle paranın maliyeti düşük. Tabii ki düşük faiz oranları yatırıma olan talebi arttırıyor ve arttıracak. Ancak son krizden sonra biliyoruz ki, düşük faizle ucuz ve kolay para, yatırımdan çok; borsaları, emtia fiyatlarını ve yatırımcıların risk iştahını arttırıyor. Yatırımcıların risk iştahını arttıran bir başka faktör ise; hükümetlerin ve uluslararası kurumların, bir şirketin (hatta bir ülkenin) rasyoları ne kadar kötü olursa olsun, bu şirketler batmasına göz yumulamayacak kadar büyükse; bu şirketlerin kurtarılıyor olması. Krizden çıkan en büyük derslerden bir bu. O zaman ortaya çıkan basit soru şu oluyor, "Neden daha fazla risk almayalım?"
Belki de hayatında hiç riskli bir yatırım yapmamış ve sürekli mevduata yatırım yapmış bir yatırımcıdan alınan vergiler bu kurtarma operasyonlarında kullanılıyor, ironik değil mi? Risk alanları, risk almayanların vergisiyle yeniden daha fazla risk almaya teşvik ederek krizi çözmek. Ezber bozmak böyle bir şey olmalı.
Bu yeni dönemde faizin öneminin altını çizmek için şöyle bir saptama yapalım. Örneğin Türkiye için yapılan ekonomik ve finansal analizleri yaparken şunu göz ününde bulundurmak gerekir, artık gösterge bileşik faizler %9 civarında seyretmektedir. Bu yüzden daha önce bileşik faizler %20 civarındayken yapılan tüm beklentiler, tüm hesaplamalar ve tüm nedensellikleri bu yeni dengeye ve güçlü faktöre göre revize etmek ve yeniden yapmak gerekir. Belki de bu yüzden İMKB 100 endeksi için, endeks kırk bine geldiğinde, bu noktayı tepe noktası olarak analiz edenler, sırasıyla nasıl kırk beş bine, elli bine, elli üç bine ve elli yedi bine gelindiğini açıklamakta zorluk çektiler. Oysa oyunun kurallar değişiyor. Artık ne siyasi gerginlik, ne büyüme, ne işsizlik ve ne de kapasite kullanımı rakamları finansal piyasaları etkilemekte; faizlerin düşük ve risk iştahının yüksek olması kadar etkili değil. Bu yeni bir krize neden olur mu? Olursa da çözümün bir ironide saklı olduğunu biliyoruz. Ama sanırım bu yeni dönemde sorunu bilmek, sorunu çözmeye yetmiyor; çünkü çözüm bir çelişkide saklı!