Yabancı yatırımcıların gözü sergi sektöründe

Yabancılar, sergi sektörüne yoğunlaşan yatırımların dışında kalmak istemiyor.

Abone ol

 

Uluslararası çevrelerde Türkiye güzel bir tatil destinasyonu olarak algılanmakta. Deniz ve güneşin buluştuğu Akdeniz ve Ege kıyıları, lezzetli Türk yemekleri, tarihi yarımadası ve eşsiz boğazıyla Istanbul, eski Yunan uygarlığının en iyi korunmuş antik şehriyle Efes, doğal peri bacalarıyla Kapadokya Batı ve Doğu'yu sentezleyen kültür hazinelerine sadece birkaç örnek. Buna rağmen, iş turizmine gelince, durum farklı. Türkiye, uluslararası toplantılar yapmak, kongre ve ticaret fuarlarına katılmak için çok az insanın aklına gelir. Ancak, Türkiye kongre ve sergi sektörüne yatırımlarını arttırarak bu durumu değiştirmek niyetinde. Uluslararası yatırımcılar da bu yoğunlaşan yatırımların dışında kalmak istemiyor.

Fuarcılık sektörüne 20 yılını adamış İngiliz iş adamı Steve Monnington ile Türkiye'deki sergi sektöründeki gelişmeleri görüştük. Londra merkezli Mayfield Media Strategies şirketinin kurucusu olan Monnington kongre ve sergi sektöründe şirket alımları ve iş geliştirme servisleri vermekte. Dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet gösteren Mayfield, Türkiye'de şirket satın alımlarında görülen hareketlilik dolayısıyla kısa zaman önce Istanbul'da yeni bir ofis açtı.

Değişim Yelpazesi (DY): Türkiye, fuarcılık sektöründe tam olarak nüfuz edilmemiş bir pazar. Turizmde gözde destinasyonlardan biri olmasına rağmen, Türkiye uluslararası kongre ve ticaret fuarı organizasyonlarında uluslararası bir isim değil. Geçtiğimiz 10 yılda, bu durumu değiştirmek için çeşitli yatırımlar hayata geçirildi. Hükümet desteğiyle Tüyap ve CNR gibi kongre ve sergi sarayları yapıldı ve uluslararası organizasyonlar 5 yıldızlı otellerden kongre merkezlerine taşındı. Sizce bu büyümeyi hangi faktörler tetikledi?

Steve Monnington (SM): Herşeyde olduğu gibi arz ve talep meselesi… CNR ve Tüyap öncesi, Türkiye kongre ve sergi alanı yönünden az gelişmişti. Oteller ve küçük şehir merkezleri sadece 3.000 – 4.000 m2 alan sunmaktaydı. Oysa bugün organizasyonlar için en az 10.000 m2'lik alana gerek duyulmakta. Sodeks gibi büyük organizasyonlar 100.000 m2'nin üzerinde alanlarda düzenlenmekte. Dolayısıyla, Türkiye'de uluslararası standartlarda sergi alanları için artan bir talep vardı. Bu talebi karşılamak için gerekli yatırımlar yapıldı ve Türkiye uluslararası standartlarda kongre merkezlerine sahip oldu.

DY: Bu artan taleple uluslararası yatırımcılar da Türkiye'yle ilgilenmeye başladı.  Türk yatırım ortamı sergi sektöründeki uluslararası yatırımcılar için cazip miydi?

SM: 2001 ekonomik krizinden önce yatırım için cazip bir ortam vardı, şu anda ise daha da cazip bir ortam var. Türk şirketleri ihracat yapmaya ihtiyaç duymakta, dolayısıyla sergilerde yabancı ziyaretçilerin belli bir oranın üzerinde olması önemli. Öte yandan, Türkiye uluslararası markaları hızlı benimsemekte, bu da sadece ziyaretçileri değil, uluslararası katılımcıları da pazara çekiyor. Uluslararası kongre organizatörlerinin pazarda olması Türkiye'nin uluslararası standartlarda bir pazar olmasına yardımcı olacaktır. Bu organizatörlerin uluslararası kontaktlarını yabancı katılımcılar, ziyaretçiler veya potansiyel yatırımcılar olarak görmek olasıdır.

DY: Sektöre giren ilk uluslararası firmalar hangileriydi? Yeni pazara nasıl uyum sağladılar?

SM: Türkiye'ye gelen ve piyasaya girişi etkili olan ilk iki şirket ITE Group ve Hannover Messe International. ITE Group bir İngiliz şirketi daha önce Rusya ve Bağımsız Devletler Cumhuriyeti'nde sergiler düzenleyen uluslararası bir şirket. Hannover Messe International ise Alman Deutsche Messe'nin yurtdışı ayağı. İki şirket de 2000 öncesinde yerel şirketlerle ortaklıklar yaparak piyasaya girdi. ITE CNR'ın %50'sini, Hannover Dünya Fuar'ın %50 hissesini satın aldı. Uluslararası bir şirketin yeni bir pazara girmesinin en güvenli yolu yerel firmaların uzmanlığından yararlanmak. İlginç olan, iki şirket de piyasayı tanıdıktan sonra %100 yabancı sermayeli kendi şirketlerini kurmakta gecikmediler.

DY: Sizce sergi ve kongre sektöründeki uluslararası firmalar için Türk pazarının avantajları neler?

SM: Türkiye, uluslararası bir organizasyon firmasının iyi bir iş çıkarabilmesi için gerekli tüm özellikleri içinde bulunduruyor. Mevcut sergi alanları yeterli olmakla beraber yenileri de hızla yapılmakta. Uluslararası katılıma elverişli, pazarı yönlendiren, kaliteli organizasyonlar mevcut, yakın gelecekte çok daha fazla organizasyon düzenlenme potansiyeli de var. Birçok sergi ve kongre de uluslararası ortaklarla işbirliğine açık, işi büyütmek isteyen özel şirketlere ait.

DY: Peki, Türk pazarındaki riskler nedir?

SM: Sergi ve kongre sektörü Türkiye'de henüz sofistike değil. Birçok fuarda, fuar katılımcı ücretleri oldukça düşük, dolayısıyla organizasyona harcanan para da göreceli olarak düşük, bu da kaliteyi negatif olarak etkilemekte. Alanı doldurmak için birçok indirim yapılmakta. Istanbul'da birçok sergi alanı bulunduğundan rekabetçi bir program hazırlamak daha kolay. Türkiye'de Ticaret Odaları'nın desteği başarıya ulaşmak için kilit öneme sahip. Tabii bu aynı zamanda Ticaret Odalarının desteğinin ne kadar pahalı olduğunu da göstermekte. Bu riskler yerel bir ortakla pazara girildiğinde daha kolay yönetilmekte. Yerel ortağın farklı sektörlerden güçlü bağlantıları bu sorunları çözebilmekte.

DY: Hangi Türk sektörleri sergi ve kongre sektöründe ön plandalar?

SM: Türkiye, inşaat, tekstil, üretim ve mücevher sektörlerinde önde gelen bir ülke. Bu alanlardaki bazı fuarlar ve kongreler şimdiden uluslararası üne sahip. Bu organizasyonların kalitesi ve bilinirliği daha da uluslararası düzeye ulaştıkça, olağanüstü büyüme kapasitesine sahip olacaklar. Bu sektörlerin potansiyelleri sadece iç pazarla kısıtlı değil, Orta Doğu ve Orta Asya genelinde büyük bir kongre merkezi haline gelme ihtimali var.

Bir de yenilenebilir enerji, geri dönüşüm ve atık yönetimi, güvenlik ve savunma gibi küresel ekonominin yeni gözde sektörleri var. Bunlar, doymuş pazarlarda bile dünya genelinde hızla büyüyen endüstriler. Türkiye'nin bu tür trendleri belirleme ve bu alanlarda hem yerel hem de bölgesel organizasyonların merkezi olma şansı var.

DY: Sergi ve kongre sektörünün Türkiye'deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Uluslararası seviyeye ulaşmak için neler değişmeli?

SM: Diğer ülkelerde uluslararası organizatörlerin nasıl iş geliştirdiğini gördük. Türkiye'de bu durumun farklı olacağını düşündürecek hiçbir sebep yok. Uluslararası oyuncular pazara yerel firmalarla ortaklıklar yaparak girecek. Daha sonra, belli bir mevcudiyet oluşturduktan sonra, kendi markalarını yaratacaklar. Stand katılım ücretleri yükseldiği gibi, organizasyonların, stand katılımcılarının ve ziyaretçilerin kalitesi de yükselecek. Sergi alanları organizatörlerin ücretleri konusunda daha rekabetçi olmalı. Daha fazla ve büyük organizasyonlar düzenlemeliler ki genel doluluk oranı artsın. Yakın gelecekte, Türkiye'deki sergi ve kongreler birbiriyle bağlantılı konferans ve seminerlerle daha fazla içeriği sunarak sofistike bir yapıya sahip olmalı.

DY: Hong Kong Mücevher Fuarı, Almanya Otomotiv Ticaret Fuarı, Paris Moda Haftası uluslararası organizasyonların başında gelmekte. Yakın gelecekte Türkiye bu tür ses getiren dünya çapındaki organizasyonlara ev sahibi olabilir mi?

SM: Olmaması için sebep yok – Türkiye hızla sofistike bir pazar haline gelmekte. Ayrıca, coğrafi bakımdan iyi bir konumda, hem Avrupa hem de Orta Doğu'dan iş çekebilir.  Hong Kong Mücevher Fuarı'ndan bahsetmeniz enteresan çünkü fuarın organizatörleri, UBM Asia, Türkiye'deki potansiyeli şimdiden fark etmiş ve İstanbul Mücevher Fuarı'nın organizatörü Rotaforte ile bir işbirliğine girmiş durumda.

DY: Bize biraz kendi deneyiminizden söz edebilir misiniz? İngiltere merkezli bir firma olarak Türkiye'de faaliyet göstermeye nasıl karar verdiniz?

SM: Mayfield Media kongre ve sergi sektöründe birleşme, satın alma ve iş geliştirme danışmanlığı alanında uzman bir şirket. Dünya genelinde bu alanda faaliyetlerimiz var. Dolayısıyla, hangi ülkelerde uluslararası organizatörler iş yapmak isterse o ülkelerde faaliyetlerimizi yoğunlaştırıyoruz. Türkiye işte bu ülkeler arasında. Türkiye'deki ilk satınalım işimiz 2000'de ITE CNR'ın %50 hissesini almasıyla gerçekleşti. Son bir buçuk yıl içinde, Türk organizatörlerinden Ekin Fuar, Rotaforte ve Ipekyolu firmalarını temsil ettik ve İngiltere, Hong Kong ve İtalya menşeili uluslararası firmalarla stratejik ortaklıklar kurmalarına aracı olduk. Şuan üzerinde çalıştığımız birkaç benzer proje var.

DY: Türk piyasasına yeni giren bir uluslararası firmaya ne tavsiye edersiniz?

SM: Herkesin izleyip başarılı olduğu yoldan şaşmasınlar. Pazara yerel bir organizatörle stratejik bir ortaklık kurarak girsinler. Diğer bölgelerde gerçekleştirdikleri sektörü yönlendiren organizasyonlarıyla yerel ortaklarının organizasyonlarına değer katarlar. Yerel ortak ise onlara bilmedikleri pazarda nasıl hareket etmeleri gerektiğini gösterir, onlar da iyi bildikleri alanda iş geliştirmeye odaklanabilirler. Pazarı tanıdıktan sonra, yeni kongreleri üstlenmek veya yerel firmaları satın alarak işleri büyütmek çok daha kolay olacaktır.

www.datassist.com.tr

Tüketici tüketmiyor, tükeniyor 2 bin 667 projeye 2,2 trilyon lira yatırım A Milli Erkek Basketbol Takımı finale kaldı Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Hiçbir anlamı yok Adalet Bakanı Tunç'tan kadına şiddete karşı 'sıfır tolerans' mesajı