Türkiye’nin Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerinin başlamasının beşinci yılı
Abone olProf. Dr. Haluk KABAALİOĞLU / İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini başlattığı 3 Ekim 2005 tarihinden bu yana beş yıllık bir süre geçmiştir. Bu süre içinde on üç başlık müzakerelere açılırken yalnız bir başlık geçici olarak kapatılabildi. AB Konseyi'nin sekiz başlığın açılmaması ve hiçbir başlığın geçici olarak kapatılmaması kararı, bazı üye devletlerin engellemeleri gibi nedenlerle müzakereler istenilen hızda ilerletilemedi. Beşinci yılın değerlendirmesini yaparken bu nedenlerle buruk olsak da, AB üyeliğinin zorlu ve sabır isteyen bir süreç gerektirdiğinin bilincinde olarak çalışmalarımıza devam etmeliyiz.
AB üyeliği hedefi Türkiye için geçerliliğini korumaktadır. Bu hedef Türkiye'nin çağdaşlaşması, vatandaşların müreffeh ve kaliteli bir yaşam standartını yakalaması açısından itici bir faktördür. Gerek demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler alanında, gerekse günlük yaşamımızı ve yaşam kalitemizi etkileyen çevreden gıda güvenliğine, hayvan refahından iş hayatına kadar farklı alanlarda Avrupa standartları dünyada ve Türkiye'nin bulunduğu bölgede en gelişmiş modeli oluşturmaya devam etmektedir. Bu açıdan Türkiye'nin bu standartları hedeflemesi rasyonel bir seçimdir.
Türkiye'nin AB hedefi sadece bir çağdaşlaşma aracı olarak görülmemelidir. Günümüzün globalleşen dünyasında ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığın giderek arttığını görmekteyiz. Artık ülkeler ticaret, yatırım, enerji gibi alanlarda birlikte hareket etmek ve çevre, iklim değişikliği ve yasadışı göç gibi çeşitli sorunlara karşı birlikte mücadele etmek gereğini daha da çok hissetmektedir. Bu yönden ele alındığında da, AB gibi bir Birliğin içinde diğer ülkeler ile ortak hareket etmek hem bu tür sınır aşan sorunların çözümü için, hem de küresel yönetişim yapısında söz sahibi olmak açısından Türkiye'ye avantaj getirecektir.
Tüm dünyada yaşanan değişim ve etkileşim iklimi içinde Türkiye'nin AB'ye üye olması iki taraf için de büyük potansiyel taşımaktadır. AB Türkiye'yi içine alarak, yükselmekte olan bir bölgesel gücün sağlayacağı ekonomik ve siyasi avantajlardan yararlanacak, zaten birçok alanda işbirliği içinde olduğu bu ülke ile bütünleşerek güçlenecektir. Türkiye ise, yanı başındaki 27 ülkeden oluşan bu Birliğin bir parçası olarak karar alma mekanizmasında ağırlığını hissettirecek ve geleceğin dünyasını şekillendiren önemli bir aktör konumuna gelecektir. Bu bakımdan AB üyeliği hedefine ulaşmak için inanç ve kararlılıkla çaba göstermeye devam etmeliyiz. Yaşanan olumsuzluklar bizi hedefimizden alıkoymamalıdır. Hem Türkiye, hem de AB, konjonktürel gelişmelere değil, büyük resme bakarak globalleşen dünyada Türkiye'li bir AB'nin önemini idrak etmelidir.
Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkilerinde sorunlar yaşanmakta, Türk halkı zaman zaman haksızlığa uğradığını düşünmektedir. Bu da bir güven bunalımına, bezginliğe ve hayal kırıklığına yol açmaktadır. Bu durum gerek Türkiye, gerekse AB yetkililerinin dikkate alması gereken bir noktadır. Unutulmamalıdır ki, ülkeler arasında AB düzeyinde bir bütünleşme süreci ancak karşılıklı güven ve dayanışma üzerinde kurulabilir. Bunun için de AB'nin Türkiye'nin 1959'a kadar giden AB hedefinin ne kadar önemli ve değerli olduğunun bilincinde olması gerekir. Aynı şekilde Türkiye olarak bizler de bu hedefin ciddi bir kararlılık, hazırlık ve dirayet gerektirdiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şudur. Avrupa bütünleşmesinin fikir babası Jean Monnet'nin dediği gibi AB bir ülkeler birliğinden öte bir halklar birliğidir. Bu açıdan da AB'ye girmek sadece devlet organlarının AB ile ilişki içinde olması anlamına gelmez. Bu kamudan, özel sektöre, sivil toplumdan, üniversitelere tüm kurumlar ve bireyler olarak bu sürecin bir parçası olduğumuz ve eşgüdüm içinde çalışmamız gerektiği anlamına gelir. AB ile müzakereleri yürütürken ilgili kamu kurumlarının özel sektör ve sivil toplum ile dirsek teması içinde olması ve müzakere heyetlerine bu kesimlerden ilgililerin dahil edilmesi gerekir. Bu anlamda Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Egemen Bağış ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından başlatılan Avrupa Birliği iletişim stratejisi güçlendirilerek devam ettirilmelidir.
AB içinde Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyenler olduğu gibi karşı çıkanlar da bulunmaktadır. Aralarında Avrupalı önemli siyasetçilerin bulunduğu Türkiye Bağımsız Komisyonu'nun raporlarında vurguladığı gibi Türkiye Avrupa'nın geleceği için vazgeçilmez önemdedir. Türkiye dinamik ekonomisi ve toplumu ve Müslüman çoğunluğa sahip laik ve demokratik bir ülke olarak benzersiz konumu ile hem AB politikalarının sürdürülebilirliği hem de AB'nin dünyadaki varlığı ve itibarı açısından -Fransa eski Başbakanı Michel Rocard'ın sözleri ile- bir yaşam sigortasıdır. Öte yandan, Türkiye'nin büyüklüğü, nüfusu, kültürü ve tarihe dayanan bazı korku ve önyargılar AB üyeliğine karşı çıkılmasının altyapısını oluşturmaktadır. Türkiye'nin AB'ye girişi sadece AB ve Türkiye için değil dünya için de önemli bir olay olacaktır. Bu açıdan Avrupa kamuoylarındaki korku ve tedirginliğin de dikkate alınması ve Türkiye'nin daha iyi tanınması ve üyelik ile ilgili tezlerimizin iletilmesi yönünde çabalarımızın artarak devam etmesi gerekmektedir.
İktisadi Kalkınma Vakfı kırk beş yıldır Avrupa bütünleşme sürecini izlemekte ve Türkiye'nin bu süreçte yerini alması için çalışmaktadır. Bu anlamda alanında ilk ve öncü bir ihtisas kurumudur. Vakfımız AB sürecinin hızlandığı zamanlarda da, kesintiye uğradığı ya da sorunların yaşandığı dönemlerde de durmadan ve kararlılığını kaybetmeden AB ve Türkiye'nin AB süreci ile ilgili çalışmaya devam etmiştir. Bu çerçevede iş dünyasının sesi olarak bilgi üretmeye ve kamuoyunu bilinçlendirmeyi sürdürürken, Brüksel temsilciliğimiz ve AB ve üye devletlerdeki faaliyetlerimizle Türkiye'nin AB üyeliğini ve AB nezdinde Türkiye'nin çıkarlarını savunmaya devam edeceğiz. Hükümetin, Başmüzakerecimizin ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin üyelik hedefine yönelik çalışmalarının artarak devam etmesini umuyoruz. Bunun yanında İktisadi Kalkınma Vakfı olarak bu çalışmalara her zaman destek vereceğimizi ve AB ile ilişkilerimizin takipçisi olacağımızı da tekrar ediyoruz.