Servet eşitsizliği 'Dünya Savaşı' çıkarmaz ama euronun sonunu getirebilir

Fransız ekonomist Piketty, '21. Yüzyılda Kapital' kitabının tanıtımı için geldiği İstanbul’da DÜNYA’ya konuştu. Piketty, “Ekonomik büyüme herkese fayda sağlamalı, aksi takdirde milliyetçilik yükselir, hatta Avrupa Para Birliği bile dağılabilir” dedi

Abone ol

Fransız ekonomist Thomas Piketty'nin kitabı '21. Yüzyılda Kapital', önümüzdeki on yılın en önemli kitaplarından biri olarak değerlendiriliyor. Kitap, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırıldı. Piketty, kitabın başarısını "ekonomik bilginin demokratikleşme ihtiyacından" kaynaklandığını söylüyor. "Artık herkes, ekonomi konusunda kendi fikrini oluşturmak istiyor" diyor. Karl Marx ile kıyaslanmak hoşuna gitmiyor. "Ben verileri kullanarak paranın hikayesini yazdım. Marx'ın kitabı teorik spekülasyonlardan oluşuyor" diyor.  

"Ekonomik büyüme herkese fayda sağlamalı, aksi takdirde, yakında küreselleşmenin yerini, korumacılık politikaları alır, milliyetçilik yükselir, hatta Avrupa Para Birliği bile dağılabilir" yorumlarını yapan Piketty DÜNYA'nın sorularını yanıtladı:

Sıfırdan yola çıkan bir insan, mirasa konandan daha fazla çalışmak zorunda diyorsunuz. Öte yandan Apple, Google gibi dünyanın en değerli markalarını yaratanlar, sıfırdan yola çıkan gençler.

Tarihe baktığımızda, yeni servetlerin ortaya çıktığını görüyoruz. 19. yüzyılda da yeni servetler oluştu. Hatta Goriot Baba gibi Balzac romanlarında bile bunu gördük. L'Oréal'ın kurucusu genç Eugène Schueller de sıfırdan yola çıktı. 1908'de saç ürünleri icat eden Schueller, Fransa'nın en önemli servetlerinden birisini yarattı. Yeni servetler yaratan inovasyonlar her zaman oldu. Sorun inovasyon temelli servetlerin, eşit bir şekilde dağılıp dağılamadığı.  Bu eşit dağılım için fazladan düzenlemelere gerek olup olmadığı. Bu soruya cevap verebilmek için son 10-20 yıla bakmak gerekiyor. Forbes gibi dergilerde yer alan sıralamalara göre, dünyanın en büyük servetlerinin, ortalama servetlere ve dünya ekomisine oranla 3-4 kat daha fazla büyüdüğünü görüyoruz. Bu sonsuza kadar devam edemez. Bugün, Rusya'da, Ortadoğu'da, Afrika'da doğal kaynaklara el koyarak servet yapan oligarklar var. Ulaşılan servet tamamen inovasyon ya da girişimciliğin bir sonucu olsa bile, servetin dengesiz büyümesine sonsuza dek izin verilemez. Girişimcilerin çok zengin olmaları kötü değil, ama toplum içinde her gruptan insanın birbiri ile mükayese edilir düzeyde ve hızla büyümesi gerekir. Piyasa ekonomisi zenginliklerin eşit dağılımını garanti altına almıyor, dolayısıyla bu dengeyi bulacak çözümler gerekli. Eşitsizlik tabi ki büyük sorun değil. Zenginler, orta sınıf ve daha fakirler her zaman olacak. Asıl sorun eşitsizliğin aşırı boyutlara ulaşması.

Türkiye'de de orta sınıfın yokolduğunu; en zengin ile en fakir arasındaki uçurumun açıldığını görüyoruz. Türkiye gibi büyümekte olan bir ekonomi, eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya mı odaklanmalı, yoksa tüm enerjisinin büyümeye mi yoğunlaştırmalı? 

Her ikisi de önemli. Uzun vadede ekonomik büyümeyi sağlamak için eşitsizliklerin aşırı düzeye çıkmaması gerekiyor. Tabi ki ekonomik büyüme için belli bir derecede eşitsizlik gerekiyor. Eşit derecede fakir olmak bir işe yaramaz. Fakat aşırı eşitsizlikler hem sosyal mobiliteyi olumsuz etkiliyor hem de güç paylaşımında dengesizlik yaratıyor. Türkiye gibi gelişen ekonomilerde, büyük servetlerin çok daha hızlı büyümesi aslında önemli bir sorun teşkil ediyor. Ekonomi dergilerinde yer alan bilgilere göre Türkiye'deki milyarder sayısı rekor seviyelere ulaşmış durumda. Japonya'dan daha fazla milyardere sahipsiniz, öte yandan GSYIH'nız Japonya'nın yüzde 20'sine denk geliyor. Bu da ülkedeki eşitsizlik düzeyini ortaya koyuyor. Türkiye'nin öncelikle gelir ve servet konusunda daha fazla şeffaflığa ihtiyacı var; ancak bu sayede ekonomideki güçlü büyümenin toplumun farklı gruplarına fayda sağlayıp sağlamadığını izleyebiliriz. Şeffaflık olmadan, izlenmesi gereken politikalara yönelik demoktratik ve güvenilir bir tartışma ortamı sağlanamaz. Gelir ve servet vergisi uygulamak, aynı zamanda bu konularda sürekli bilgi sahibi olmak anlamına geliyor. 

Türkiye, çok fakir bir aileden gelip Cumhurbaşkanı ya da çok zengin işadamı olabildiğiniz bir ülke. Bunu nasıl yorumlamak gerekir sizce?

Sosyal mobilite olması iyi bir şey, ama yeterli değil. Bu mobilitenin genel çıkara hizmet etmesi; şeffaflığa dayalı büyümeye katkı sağlaması gerekir. Rus oligarklar da fakir doğuyorlar, fakat ülkerinin doğal kaynaklarının bir bölümünü ele geçirerek servet yaratıyorlar. Ülkeleri için yararlı bir şey yapmıyorlar, bir inovasyona imza atmıyorlar. Sonuçta sosyal mobilitenin kalkınma projelerine hizmet etmesi gerekir. Türkiye Rusya değil tabi ki. Ülke ekonomisi önemli bir büyüme gösteriyor ama daha fazla şeffaflığa ihtiyaç olduğu kesin. Gelirler dinamiği, zenginleşme süreçleri ve finansal verilere yönelik şeffaflık gerekiyor. Türkiye'deki servet oluşumlarına yönelik güvenilir veri kaynaklarının artması lazım. 

Sizce para politikaları neden euro bölgesinin ve küresel ekonominin sorunlarına kalıcı bir çözüm sağlayamıyor?

Para politikalarından çok fazla şey bekleniyor, ama para politikaları herşeyi çözemez. 2008 krizinden sonra merkez bankaları, finansal sistemin tamamen çökmesini engellediler. 1930'lı yıllarda da aynı durum yaşanmıştı. Fakat finans krizlerinin yeniden yaşanmaması için, gerekli olan yapısal reformların gerçekleştirilmesi gerekir. Bu da para politikalarını aşan bir durum. Yapısal reformlar için; vergi politikaları, bütçe politikaları, şeffaflık politikaları gerekli. Parasal gevşeme gibi yaratıcı para politikalarının riski, ulusal ve uluslararası boyutta eşitsizliklerin artmasına yol açmak. Herşeyi merkez bankalarından beklemek anlaşılır bir durum, çünkü milyarlarca euro yaratmak vergi sistemini değiştirmekten çok daha kolay. Bankalar bir saniye içinde milyarlar yaratabiliyorlar, ama asıl sorun bu milyarlarla ne yapıldığı. Bazen bu milyarlar finans veya emlak balonları yaratabiliyor ve bundan kar sağlayanlar, gerçekten kar sağlaması gereken kişiler olamayabiliyor. Avrupa ve ABD'nin sürekli olarak yaratıcı para politikalarına başvurmaktan vazgeçmesi; vergi ve bütçe politikalarına odaklanlaması gerekiyor. Özellikle Avrupa'da tek bir para birimi, tek bir merkez bankası; fakat 18 ayrı ulusal borç vakası, 18 farklı faiz oranı ve 18 farklı vergi politikası söz konusuyken, sistem çalışmaz. Eğer ortak para biriminiz varsa, en azıdan kurumsal vergi sisteminin de ortak olması gerekir. Euro bölgesi için bir Vergi Birliği kurulması lazım. 

Sizin için 21. Yüzyılın Karl Marx'ı dendi. Marx'ın Kapital'ini okudunuz mu? Bu benzetmeyi doğru buluyor musunuz?

Evet kitabı okudum. Karl Marx ile benzetilmemi mantıklı bulmuyorum. Her iki kitabıda okuyanlar, bu benzetmenin neden anlamsız olduğunu görecektir. Benim kitabım, bir tarih kitabı. Gelirler ve servetlerin tarihi üzerine yazılmış bir kitap. 3 yüzyılı ve 30 ülkeyi kapsıyor. Karl Marx'ın kitabı ise teorik spekülasyonlardan oluşuyor. Öte yandan Marx'ın veri toplama şansı yoktu, çünkü 1867 yılında veri yoktu. Siyasi açıdan bakıldığında ise ben özel mülkiyete ve piyasa güçlerine inanan bir insanım. Sadece piyasa süreçlerinin kamu kurumları tarafından düzenlenmesi gerektiğini savunuyorum. 

Kitabınız dünya genelinde büyük bir başarıya ulaştı. Bu başarıyı nasıl tanımlıyorsunuz?

Ekonomik bilginin demokratikleşmeye ihtiyacı var. İnsanlar ekonomiye dair konularda kendi fikirlerini oluşturmak istiyorlar. Artık herşeyi uzmanlardan dinlemekten; onların belirlediği ekonomi ve finans politikalarına uyum sağlamaktan bıktılar. Özellikle de gelir, servet, sermaye, borç konuları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorlar. Benim kitabım da bu ihtiyacı cevap verdi sanırım. Uzun bir kitap olsa da, herkesin okuyacağı bir kitap yazdım. Karl Marx'ın kitabından çok daha okunabilir bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta paranın hikayesini anlattım ve arasıra komik olmaya çalıştım. Kitabı okuyan herkes kendi sonucunu çıkarabilir. 

Bill Gates blogunda sizinle aynı fikirde olduğunu yazdı ama hayırseverliğikten yeterince bahsetmediğinizi söyledi. Hayırseverliğin ekonomik katkısı bu derece önemli mi sizce?

Bill Gates bana telefon etti ve Skype üzerinden konuştuk. Kitabımı çok sevdiğini fakat daha fazla vergi ödemek istemediğini söyledi. Gates hayırseverliğe çok fazla inanıyor. Ben de hayırseverliğin iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, fakat hayırseverlik üzerine bir toplum kuramazsınız. En zenginler kamu yararına ne kadar bağış yapacaklarına kendileri karar veremezler. Eğitim sistemini bu kişisel kararlar üzerine kuramazsınız. Kitabımda hayırseverlikten bahsediyorum, fakat bunun etkisini abartmamak gerektiğini söylüyorum. Bazı rakamlar da veriyorum: Harvard Üniversitesi'ne eski öğrenciler ve hayırseverler tarafından yapılan bağışlar her sene bütçenin yüzde 0.5'ine denk geliyor. Harvard'ın finansal portföy getirisi ise yüzde 10'luk paya sahip. Dolayısıyla yapılan bağışlar finansal getirinin ancak yirmide birine ulaşıyor. Servetinizin bir bölümünü eşinizin başkan yardımcısı, sizin başkan olduğunuz bir vakfa bağışlamak çok şaşırtıcı değil. Milyarderlerin parası bazı durumlarda siyasi kararları etkileyebilir. Kişisel çıkarlar ile kamu çıkarlarını doğru ayırdetmek gerekiyor. Bill Gates, 'Servet vergisi olmasın, tüketim vergisi olsun' diyor; ama tüketim konusunda gıda ve giyim harcamaları gibi son derece sınırlı bir vizyon koyuyor ortaya. Çok zenginseniz, gıda ve giyim gibi somut harcamalarla servetinizin tamamını tüketemezsiniz. Sahip olduğunuz güç de bir tüketimdir. Dolayısıyla servet vergisinin çok daha doğru bir uygulama olduğunu düşünüyorum.

Eğer eşitsizlikler aynı hızla artmaya devam ederse, 30 sene sonra ne durumda oluruz?

Bence en büyük risk, toplumlarda küreselleşmenin kendileri için kötü, fakat büyük çokuluslu şirketler ve büyük servet sahipleri için iyi olduğunu düşünenlerin sayısının artması. Bunun sonucu olarak çok sayıda insan kendi içine kapanmayı tercih edebilir. Bugün Fransa başta olmak üzere, Avrupa ve dünya genelinde ulusalcı yaklaşımların yükseldiğini görüyoruz. Bence önemli olan küreselleşmenin finansal adalet ve sosyal eşitlikle elele ilerleyebildiğini; herkesin yararına olduğunu kamuoyuna göstermek. Ben küreselleşmeye inanıyorum, fakat ekonomik kalkınmanın farklı sosyal gruplara eşit yarar sağlamasını garanti edecek kamu kurumlarına, finansal şeffaflığa, ve sosyal yatırımlara ihtiyacımız var. Akti taktirde, yeni bir Dünya Savaşı değil ama korumacılık tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Hatta Avrupa Para Birliği ortadan kalkabilir. 'Euro bölgesi kuruldu artık yıkılması imkansız' demek yeterli değil. Euro bölgesinin geleceği için vergi birliğine de ihtiyacımız var. 
 
'21. Yüzyılda Kapital'in 21 başlıkta özeti

1. 1910-20’li yıllarda, sanayi devriminin başlarında batılı ülkelerin tamamında eşitsizlik aşırı boyuttaydı.
2. O gün ABD’de toplam gelirin yüzde 9’una sahip olan imtiyazlı kişiler; bugün yüzde 20’sine sahipler.
3. ABD kadar olmasa da, Avrupa’da da gelir eşitsizliğinde artış söz konusu.
4. Servet eşitsizlikleri, gelir eşitsizliklerinden çok daha fazla.
5. Avrupa iki büyük dünya savaşı büyük mirasları yok etti.
6. ABD’de savaşların yıkımları daha az etkili oldu.
7. Son 30 yıldır, servetin çok büyük bir bölümü varlıklı kısmın elinde toplanıyor.
8. Kitabın temel argümanı şu : Eğer sermayenin getirisi (r) iktisadi büyüme haddinden (g) büyükse, gelir eşitsizliği artar.
9. Vergiler hesaba katıldığında, sermayenin net getirisi büyümenin altında kaldı.
10. Bu zayıf büyüme rejimi, gelişmiş ekonomilerin normali oldu.
11. Buna paralel olarak, son yollarda sermayenin getiri yeniden şişirildi.
12. Bir anda r > g kuralı hakim olmaya başladı.
13. Miras çalışmaktan daha fazla para getiriyor ve bu da en zenginlere yarıyor.
14. Sermayenin dengesiz büyüme dinamiği, çok zenginler ve diğerleri arasındaki sermaye karlılığı farkı nedeniyle daha da güç kazandı.  
15. Milyarderler seviyesinde bu durum çok daha hız kazandı. Büyük sermayeler son 30 yıldır yılda yüzde 6.4 büyüme kaydederken, daha sınırlı sermaye yüzde 2.1 oranında büyüyebildi.
16. Varlıkların aşırı değer kazanması, mirasın önemini artırdı. 
17. Zaman içinde, r>g yasası, miras üzerinde baskı oluşturmaya başladı.
18. Fransa’da, 1910-1930 yılları arasında doğanların sadece yüzde 2’si, hayat boyu çalışarak kazanacakları paraya miras yoluyla ulaştılar.
19. Buna rağmen, Forbes tarafından yayınlanan en zenginler listesinde, mirasçılardan çok, girişimciler yer alıyor.
20. 1929 krizi ve II. Dünya Savaşı sonrasında, ülkeler aşırı zeginlik seviyesinin üzerine çıkan servetlere vergi uygulamaya başladılar.
21. Piketty’nin çözümü : Bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için Avrupa ya da dünya genelinde servet vergisi uygulamak.

Sahte dolar nasıl farkediliyor? TÜYEMDER Başkanı Şeren açıkladı Hazırlıklar tamamlandı! 'Dijital Telif Yasası' Meclis'e geliyor Papa Francis, mayıs ayında Türkiye'ye geliyor Elon Musk hedef göstermişti... ABD'de 'Musk' endişesi büyüyor Teğmenlerin Yüksek Disiplin Kurulu süreci başladı