"Kahramanlıkları üç gün sürer"
Haftalık Grup Toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı, Başkanlık ssitemi tartışmalarına değindi. Sendikaların zam tavrını eleştirdi.
Abone ol
ANKARA - Haftalık Grup Toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Memur-Sen'in, anayasa değişikliğine ilişkin referandumda "Nikah masasında bile bu kadar iştahla evet dememiştik" dediğini belirterek, "Bunlar sizi aldatıyorlar, para vermemenin yolunu, hukuk güvencesini arıyorlar" demelerine rağmen Memur-Sen'in referandumda "evet" oyu kullandığını söyledi.
Görüşmelerde memura 2012'de "3 artı 3" zam teklif edildiğini anımsatan Kılıçdaçdaroğlu, "Şimdi bunlar, 'vay efendim sen bizi kandırdın' diyorlar; günaydın. Sizi öyle bir kandırdılar ki siz kamu görevlileri hakem kurulunun aldığı karar dolayısıyla yargıya bile gidemeyeceksiniz, onu bile elinizden aldılar. Senin gözlerin görmüyor muydu, aklın yok muydu? Şimdi oturmuş, kahraman kesiliyorlar. Onların kahramanlıkları da 3 gün. Sonra gidecek, tıpış tıpış imzayı atacaklar. Siz Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, Aldatanlar ve Kandıranlar Partisi olduğunu hala öğrenemediniz mi?" diye konuştu.
"Teslim olan değil, direnen aydınlara ihtiyacımız var"
Kılıçdaroğlu, totaliter zihniyetin, bulaşıcı bir hastalık gibi olduğunu ifade ederek, totaliter, dikta düzenine karşı ülkelerin aydınlarının mücadele ettiğini söyledi. Aydınların, bedel ödemekten çekinmediğini, bedel ödenmeden demokrasi ve özgürlüğün kazanılamayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, aydının, sorumluğunun bulunduğunu, sorumluluk üstlenmeyen kişiye "aydınsın" denilemeyeceğini kaydetti. Korkak adamdan aydın olamayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aydının direnmesi, toplumun çaresiz olmadığını gösterir. Aydın direnmezse, toplum direnme gücünü kaybeder; bunun adına da öğrenilmiş çaresizlik diyoruz. Diktatöre teslim olan bir aydın, ahlakını yitirmiş bir aydındır, tarihe, topluma, insanlığa karşı görevini yapmamış kişidir. O nedenle aydınların, bu toplumda da her toplumda da ağır yükümlülükleri, sorumlulukları vardır. Bir ülkede, 'düşüncelerimi açıkladım, başıma bir şey gelir mi' kaygısı varsa demokrasi yoktur.
Ülkemizde, berberinden hamalına, üniversite hocasından, gazetecisine kadar herkes telefonlarının dinlendiğinden kaygı duyuyor. O zaman bu ülkede demokrasi yoktur. Demokrasinin olmadığı yerde aydınların sorumluluğu vardır. Teslim olan değil, direnen aydınlara ihtiyacımız var. Tarih, o direnen aydınları yazacak, teslim olanları değil. Bunları basın özgürlüğü için anlatıyorum. Basının özgür olmadığı ülkede demokrasi olmaz."
"Bir Başbakan'a yakışır mı?"
Kılıçdaroğlu, basına görevini hatırlatmanın, sahip çıkmanın, basını yürekli olmaya çağırmanın, kendisinin politikacı olarak görevi olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, basının, eleştirmekten çekinmemesi, korkmaması gerektiğini, eleştiriden ders almasını bilen bir siyasi anlayıştan geldiklerini söyledi. "Kenan Evren'in yetkilerini kullanan bir Başbakanımız var" görüşünü savunan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, gazeteci Bekir Coşkun hakkında "Kaleminden pislik akıyor" dediğini anımsattı. Kılıçdaroğlu, "Bir Başbakan'a yakışır mı? Sen ağzına, ağzından çıkan lafa bir bak önce. Demek ki Bekir Coşkun, kendisini tarihe yazdırdı, seni de tarihin çöp sepetine atacak, bunu unutma" diye konuştu.
"Firavunlaşıyorsun"
Kılıçdaroğlu, özgür medya, gerçek demokrasi olması halinde bir Başbakan'ın bunu söyleyemeyeceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Ettiği o lafı, medya ona yedirirdi. Şimdi medya yiyor. Her dönemde, rejimde basın olur, ama özgür basın sadece demokrasilerde olur. Bizim ihtiyaç duyduğumuz özgür basındır. Siz kendinizi iktidara endekslemişseniz, 'Başbakan ne söyleyecek onu manşetlere çıkaracağım' diyorsanız, her söylediğini yutuyorsanız, kusura bakmayın orada özgür medya yoktur. Ben onlara, yalaka medya diyorum. Yalaka dediğim zaman, 'baskı altındayız, yazarsak işimizden olabiliriz' diyorlar onu da anlıyorum. Senle aynı görevi yapan arkadaşına en ağır hakaretler yapılıyor, sesini çıkarmıyorsun, onu alkışlıyorsun, 'ben yalaka değilim' desen bile sana yalaka diyeceğim. Kalemin hakkını veren, direnen, yeri geldiğinde bizi de eleştirenler var, onların başımın üstünde yeri var. Onlara, her zaman, her yerde saygı duyacağım. Görevimiz medyanın özgür olduğu bir ülke yaratmaktır. Kendini iktidara endeksleyip, gazeteciyim diye geziyorsan, kusura bakma sen bu ülkenin demokrasisine ihanet ediyorsun. Basın özgürlüğünü ve sınırlarını Erdoğan belirleyecek, sen buna ses çıkarmayacaksın. Erdoğan, belirleyecekse o zaman sen o kalemi bırak, o ülkede demokrasi yok zaten. Bugün Bekir Coşkun'a yapılan yarın başka gazeteciye yapılır. Böyle bir anlayış, ahlaki anlayış olabilir mi? Türkiye'nin temel sorunu, siyasi ahlak diyordum. Siyasi ahlakın olmadığı yerde, Başbakan böyle konuşur. Demokrasi kültüründen nasibini almamış bir Başbakan'ın algı seviyesine akredite etmek, basın özgürlüğünü ve demokrasiyi doğru değildir. Basın özgürlüğünü Erdoğan'ın anlayışına akredite ediyorsun, bu olmaz. Hiç bir demokraside böyle bir basın özgürlüğü yoktur. Erdoğan'ın kafasıyla, darbe yapan, muhtıra verenlerin kafası aynıdır. Bu anlayış, firavun anlayışıdır, bunu yapan adam da firavunlaşan adamdır. Böyle bir anlayışı kabul etmeyiz."
"Emperyalist oyunuydu tartışalım oldu"
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın, il başkanı olduğu dönemde, "Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı, Amerikan emperyalizmin bize tavsiyesiydi" diyerek karşı çıktığını, şimdi ise "Tartışalım" dediğini söyledi. Kılıçdaroğlu, "Eğer Amerikan emperyalizmin tavsiyesiyse Erdoğan için uygulanması gereken bir kuraldır artık. Irak, Libya'da ne dedilerse yaptı" dedi. Erdoğan'ın, Suriye konusunda CHP'nin politikasını anlayamadığını söylediğine işaret eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Erdoğan, sen zaten anlayamazsın, anlayabilmen için düşünmen lazım. Kendini egemen güçlerin politikalarına endekslediysen, düşünemiyorsun. Özgür, bağımsız düşünen kişiler ancak bizim politikalarımızı anlar. Ruhunda, dokusunda Kuvayi Milliye ruhu olmayan, bizi hayatta anlayamaz. İradesini özgürce kullanamayan, batının, egemen güçlerin çözemezliğini yapan insan, zaten bizi anlayamaz. Bizi anlayabilmek için bağımsız, özgür, güçlü, onurlu Türkiye'yi bilmek lazım. Onun için Erdoğan, boşuna yorulma, sen zaten bizi anlayamazsın. Ama biz seni, çok iyi anlıyoruz, kimlere hizmet ettiğini biliyoruz. Hangi Osmanlı padişahı, sultan, hangi başbakan, batının egemen güçlerinin dilini Ortadoğu'da kullandı. Türkiye'de ve tarihinde, böyle bir şey yok. İlk kullanan kişi Erdoğan'dır çünkü iktidarını onlara borçludur. Bizi tutarsızlıkla suçluyor. Bunun bir konuşması vardı, 'tek millet, tek bayrak, tek din' diyen adam. Aradan zaman geçti, sözcüleri, 'din demeyecekti de vatan diyecekti' Bu yetmiyor, 'dilim sürçtü' dedi. Sayın Başbakan, senin sadece dilin değil, iktidarın da sürçtü. Hayatımda bu kadar ikiyüzlü, tutarsız, yalancı bir politikacı görmedim."
"Darbecilerin suç ortağısın"
Erdoğan'ın, 7 ay önceki konuşmasında Standart and Poors'u referans gösterdiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Derecelenme kuruluşu, derecelenmeyi değiştiriyor. Bizimki bağırıyor. 7 ay önce övüyordun ne oldu? Aynı kuruluş, yöneticileri değişmemiş. İkiyüzlü bir politika, nasıl unutuyorsun söylediklerini, nasıl bu kadar hızlı çark ediyorsun, anlamak mümkün değil" dedi. Demokrasi için "Kenan Evren'in getirdiği yasaları düzeltme" çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Niye o yasaları kullanıyorsun? Onlara küfrediyorsun sabah akşam ama onların yasalarını kullanıyorsun. Hiçbiri demokrasiye inanmış insanların çıkardığı yasalar değil. Gel düzeltelim, geliyor mu? Gelemez. Diktatör kafasında olan birisi demokrasiye mi inanır? Daha düne kadar demokrasiyi küfür rejimi olarak tanıtmıyorlar mıydı? Sayın Erdoğan, medya patronluğunu, yargının üzerindeki baskıyı bırak. İnsanına, insan haklarına saygılıysan, gel hep beraber huzur içinde şu parlamentoyu çalıştıralım, siyasette şeffaflığı, dürüstlüğü getirelim, elbirliğiyle yapalım. Çocuklarımıza güzel bir miras bırakalım, parlamentodan oybirliğiyle çıkardık diye hepimiz övünelim. Gidip ikiyüzlü politikayla burada darbeciliğe kısıp, öbür tarafta onların çıkardığı kanunların arkasına sığınmayalım. Eğer o kanunları sen nimet kabul ediyorsan, sen de darbecisin, darbecilerin suç ortağısın. Bu çağrıyı tarihin önünde, parlamentoda yapıyorum. Her yerde söylüyorum, demokrasiyi sağlamak zordur, bedel ödemek gerektirir. Biz bunu ödemeye hazırız. Her yerde bu mücadeleyi yapacağız, kararlılığımızdan asla ödün vermeyeceğiz." Kılıçdaroğlu, çıkışta gazetecilerin tutuklu milletvekillerinin durumuyla ilgili soruyu da yanıtladı. Kılıçdaroğlu, "Önce bir görüşü okumam lazım" dedi. Bu arada grup toplantısında, bazı milletvekillerinin CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur tarafından dağıtılan "Dışarıdaki Milletvekili" yazan kokart taktıkları görüldü.
"Erdoğan bu sorunu çözemez"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 40 yıldır çözülemeyen terör sorununun vebalinin, siyaset kurumu ve politikacıların omuzlarında olduğunu belirterek, "Recep Tayyip Erdoğan, bu sorunu çözemez. Bu sorunun çözüm adresi CHP'dir" dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin toplantısına katıldıklarını anımsattı. Toplantıda, iktidar temsilcilerinin, tarım ve hayvancılıkta sorun yokmuş gibi bir tablo oluşturduklarını belirten Kılıçdaroğlu, ancak muhalefet olarak kendilerinin, bu sektörde yaşanan sorunları doğru bir şekilde ortaya koyduklarını ifade etti.
Mersin'de narenciye üreticisinin perişan durumda olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, Suriye, Irak ve İran'la ilişkilerin bozulduğunu, üreticinin malını satamadığını söyledi. Üreticinin kendilerine, 'Bize sahip çıkın" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Onlara sahip çıkacağız. Ama onlar da CHP'ye sahip çıksınlar. Bu toplumda kim haksızlığa uğruyorsa, görüşü ne olursa olsun mutlaka yanında CHP'yi bulacaktır. Artık haksızlıkları gidermenin yolu CHP'ye sahip çıkmaktadır" diye konuştu.
AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılında mazotun litresinin 1 lira, buğdayın kilosunun 30 kuruş olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, 3.5 kilogram buğday ile bir litre mazot alındığını söyledi. 2012 yılında ise mazotun litresinin 4 lira, bağdayın kilosunun ise 50 kuruş olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "8 kilogram buğday bir litre mazot alabilirsiniz. Bu mu çiftçiyi desteklemek? Bu rakamlar yanlışsa çiftçiler CHP'ye oy vermesinler. Doğruysa, AKP'ye değil CHP'ye oy versinler. AKP iktidarı döneminde 20 milyon ton buğday ithal ettik. Sanki bizim tarlalarımız, çiftçimiz yok gibi. 6 milyar dolar ödüyoruz buğdaya. Bu parayı çiftçiye ödeseydik biz Ortadoğu'yu bile beslerdik" dedi.
10 yılda 13 milyon dönüm alanın buğday ekilmekten çekildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bir insan neden buğday ekmez? Gelir ve kar elde edecekse neden ekmez? Ekmemesinin nedeni, kurtarmıyor. Elektrik, mazot, gübre, ilaç pahalı. Bunun için ekemiyor. İktidar, 'Çiftçiyi destekliyoruz, mazot desteği de veriyoruz' diyor. Çiftçiye verilen bütün destek 7 milyar lira. Çiftçinin sadece tükettiği mazot için ödediği vergi 9 milyar lira. Sağ cebine 7 milyar koyuyorsun, sol cebinden 9 milyar lira alıyorsun. Sonra da 'destekledim' diyorsun. Hayvancılıkta da aynı sorun yaşanıyor. 1980 yılında nüfus 44 milyondu. Tarımda ciddi sorunlar yoktu. Koyun varlığı 50 milyondu. 2012 yılında nüfus 75 milyon, koyun varlığı 22 milyon. Keçi varlığımız 1980'de 19 milyondu, şimdi 6,5 milyon. Aynı şey sığır üretiminde de var. Madem durumunuz bu kadar iyiydi, biz yurt dışından neden ithal kurbanlık koyun getiriyoruz? Bu soruyu her besici kendisine sorması lazım."
"Milletin yüzüne bile bakamayacak"
Tütünde de farklı bir durumun olmadığını anlatan Kılıçdaroğlu, Bitlis'e gittiğini ve orada altın sarısı tütünün yok olduğunu gördüğünü ifade etti. Kılıçdaroğlu, "Peki, Bitlisli ne yaptı? Gitti oyunu AKP'ye verdi. 'Sen benim ipimi çektin, ben de seni iktidar yapacağım' dedi. Bir sıkıntı var burada. Sıkıntı Bitlisli'de değil, biz daha önce Bitlis'e yeteri kadar gitmedik, oturup konuşmadık, derdini dinlemedik. Kahvede oturup konuştum, dertlerini dinledim. Bir Bitlisli, 'Kemal Bey, senin geldiğin gibi Recep Tayip Erdoğan buraya gelemez' dedi. Evet gidemez. Her tarafa gidiyoruz. Recep Tayyip Erdoğan gidemeyecek, milletin yüzüne bile bakamayacak. Yeter ki biz çalışalım, bütün coğrafyamızda örgütlerimizle kararlı ve inançlı çalışalım. Çünkü biz haklıyız ve bu millete doğruları söylüyoruz" diye konuştu.
Et Balık Kurumu'nun kapatıldığını, hayvancılığın öldüğünü ileri süren Kılıçdaroğlu, "Biz Et Balık Kurumu'nu yeniden inşa edeceğiz. Doğu ve Güneydoğu'da hiçbir özelleştirme yapmayacağız. Özelleştirme talanına sön vereceğiz. Bütün ülkede son vereceğiz" dedi.
"Kanın acının durması lazım"
Anneler Günü'nün, 13 Mayıs Pazar günü kutlandığını anımsatan Kılıçdaroğlu, partisinin milletvekillerinin de şehit annelerini ziyaret etiğini söyledi. Milletvekillerinin, onların yaşadığı acıları kısmen de olsa paylaşmaya çalıştıklarını belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Bizim gitmemizle sorun çözülmüyor. Kanın, acının durması gerekiyor. Ben buradan bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: '40 yıldır Türkiye'nin gündemindeki en temel sorun nedir?' diye sorsalar... 40 yıldır çözülmeyen sorun, terör sorunudur. Peki bunun kabahati kimde? Askerde mi poliste mi vatandaşta mı korucuda mı kabahat? Bir dönüp kendimize bakalım. Elimizi vicdanımıza koyup, bu sorunun cevabını arayalım. 40 yıldır çözülemeyen bu sorunun vebali kimin omuzlarında? Siyaset kurumunun, politikacıların omuzlarındadır. 40 yıldır uğraşıyorlar. 40 yıldır kan akıyor bu ülkede. Edebiyat yapıyorlar, 'Analar ağlamasın..' İyi de analar ağlamaya devam ediyor. Bu ülkede yüreğinde insan sevgisi olan bir insan anaların ağlamasını nasıl ister? Ama bu lafı ederken, yürekten söyleyeceksiniz, bu sorunu çözmeye kararlı olacaksınız. Yoksa işini edebiyatını yapıp, her şehit cenazesinden sonra 'Kanları yerde kalmayacak...' Neyi çözdün de kanları yerde kalmadı. Neyi çözdün de analar artık ağlamadı.
Daha gecen gün bir şehit cenazesine katıldım. Babası ile kucaklaştım, anasına 'Başın sağolsun' dediğimde, bana döndü şunu sordu: 'Bu olay ne zaman bitecek? Benim oğlumun şahadeti son olsun'. Peki bu sorun, 40 yıldır çözülemeyen sorunun temel noktasına değil mi? Efendim, 'Yeni projeler üretiyoruz, yeni planlarımız var, yeni strateji belirliyoruz...' 40 yıldır, 40 yıl... Terörün çıktığı zaman doğan çocuklar şimdi 40 yaşında. Ülkenin bir bölgesini düşünün, terör içinde yetişen çocukları düşünün. Oradaki insanı düşün, esnafı, memuru, işçiyi, çiftçiyi, sanayiciyi düşünün. 40 yıldır çözülemedi. Ama söylüyorum, Recep Tayyip Erdoğan, bu sorunu çözemez. Bu sorunun çözüm adresi CHP'dir. Bu sorunu çözecek olan biziz. Nasıl çözülmesi gerekiğini çıkıp milletin önünde söyleyen biziz. Bitlis'te de anlattım, Parlamento kürsüsünde milletvekili arkadaşlarım da anlattılar. Bu sorun, toplumsal uzlaşma ile çözülür. Bu sorunu çözmek için masaya oturacağız, milleti kandırmak için değil. Sorunumuz budur. Bu sorun çözülmedikçe Türkiye sağlıklı bir gelişme de sağlayamaz. Anadolu boşalıyor. Hangi kent var kan kaybetmeyen. Nerede sanayileşme, büyüme gelişme var. Durumunu düzelten herkes, doğru İstanbul'a gidiyor."
"Anadolu'yu ayağa kaldırmak boynumuzun borcu"
Diyarbakır Sanayi Odası'nın yaptığı bir araştırmaya göre, 1930'lu yıllarda Diyarbakır'ın 3. büyük sanayi kenti olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Çünkü bu ülkeyi kuranlar, sanayinin Anadolu'ya dengeli yayılmasına karar vermişlerdi. 'Her yer de iş, aş olsun' dediler. Biz bunu yapacağız. Aynı ruh var bizde. Anadolu'yu ayağı kaldırmak bizim boynumuz borcudur. AKP bunu beceremez. Anadolu'yu sömürür ama Anadolu'yu ayağı kaldıramaz" diye konuştu. Anneler günü dolayısıyla sadece şehit annelerinin dertli olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, Karasu'daki baraj göletinde ölen 5 işçiyi anımsatarak, onların da kendi annelerinin gününü kutlayamadıklarını ifade etti. Bu işçilerin saatlerce, "Birisi gelip bizi kurtaracak" umuduyla beklediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "İşçi sağlığını, iş güvenliğini sen bir tarafa atarsan, onları alır gölete gönderirsen, önlem almazsan... Onlar hayatlarını kaybettiklerinde, kimse sahip çıkmadı. 34lira elektrik borcu yüzünden, elektriklerini kestiler. Annesini de elektriksiz bıraktılar. Ben diyorum, bunlarda vicdan, insan sevgisi yok. Anneleri hatırlayan da kucaklayan da yanında olan da biziz. Çünkü bizim yüreğimizde anne sevgisi, insan sevgisi var. Çaycuma Köprüsü'nde dereye uçanları düşünün. Cesetleri bulunamayanlar var. Bilirkişi bu köprü için 'Çürük' diyor ama trafiğe açıyorsun, kaza oluyor. İnsanlar ölüyor. Sorumlu yok, hesap soran yok. Bu nasıl bir ülkedir? Hesabın sorulmadığı Afşin Elbistan işçilerimiz, toprağın altında. Mezarları yok" diye konuştu.