"Evren tutuklansın"
Evren ve Şahinkaya'nın 12 Eylül darbesi nedeniyle yargılanmasına başlandı. Müdahillik talebinde bulunanlar ve avukatları, sanıkların duruşmada mutlaka hazır edilmesini istedi. Bazı avukatlar ise Evren ve Şahinkaya'nın tutuklanmasını talep etti.
Abone olANKARA - Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında 12 Eylül askeri darbesiyle ilgili açılan davanın görülmesine bugün başlandı. Mahkeme 3 gün boyunca saat 19:00'a kadar çalışma kararı aldı.
Dışarıdan fotoğraflar için tıklayın
12 Eylül darbesiyle ilgili Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davada müdahillik talebinde bulunanlar ve avukatları, sanıkların mutlaka duruşmada hazır edilmesini istedi. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki görülmeye başlanan ve sanıkların hazır bulunmadığı duruşmaya sanık avukatları Bülent Hayri Acar, Mithat Burak Başkale ve Sezin Duygu Tuncer, iddianamede ismi geçen "müşteki-mağdur"lar, davaya katılma talebinde bulunan gerçek kişiler, katılma talebinde bulunan tüzel kişilerin temsilcileri ve avukatlar katıldı.
Evren ve Şahinkaya mahkemeye gelmeli
Başbakanlık davaya müdahil olmak için dilekçe verdi. Davada, sanık avukatlarının taleplerinin alınması ve bu talebin reddine ilişkin kararın açıklanmasının ardından müdahale talebinde bulunanlar ve avukatları söz alarak, iddianame okunmadan önce sanıkların duruşmada mutlaka hazır edilmesini istedi. Bazı avukatlar ise Evren ve Şahinkaya'nın tutuklanmasını talep etti. BDP tüzel kişiliği adına duruşmaya katılan partinin Genel Başkan Yardımcısı Beştaş, sanıkların mağdur ettiği yüz binlerce insan olduğunu anlatarak, "Sanıklarla aynı sevk maddelerinden yargılanan birçok kişi tutuklu yargılanıyor. Sanıklar da tutuklansın" dedi.
Avukat İmdat Balkoca ise "Sanıklar tutuklanarak, en azından cezaevinde yaşamanın zorluğunu anlamalıdırlar" dedi. Avukat Hasan İlter de sanıkların duruşmaya getirilmesini talep ederken, Avukat Rasim Öz, ise Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Sanıkların avukatı Acar ise müvekkillerinin sağlık nedeniyle duruşma salonuna gelemeyeceklerini belirterek, telekonferans yöntemiyle savunmalarının alınması talebini tekrarladığını bildirdi. Müvekkilleri hakkındaki tutuklama talebinin reddini isteyen Acar, iddianamenin okunmasına geçilmesinin kendileri açısından sakıncası olmadığını söyledi. Sanıklar olmadığı için iddianamenin okunmamasına karar veren mahkeme heyeti, duruşmada yedek hakimin hazır edilmesini kararlaştırdı.
Müdahillik talebinde bulunanların avukatlarından Aydın Erdoğan, 12 Eylül darbesine ortak olmamış, suç işlememiş herkesin bu dönemin mağduru olduğunu belirterek, mahkemeden, suça katılanlar ile zarar görenleri ayırt etmesini, davanın kapsamını daha da genişletmesini istedi. Daha sonra müdahale talebinde bulunanların beyanları alındı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 12 Eylül 2010 referandumundan hemen sonra, 12 Eylül darbesinin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, kamu davası açılmasını talep ettiklerini hatırlattı.
İnsanlık suçu
12 Eylül darbesinde toplumun gördüğü zararı sayılarla anlatan Türkdoğan, darbe yapanların insanlığa karşı suç işlediğini savundu. Kars'ta, 13 Eylül 1980'de gözaltına alındıktan sonra kaybolan Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır'ın da dava için Ankara Adliyesi önünde beklediğini ifade eden Türkdoğan, Berfo Kırbayır'ın müdahillik talebini de mahkemeye ileteceklerini söyledi. Sanıkların eylemlerinin "insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında" değerlendirilmesini isteyen Türkdoğan, bu kapsamda zaman aşımı iddialarına değer verilmemesi gerektiğini savundu.
Darbeye giden süreçte rol alanlar ile darbenin gerçek mağdurlarının ayrılmasını, müdahillik kavramının geniş yorumlanmasını talep eden Türkdoğan, davaya, İHD'nin ve şahsının müdahil olarak kabul edilmesini istedi. Türkdoğan, 12 Eylül döneminde yaşananlara ilişkin 3 kişiye ait işkence raporlarını mahkemeye sundu. Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar ise "12 Eylül" denilince akla ilk olarak Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi'nin geldiğini kaydederek, "Burayla ilgili onlarca kitap, belgesel yapıldı. Her ne yapılırsa yapılsın Diyarbakır Cezaevi'ni eksik anlatır" dedi.
TBMM ve Başbakanlık'tan gelen dilekçeler okundu
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Merkezi adına beyanda bulunan Avukat Selçuk Kozağaçlı da yargılamanın çok ciddi siyasal ve yargısal açmazlarının olduğunu savundu. Sanıkların avukatı Bülent Acar'ın yaptığı savunmada, "Evren ve Şahinkaya'nın mevcut sistemin kurucuları" olduğunu söylediğini anımsatan Kozağaçlı, "Siyasal olarak buna katılıyorum. Bu doğru bir savunmadır. Yeni bir ihtilal yapılmamıştır. 12 Eylül rejiminin içindeyiz. 12 Eylül bu mahkemelerin, Terörle Mücadele Kanunu'nun babasıdır. Rejim değişmediğine göre, mevcut anayasal rejimin yargılanması isteniyor" ifadesini kullandı.
Anayasal düzeni değiştiren sanıkların, TCK 146 ve 147. maddelerden de yargılanamayacağını savunan Kozağaçlı, "Savcı, 47 ile soruşturma açılması için dosya gönderdi. 47 ilde açılacak davanın 47'sinde de birinci sanık Kenan Evren, ikinci sanık Tahsin Şahinkaya'dır. Bu kişilerin, işkence ve insanlığa karşı suçtan mahal mahkemelerinde yargılanmalarını istiyoruz" diye konuştu. Kozağaçlı, 12 Eylül davasının normal mahkemelerde görülmesi gerektiğini söyledi. TBMM Başkanlığı ve Başbakanlık vekilleri de daha önce mahkemeye sundukları dilekçeyi tekrar ettiklerini ifade etti. Bu arada, müdahale talebinde bulunanların avukatları TBMM ve Başbakanlık'tan gelen dilekçenin okunmasını talep etti. Hakim, TBMM Başkanlığı ve Başbakanlık'tan mahkemeye sunulan dilekçeyi özetleyerek okudu.
Savunma: İddianame yok hükmündedir
Davaya katılmayan sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın avukatı Bülent Acar, savcılığın dava konusuyla ilgili soruşturma yapma, mahkemenin de davaya bakma yetkisi olmadığını savunarak, "iddianamenin yok hükmünde olduğuna karar verilmesini" ve "iddianamenin kabul kararının okunmamasını" istedi. Mahkeme, bu talebin reddine karar vererek, duruşmaya devam etti. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada salondakilerin tespitinin ardından sanıkların avukatı Bülent Acar söz aldı. Acar, "Beğenilsin ya da beğenilmesin, 1982 Anayasası'nın yürürlükte olduğunu" ifade ederek, bu Anayasa'nın dikkate alınmaması durumunda, Türkiye'nin 11 Eylül 1980'e dönmesi gerektiğini kaydetti.
Acar, "O zaman bu devletin hukuku 11 Eylül 1980'de kalmıştır. O tarihten bu yana kurulan bütün hükümetler de gayrimeşrudur. Eğer böyleyse, TBMM adına başvuruda bulunanlar da Cumhuriyet Senatosu'nu kurmalıdır. 1982 Anayasası'nın hala yürürlükte tutulan maddeleri, sayın iddia makamını ve mahkemenizi bağlar. Hiç kimse Anayasa'nın bu hükümlerini yok sayamaz" dedi. Mahkemenin de 1961 Anayasası'na göre değil, 1982 Anayasası'na göre karar vereceğini belirten Acar, "Cumhuriyet savcısının böyle bir soruşturma yapma yetkisi yoktur. Soruşturmasız dava olamaz. Dolayısıyla yüksek mahkemenizin de hukuken yok olan böyle bir davaya bakma yetkisi yoktur. Her türlü mahkeme işlemi erksizlik nedeniyle yok hükmündedir. İddianamenin yok hükmünde olduğuna karar verilmesini istiyoruz. İddianamenin kabul kararının da yok hükmünde olduğunu düşünüyoruz. İddianame kabul kararının okunmamasını ve belirttiğimiz hususlarda karar verilmesini talep ediyoruz."
Bu arada, Acar'ın konuşması sırasında bazı müştekiler ile katılma talebinde bulunanların avukatları itirazda bulundu. Avukat Fikret Babaoğlu, "Darbeciler hastanelerde kuyruk olmaya başladılar. Haklarında dava açıldı mı? Ergenekon'da, Balyoz'da da böyle oldu, ya Pinochet gibi tekerlekli sandalyeyle ya da Mübarek gibi kafeste gelecek. Yüz yüze olmadan duruşmayı yapamayız" dedi. Avukat Aydın Erdoğan da savcılığın ve mahkemenin yetkilerine yönelik itirazların yersiz olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Gül: Zihniyet değişimine sebep olacaktır
Davaya ilişkin atama yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Bundan sonra artık Türkiye'nin geleceğinde bu tip teşebbüslerin olmayacağı yönünde çok önemli bir zihniyet değişimine sebep olacaktır. Bu Anayasamız da 1980 döneminin ortaya çıkarttığı bir belgedir. Dolayısıyla bütün siyasi partilerimizin gösterdiği bu dayanışmayı, bu Anayasa'nın yerine yeni bir anayasa yapılması konusunda da göstermelerini doğrusu beklerim. Çok tenkit ettiğimiz bir dönemin ürünü olan Anayasa, ülkeyi ve hayatımızı yönlendiriyor durumda. Bunu göz ardı etmemek gerekir" dedi.
"Terzi Fikri"den "Ülkücü"lere, herkes müdahil
Müdahillik talebinde bulunanlar arasında babası Diyarbakır Cezaevi'nde gördüğü işkence nedeniyle ölen BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Bağımsız Mardin Milletvekili Ahmet Türk, "DİSK Davası" sanığı CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, öldürülen Savcı Doğan Öz'ün kızı Bengi Heval Öz ile Yılma Durak, Oğuzhan Müftüoğlu, Yılmaz Kızılırmak, "Terzi Fikri"nin oğlu Naci Sönmez, Azimet Köylüoğlu, "Ülkü Ocakları Davası"ndan yargılanan Kadir Mahir Damatlar, BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır dikkati çekti.
Diyarbakır zindanlarının tanığı ve sanığı
Müdahillik talebinde bulunan tüzel kişilerden ise TBMM'yi temsilen TBMM Hukuk Hizmetleri Başkanı Yıldız Bezginli, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne izafeten Başbakanlık Hukuk Hizmetleri Başkanı Sami Arslan Aşkın, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Yaşar Yıldırım, BDP tüzel kişiliği adına Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, Milliyetçi Türkiye Partisi Genel Başkanı Ahmet Yılmaz Büyükekmekçi, TÖB-DER Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yalçınkaya, Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, Ankara 68'liler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Koç, ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, Türkiye Barolar Birliği adına Ali Sarıgül, EDP Genel Saymanı Abdullah Çiftçi'nin arasında bulunduğu birçok kişi duruşmada hazır bulundu. Ahmet Türk, ismi tutanağa geçirilirken, "Diyarbakır zindanlarının tanığı ve sanığı Ahmet Türk" dedi.
Sanık sandalyelerine oturmadılar
Duruşmanın başında, salondaki avukatlardan bir kısmının ayakta kalması üzerine mahkeme başkanı, "Ben utanıyorum teklif etmeye ama, sanık yeri boş" dedi. Avukatlar, "Boş kalsın" cevabını verirken, mahkeme başkanı, "Bazı avukatların o yönde talebi olmuştu, o yüzden" ifadesini kullandı. Mahkeme başkanı, duruşma salonunda fotoğraf çekilmesi durumunda suç duyurusunda bulunulacağını belirtti.
Duruşma salonunun önü kalabalıktı
Ankara Adalet Sarayı önüne sabah saat 08.30'a doğru gelen çeşitli siyasi parti, sendika ve sivil toplum kuruluşları üyeleri, adliye önünde toplanmaya başladı. "12 Eylül'ü Unutmadık, Affetmiyoruz" ve "Paşalar da Maşalar da Yargılanacaklar" yazılı pankartlar ile 12 Eylül darbesi döneminde, işkence gören ve hayatını kaybedenlerin fotoğrafları taşıyan gruplar, ''Darbecilerden hesap sorulsun'' şeklinde slogan attı. Grup akşam saatlerinde dağıldı.
Adli Tıp İstanbul'u işaret etti
Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın sağlık durumlarının duruşmalara katılmalarına elverişli olup olmadığının, "İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan sorulması gerektiğini" bildirdiği açıklandı. Sanıkların avukatı Bülent Acar, müvekkillerinin sağlık durumlarının duruşmaya katılmalarına engel olduğu gerekçesiyle Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunarak, savunmalarının telekonferans yöntemiyle alınmasını talep etmişti. Acar, başvurusunda, müvekkillerinin sağlık durumlarına ilişkin belgeleri de iletmişti.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, talep üzerine Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı'na, Evren ve Şahinkaya'nın sağlık raporlarını göndererek, durumlarının duruşmaya katılmalarına ve beklemelerine engel teşkil edip etmediğini sormuştu. Duruşmada, Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı'nın gönderdiği zarf açıldı. Grup Başkanlığı'nın, cevabında, sanıkların duruşmaya katılıp katılmayacaklarına ilişkin değerlendirmenin Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı'nda yapılmasının mümkün olmadığı, bunun, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan sorulması gerektiği cevabını verdiği bildirildi.
Asmayalım da besleyelim mi?
Darbe sonrası 7,000 kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi; 98,000'den fazla kişi örgüt üyesi olmaktan suçlandı. Darbeden sonra ilk idam edilenler arasında 9 Ekim 1980 tarihinde ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı yer aldı. Daha sonra 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkum edilen Erdal Eren'in idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olmasına karşın, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Cezaevi'nde infaz edildi.
Erdal Eren'in idamına ilişkin Kenan Evren 3 Ekim 1984'de yaptığı Muş gezisi sırasındaki konuşmada şunları söylemişti: "Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?"
(Reuters - AA)