Küresel kırılganlık neden dinmek bilmiyor?

Abone ol

A. Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar

Aşırı iyimserlik, hisse senedi piyasasında balon, FED'in istikrar yönündeki adımları, kısa vadeli politika faizlerini yukarı çekme kararı, teknolojik gelişmeler, hızla artan yaşam standartları, sürekli gelişerek büyüyen piyasalar, Wall Street'in olması gerekenden %40 daha pahalı olduğunun düşünülmeye başlaması…

Aynı hamamın aynı tası, kriz Büyük Buhran'ın kopyası 

Büyük Buhran'ın hemen öncesini anlatan bu ifadeleri, DeLong 1997'de kaleme almıştı. Buhran ekonomisine hazırlık yılları 1928-1929, son krizle şaşırtıcı ölçüde benzerlik gösteriyor. Bu iki kriz, çözüm aşamasında birbirinden ayrışıyor.

Gemi karaya oturur, çıkış stratejileri Euro'ya tutuşur

Ro-ro gemilerine konteynerler yüklenirken hiç izlediniz mi? Yük dolu konteynerler, gemiye bir plan çerçevesinde yerleştirilirler. Dev dalgalarla boğuşurken yaşanan batma tehlikesi, kıyıda yük alırken de gerçekleşebilir. Yükler gemi içine gelişigüzel yerleştirilirse, bir anda gemi karaya oturur. 2008 Eylül'ünde başlayan Lehman dalgası, kendi haline bırakılsaydı, Büyük Buhran'a dönüşecekti. Bazen, sağ salim, dalgasız denizlere ulaşmışken bile, kıyıda demirliyken batma tehlikesi yaşanır. Son kriz; deflasyon, durgunluk, sistemik yıkım, bulaşma gibi sonuçlarla gelse de, şu ana kadar depresyona dönüşemedi. Dünya ekonomisi, sorunlu ekonomiler ve bölgelerle; bu krizin sorunlarından arı ülkeler ve güçlerin dengesinde toparlanmayı deniyor. Ama ne hikmetse, çırpındıkça daha dibe batıyor.  Yeni-yeni dengesizlikleri yaşıyor. Tam da krizin çıkış stratejileri konuşulmaya başlanmışken, yanlış yükleme sonucunda gemi karaya oturuyor.

Kurtarma planları yeni kırılganlıklar ortaya çıkartıyor. Krizin faturası 2.1 trilyon USD, halka yüklendiği ölçüde dengeler bozuluyor. Balon ekonomisinden para yapmışları cezalandırmaktan kaçındıkça, adalet duygusunun hassas terazisi kırılıyor. Bunu, en hassas noktadan kopuşlar izliyor. Euro bölgesinde baştan beri, bildik bir çelişki su yüzüne çıkıyor. Birlik ülkelerinin AMB (Avrupa Merkez Bankası) rehberliğinde şekillenmiş para politikasına karşın, maliye politikalarında başlarına buyruk tavırları, başlı başına bir dengesizlik unsuru oluyor. Avrupa'nın güney ülkelerinde bütçelerin şeffaflıktan ırak oldukları öğrenildiğinde, baştan beri var olan dengesizlik, reaksiyonu hızlandırarak tüm Euro'yu etkisi altına alıyor. Sonrası, Euro için çok daha büyük bir hezimete dönüşüyor. Kurtarma politikaları, yıkılan güvensizliği onarmaya yetmediği noktada; Euro'yu temelinden sallıyor. Kafalar karışıyor, tasarruf tedbirleri ve kemer sıkma uygulamaları; tüketici güvenini yıkıyor, işsizliği artırıyor. Sonuçta Euro'nun paçası tutuşuyor.

Besle kargayı oysun gözünü ekonomisi

Teşvikler, geçen zaman içinde bir tür bağımlılığa dönüşüyor. Destek kesilince ekonomi duruyor. Likidite bolluğunun beslediği karga, küresel ekonominin gözünü oyuyor. Krizde balon ekonomisini besleyen faiz arbitrajı, kabuk değiştirerek küresel ekonominin tepesinde sallanmayı sürdürüyor. Çin, Hindistan ya da Brezilya iç talep canlılığı; kahve, demir çelik gibi emtialarda fiyatları artırıyor. Çin parasının değersiz olmasının yarattığı enflasyonist korku, tüm dünya gündeminden inmiyor. Avusturalya, Yeni Zelanda, Brezilya gibi ülkeler, ilk fırsatta risksiz faiz oranlarını yukarılara çekiyor.  Nominal Faiz (%), politika faizi (%) ile risk priminin (%) toplamından oluşuyor. Risk primleri sabit kalıyor olsa da ülkelerin artan politika faizleri, nominal faiz oranlarını artırıyor. USD, Euro, Yen borçlanılan para, Yuan, Peso, Avusturalya doları ise borç verilen paralar oluyor. Faiz arbitrajlarının reel ekonomi üzerindeki etkilerini şöyle bir düşünelim. i. Borç alınan para birimlerinde satış baskısına dönüşerek, dengesizlikleri ön plana çıkartıyor. ii. Piyasalardaki balon ekonomisinin altyapısını oluşturuluyor. iii. İşsizlik sorununu derinleştiriyor. Sonuçta bir kolaycı para olan faiz arbitrajı, üretimi kapasiteleri düşürücü, istihdam daraltıcı etkilerle; yeni kırılganlıkları besleyip, büyütüyor.

Doğruluk minarede, onun da içi eğri

Çin, para birimi Yuan'ı aşama-aşama esnekleştireceğini açıkladı. Bu açıklamayla 26-27 Haziran 2010 tarihindeki G-20 toplantısında, kendisine yönelecek tepkileri otomatik by-pass etmiş oldu. Ancak Yuan için olağanüstü değişiklikler beklememek gerekiyor. Çünkü Çin, bu dalgalanmayı kendi isteği doğrultusunda uygulamaya alacak. Çin, Brezilya, Hindistan ülkeleri, küresel talep yetersizliğine çözüm sunan bir minare gibidir.  Dışarıdan doğru gibi görünürken içi sarmal ağ gibi serefeye kadar uzanan merdivenlerden oluşur. Oysa Çin, sürekli düşük tuttuğu Yuan'la, minarenin içerisindeki sanyangoz basamakları yıllarca örmüştü. Esneteceğim diyorsa da Çin'in bunu nasıl uygulayacağını görmek lazım. 2005'te DTÖ'ye girerken de bir dizi söz verdiğini unutmamak lazım. Çin küresel enflasyon ve balon ekonomisini besleyen süreci hazırlıyor. Küresel ekonomide kırılganlığı artıran dörtlü bir risk açılımı öne çıkıyor. Bunlar; 

1. Öncelikle para yönetimlerinin enflasyon hedeflerini askıya almaları gerekiyor. Dünyada deflasyondan söz ederken, enflasyona odaklanmak süreci iyi okuyamamak anlamına geliyor.

2. Tasarrufa yönelik politikaların bütçeleri sıkılaştıran uygulamalarında; mali teşvikten ödün vermek işsizliği artırıp, tüketici güvenini zedeliyor.  

3. Vergi mükellefinin sırtına bindirilen her yük, kördüğüme bir düğüm daha atan çözümsüzlüğe dönüşüyor. Oysa ahlaki rizikoyu besleyen batmaz büyükler, kredi derecelendirmeciler, asil-vekil açmazları; çözümlere aç bekliyor. Düşük kapasite kullanım oranlarına dönüşen tüketici güvensizliği, krizin en çelişik durumlarından birisini oluşturuyor.

4. Sermaye piyasalarındaki değişimlerin bir varlık etkisi vardır. Belki bu uygulamalardan bazıları, piyasalarda düzeltmelerle bile karşılaşıyor. Ancak uzun vadede kazananlar, gene piyasalar ve ekonomiler oluyor. 1928'de %40 pahalı öngörülen Wall Street'i hatırlatan, aşırı değerlenmiş piyasalarımız bulunuyor. Piyasalar krize rağmen, bu kolay para kazanma mekanizmasının beslediği yağlı bir dişlidir. Stiglitz'in her fırsatta dile getirdiği; piyasaların ekonomiyi temsilden öte, keyfe keder davranışlarını hiç unutmamak gerekiyor. Piyasalar, Osmanlı'daki yeniçerileri andıran bir başkaldırı, boyun eğmezlik ve başına buyruklukla; makroekonomilerdeki akli selim hareketlenmelere engel olmayı sürüdüyor.

5. Çin 2005 yılında, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)'nün üyesi olmasına rağmen, keyfi uygulamalarıyla tüm dünya ticaretinin korkulu rüyası olmayı sürdürüyor.

Kriz kabuk değiştiriyor ancak özünü koruyor. Tıpkı “kurdun köyünü değiştirse de, huyunu değiştirmemesi” gibi bir şey. 

fed
Tuzla'da polise silahlı saldırı MEB, eğitim-öğretim istatistiklerini açıkladı Borsa günü yüzde 1,27 düşüşle tamamladı İstanbul Boğazı'nda İki yük gemisi çarpıştı FIBA Kadınlar Süper Kupa Fenerbahçe Opet'in!