”Kamu bankaları özelleştirilmeli”
Göktan, "Önceden hisseleri batılılara bol bol satıyorduk. Şimdi onlarda da para kalmadı. Üstelik şimdi onlar daha da tutucu oldular." dedi.
Abone olİSTANBUL- Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Göktan, genelde bakıldığında kamu bankacılığının liberal ekonominin mayasına ters bir şey olduğunu, kamu bankalarının özelleşmesi gerektiğini ancak, bu konunun gündemde biraz daha kalacağını düşündüğünü kaydetti.
Göktan, Forum İstanbul 2010'da yaptığı konuşmada, son yaşanan global krizden sonra Basel II kriterlerinin eleştirildiğini, bu eleştirilerde de en çok dile getirilen konunun, "bunun genel bir uygulama özelliği taşıması, birçok ülkenin aynı kalıplara sokulması" yönünde olduğunu, "düzenlemelerin bölgesel olması gerektiği" görüşünün dile getirilmeye başlandığını söyledi.
Kriz sonrasında Basel II'nin de yeterli olmadığının ortaya çıktığını, şimdi yeni bir konseptin geliştirileceğini, ancak burada henüz bir mutabakat sağlanamadığını ifade eden Göktan, şöyle konuştu:
"Basel III, gündeme gelmiş görünüyor. Ek bir sermaye oluşturulması, işin popülist yönü de var, bankacılara yapılan ödemelerin sınırlandırılması, büyük sigorta gruplarının gözetlenmesi gibi birtakım önlemleri gündeme getiriyorlar. Ama bugün dünyada bazı gözlemciler, 'batmayacak kadar büyük olmayanlar bir araya gelsin, fon kurulsun, fon bütün sistemi denetlesin' diyor. Buna itirazlar var. Ben de bu itiraza katılıyorum. Hiçbir sorumluluğu olmayan organizasyon, sistemi kontrol edecek ve risk olduğunda bunu nasıl algılayacaklar, sorumluluğu kim alacak, bu net değil.
Kanaatim, düzenlemelerin bölgesel, yöresel veya ulusal olması. Bu çeşitlilik yaratacaktır. Türkiye'de yerel düzenlememiz bir miktar sermaye yeterlilik katsayılarını yüksek tutmak kaydıyla bankaları daha dirençli hale getirmeye çalıştı ve bunda başarılı oldu. Uluslararası düzenlemeler iyidir ama mutlaka buna çeşitlilik getirip ulusal olarak da düzenlemelerin yapılması şarttır. Ulusal düzenlemeler yapılırken her ulusun kendi ihtiyaçları dikkate alınmalı."
Denetlemeler ile düzenlemelerin eşit olması, hiçbirinin diğerinin önüne geçmemesi gerektiğini kaydeden Göktan, "Denetlemeler hiçbir zaman yerindelik denetimine dönüşmemelidir. Yerinde denetime dönüştüğünde risk almalar, karlılıklar etkilenecektir" dedi.
"Kamu bankacılığı liberal ekonomiye ters"
Göktan, bir katılımcının, kamu bankalarının özelleştirilmesi konusuna ilişkin sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"Genelde bakıldığında kamu bankacılığı liberal ekonominin mayasına ters bir şey. Bunun özelleşmesi gerekiyor. Ama bu özelleştirme nasıl olur? Bugünkü konjonktürde bu özelleşmeyi yapabilecek sermaye, para var mı? Önceden hisseleri batılılara bol bol satıyorduk. Şimdi onlarda da para kalmadı. Üstelik şimdi onlar daha da tutucu oldular. Bir Renault fabrikasının Türkiye'ye gelmesine karşı çıkıyorlar. Ekonomi de bölgesel oluyor. Tamam, prensip olarak özelleşmeli. Ama nasıl özelleşecek? Dolayısıyla bu konu gündemimizde bir süre daha kalacak diye bekliyorum."
"Regülatörler de takkelerini önüne koyup düşüyor"
Denizbank Finansal Hizmetler Grup Başkanı Hakan Ateş de, dünyadaki paradigma değişikliği ile artık elle tutulabilir bazı dönüşümler yaşandığını, bunların finans yapılarını etkilediğini söyledi.
Son global kriz sonrasında artık regülatörlerin de takkelerini önüne koyup düşünmeye başladıklarını ifade eden Ateş, "Batıda yaratılan finansal sıkıntılar ve sistemik risklerin önlenmesine yönelik çok ciddi tedbirlerin alınması, her yerde kontrollerin olması söz konusu. Yeni dönemi iyi değerlendirecek ülkeler gelişmekte olan ülkeler cephesi, özellikle BRIC ülkeleri" diye konuştu.
Türkiye'deki finansal sisteme de işaret eden Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bankacılık sitemine herhangi bir vergi getirilmesi düşünülüyorsa biz buna karşıyız. Eğer siz aracılık maliyetlerini artırırsanız bizim pazar payımızı daraltırsınız. Bizim daha liberal kararlar almamız gerektiğini düşünüyorum. Mali kural en önemli konu... Artık bütçe politikalarına bütün ulus devletler kendileri karar veriyorlar. Küresel ekonomi 'hayır bunu da yapamazsın' deme noktasına geldi. Biz Kurtuluş Savaşıymış, 1. Dünya Savaşıymış maça çok geriden başlamışız. Servet Doğuya yönelirken Türkiye yine geçiş yolundadır. Bu konuda iyi bir tutum sergilerse, bir yıl ya da 18 ay içinde 'yatırım yapılabilir' derecesi alacağı kanaatindeyim."
"Kamu bankaları oyun alanımızı daraltıyor"
Kamu bankalarının özelleştirilmesi konusuna ilişkin soru üzerine ise Ateş, son birkaç yıl içinde özellikle kriz döneminde kamu bankalarının sadece mevduat toplamakla kalmadığını, döviz tevdiatı da topladığını, döviz kredisi vermeye başladıklarını, büyük projeleri fonladıklarını belirterek, şöyle devam etti:
"Bu bizim oyun alanımızı daraltıyor. Öyle zannediyorum ki hükümetin ekonomik politikasında bu biraz yön değiştirdi. Anlam başka bir tarafa kaydı. Artık kamu bankalarının özelleşmesi derken, halka açılmak... Bana göre yüzde 1 altın hissesini elinde tutup yüzde 99'unu halka satsa da yine kamu bankası, kamu bankasıdır. Dolayısıyla gerçek, samimi anlamda kamu bankalarının özelleştirilmesi gündeme gelecek olursa buradaki yönelişin çok farklı olması lazım. Bu, özel bankacılığı, uluslararası anlamdaki bankacılığı, yabancı yatırımı da teşvik edici niteliktir. Bizim alanlarımızda da bu kadar
"Hem kasko, hem toksik kağıdı yapan görmeyeceğiz"
Ergo Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Akın Kozanoğlu da 2008'de sigorta sektörünün fon büyüklüğünün dünyada 19 trilyon dolar, yıllık prim cirosunun da 4,3 trilyon dolar olduğuna değinerek, bankaların global krizden sigorta şirketlerine göre daha çok etkilendiğini söyledi.
Kozanoğlu, "19 trilyon dolarlık fon büyüklüğü... Böyle bir büyük portföy değerini vuran değer düşüklüğü darbesi, önemli zararları da peşinden getirdi" dedi.
Büyük sigorta şirketlerinde çalışan risk yönetim ekiplerinin önemine dikkati çeken Kozanoğlu, şöyle konuştu:
"Bu ekipler çok profesyonel ekipler. Acaba bu ekipler piyasaların gidişini göremedi mi? Ya da gördüler de yöneticileri bunu çok dikkate mi almadılar? Ben ikincisine doğru daha çok yatkınım. Kriz sonucunda risk yönetiminin önemi ortaya çıkmıştır. Bundan sonra risk yönetiminin sözleri bence sigorta şirketlerinde daha fazla dinlenecektir.
Bir diğer alınan ders, denetim ve düzenlemenin çok daha dikkatli yapılacağı şeklinde... Bir de sigorta şirketlerinin çok değişik dallarda değil de uzmanı olduğu alanlarda çalışması gerektiği dersi çıkarıldı. Bundan sonra hem kasko sigortası, hem de toksik kağıt sigortalamasını aynı çatı altında yapan sigorta şirketini görmeyeceğiz ya da çok az göreceğiz."
"Dünya'daki en şeffaf bankacılık Türkiye'de"
Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, "Bundan sonra dünya ekonomileri krizden çıkıp yarış başlayacak. Yarış tepeye gidilirken değil aşağı gidilirken gaza ne kadar bastığınıza bağlıdır" dedi.
Akkurt, Forum İstanbul 2010'un "Mali Piyasalar ve Yeni Yapısal Kriz Önleme Yolları" konulu ikinci oturumunda yaptığı konuşmada, Batıdan Doğuya doğru bir güç kaymasının söz konusu olduğunu söyledi.
Bugüne kadar güneşin hep Batıdan doğduğuna inandırıldıklarını ve Batıya bakmaya çalıştıklarını ifade eden Akkurt, aslında bugün güneşin Doğudan doğduğunu, Doğuya bakacaklarını gördüklerini belirtti.
Dünyada aslında çok ciddi bir rönesans yaşandığına işaret eden Akkurt, bunun sadece ekonomik değil, sosyal, kültürel hatta siyasal gelişmelerinin de görüleceğini vurguladı.
Akkurt, "Obama'nın ABD Başkanı seçilmesi dahi bu rönesans için atılmış adımlardan biridir. İngiltere'de koalisyon hükümetinin ortaya çıkması bence önemli bir değişimdir" dedi.
Bugün yine Avrupa'nın sıkıntıda olduğunu, yine Almanya'nın ekonomik motoruyla Avrupa'yı sırtlamaya çalıştığını ifade eden Akkurt, ülkelerin burada daha yakın çalışmak, iletişimlerini daha sağlam kılmak, birbirlerini desteklemek durumunda olduklarını belirtti.
Ziya Akkurt, "Yeni bir dünya düzeninden, bankacılık sisteminden bahsediliyor. Bence en önemli konu; mevcut kurallar bile doğru düzgün uygulanırsa bu sistemik risklerin ortaya çıkmayacağı görüşündeyim. Şimdi bir sürü kural getirilecek ama mühim olan şeffaflığın sağlanması, denetim mekanizmalarının düzgün çalışmasıdır" dedi.
Bugün Türkiye'de uygulanan kuralların bir kısmının 2001 krizi öncesinde de bulunduğunu ifade eden Akkurt, ancak siyasi otoritenin gerekli denetimi yapamadığını, şimdi ise mevcut uygulamaların arkasında siyasi iradeyi gördüklerini kaydetti.
Yüzde 8 olan sermaye yeterlilik rasyosunun bilimsel çalışmalar sonucu bulunmadığını, siyasi kaygıyla siyasilerin bunu aşağıda tutmayı başardıklarını ve bugün bu noktaya gelindiğini anlatan Akkurt, bundan sonraki dönemde işin teknisyenler tarafından yürütülmesini, adımların sağlıklı atılmasını ve denetimlerin bağımsız olarak yapılmasını dilediğini belirtti.
"Türk bankacılık sistemi sağlamdır"
Konuşmasının ardından salondaki katılımcıların sorularını da yanıtlayan Akkurt, bir soru üzerine şunları kaydetti:
"Türkiye neredeyse bir ara 'bankacılar' ve 'nabankacılar' diye ikiye ayrılma noktasına gelmiştir. Bu son derece akılcılıktan uzak bir yaklaşımdır. Bir ekonomi iki parçadan oluşur; finans sektörü ve reel sektör. Finans sektörü reel sektörü yeteri kadar desteklemezse o ülke ekonomileri ayağa kalkamaz. Bunları göz ardı etmek, onun yerine 3-5 tane bilançosu kötü diye kredi alamayan insanın peşine takılıp popülist politikalar izlemek son derece akılcılıktan uzaktır. Dünyada bana göre en şeffaf bankacılık sistemi şu anda Türkiye'dedir. Biz bir türlü kendi ayaklarımız üzerinde duramıyoruz, bunu becermeliyiz, kendimize güvenmeliyiz. Türk bankacılık sistemi sağlamdır. Uygulamaları doğru şekilde devam ettirdiği sürece sağlam kalmaya devam edecektir. Sektörü eleştirmek yerine bunların topluma olan katkısı biraz daha nasıl olabilir ona bakmak zorundayız. Bundan sonra dünya ekonomileri krizden çıkıp yarış başlayacak ve yokuş aşağı gidiyoruz. Yarış tepeye gidilirken değil aşağı gidilirken gaza ne kadar bastığınıza bağlıdır. Kısır tartışmalardan çıkıp hem ekonomiye hem de toplumu nasıl pozitif yönlendiririz ona bakmalıyız."