İstihdam meselesi
Abone olSelçuk MARUFLU / 19. D. İstanbul Milletvekili
Türkiye'nin en büyük sorunu işsizlik ve istihdamdır. Benim hesaplamalarıma göre, işsizlik oranı %19.6 olup, netice itibariyle ülkemizde 7 milyonun üzerinde kişi işsizdir. Bu oran Avrupa birliği ve OECD ülkeleri arasında, dikkat çekecek kadar büyüktür. Üniversite diplomalı, master ve doktora yapmış gençler arasında işsizlik daha vahim olup, %25'lerdedir. Ne yazık ki, bin bir zorlukla üniversite bitirmiş gençlerimiz işsiz dolaştıkları için, geleceğe umutla bakamamaktadır. Ülkemizin 15 artı yaş grubunda çalışabilecek nüfusu, takriben, 52 milyondur. Bunun 21 milyonu, halen iş bulmuş çalışmaktadır. Kalan rakamdan emekliler, ev kadınları, öğrenciler takriben 22 milyon kişi düşüldüğünde, çalışmaya hazır, işsiz sayısı takriben 9 milyonlardadır. Halen çalışanların miktarı ise 21 milyon kişidir. İşsizliği asıl çözecek faktör, kamu ve özel sektörün yeni yatırımlar yapması veya mevcut yatırımları tevsii etmesidir. Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığının yeni yatırımlar rakamları fevkalade yetersiz olup, işsizliği çözmekten uzaktır. Öte yandan Sn. Başbakanın TOBB üyelerine "Her iş yeri bir işçi alsın" ricası belki de iyi niyetlidir. Ancak gerçek dışıdır. Daha önceki makalelerimde belirttiğim üzere, devlet tarafından yapılacak bazı uygulamalar azda olsa, bazı işsizlere iş yaratabilir. Örneğin ülkemizde öğretmen açığı büyüktür. İlk merhalede Milli Eğitim Bakanlığı 50 bin öğretmen kadrosu alıp, çalıştırmaya başlamalıdır. Türkiye'de polis memuru sayısında da eksiklikler vardır. Üniversite ve lise mezunları arasından kısa süreli intensif kurslar sonucu 100 bin polis almak için İçişleri Bakanlığı harekete geçmelidir. Aynı şekilde Adalet Bakanlığı büyük ihtiyaç duyulan yeni hakim, savcı, adalet memuru ve özellikle cezaevlerindeki gardiyan memur ihtiyacını karşılamak için, 25 bin kadro alıp, bunları istihdam etmelidir. Biliyoruz ki, Kültür Bakanlığına bağlı müze ve tesislerde, ciddi eleman açığı vardır. Bu ihtiyaç 5 binin üzerindedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı alacağı 5 bin kadroya atama yaparak, istihdam yaratmalıdır. Bunlara benzer olarak, Sağlık Bakanlığına bağlı hastane ve tesislerde yüksek oranda hemşire, hasta bakıcı, sağlık memuru, sağlık teknisyeni açığını karşılamak üzere, yeni 10 bin kadro alınarak, istihdam yaratılabilir. Tarım, çalışma, çevre orman, dışişleri, içişleri, milli savunma bakanlığının da eleman açıkları olduğunu biliyorum. Buralarda da yaratılacak iş imkanları ile, 400 bin civarında yeni istihdam yaratılabilir. Yukarıda ifade ettiğim gibi, bu tedbirler işsizlik sorununu kökten çözemez. Ancak, hiç yoktan iyidir. Son olarak MESS'in genel kurulunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Ömer Dinçer'i dinledim. Çok mantıklı bir konuşma yaptı. Sn. Bakan, "istihdam yaratan iş yerlerinin varlığını sürdürmesi, sadece, işverenin sorumluluğunda değildir. İşçiler, ben sadece isterim, müesseseye, ne olursa, olsu, diyemezler. Bu tarz yaklaşım, artık eskide kalmıştır ve güncel değildir. Yani bir iş yerinde çalışanlar, o işyerinin devam etmesi için, en az işveren kadar sorumludurlar". "İşçi sendikalarına bağlı örgütlü işçiler böyle imkanı olmayanların da, durumlarını düşünüp, sorumluluk almalıdırlar. Bir işyerinde birden fazla sendika olmasını rekabete inanan bir kişi olarak, doğru buluyorum. Bu şekilde işyerine karşı sorumluluk ve verim artacaktır diye düşünüyorum" demişti. Bende bu düşünceleri paylaşıyorum. Bu vesile ile, İngiltere'de şahit olduğum bir olayı anlatmak isterim. O tarihlerde, Sn. Edward Herold Başbakan ve Sn. Herold Wilson'da ana muhalefet işçi partisinin liderleridir. Herold Hükümetinin verdiği, %6 ücret zammını protesto için, büyük bir işçi hareketi olmuş ve İngiliz trade union cooperation (TUC) sendikalar birliği, Manchaster ve Birmingam leeds gibi sanayi bölgelerinden Londra'ya doğru, büyük bir işçi yürüyüşü başlatmıştı. İşçiler, akın akın Londra'ya geldiler. Parlamento önünde toplandılar. İşçi partisi lideri, Mr. Wilson ile görüşmek istediler. Mr. Wilson yaklaşık, 100 kişilik bir işçi grubunu Westminster'de kabul etti ve işçilere şunu sordu: "Ne istiyorsunuz"? işçiler bağırarak Hükümetin verdiği ücret artışını kabul etmiyoruz, sizden yardım bekliyoruz, dediler. Mr. Wilson sordu: "Başbakan, ne kadar zam verdi"? İşçiler "efendim sadece %6" dediler. İşçi partisi lideri Mr. Wilson piposundan bir nefes çekerek, "çok iyi vermiş" ben olsam, bunu da vermezdim" dedi. İşte yazılı Anayasası olmayan İngiltere demokrasisinin ve parlamenter düşüncenin sorumlu, tutumu budur. İngiltere'de sorumluluk ananedir. Bir sonraki seçimlerde İngiliz halkı büyük bir oy çoğunluğuyla, Herold Wilson'u İngiltere'nin başbakanı yapmıştır. İşsizlik ve istihdam meselesini çözerken herkesin görev, yetki ve sorumluluk bilincinde olması, demokrasilerin vazgeçilmezleri arasındadır.