AB'deki kriz Türkiye'ye en az 10 yıl kazandırdı
Dr. Ali TOPÇUBAŞI
Abone ol2008 yılında Lehman Brother's'ın ABD'de batışı ile emlak ve finans piyasalarında yaşanan krizden süper güç büyük ölçüde sıyrılmasına karşın, kendi içerisinde tutarlı olmayan ve yapısal sorunlarını çözmeyen AB'nin birçok ülkesi, son 5 yılını kaybettiği gibi, önümüzde 10 yılda 2008 yılı düzeyine gelmesi tartışmalı hale gelmiştir. İzlanda, İrlanda, Portekiz, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Slovenya'nın krizden büyük ölçüde etkilenmelerinin yanı sıra, büyük ekonomiler olarak kabul edilen ve battıkları veya büyük ölçüde hasar gördükleri takdirde, yalnızca birliğin çökmesini değil, dünya ekonomisini de tehlikeye atacağından şüphe bulunmayan İspanya ve İtalya'nın ekonomik durumlarındaki belirsizlik sürmektedir. Bilhassa, İspanya'da halkın kuvvetli direnci, faizlerde yükselişe yol açarsa, bu ülkenin kurtarılmak için, Yunanistan gibi bağımsızlığından ödün vererek troykanın tüm şartlarını kabul etmek zorunda kalacağı şüphesizdir.
Yaşanan krizde AB içinde pozisyonunu en çok kuvvetlendiren ve birlikten en fazla kar sağlayan Almanya olduğu için, tahvil alımında dahil, kendisinden ödün verdirecek her türlü enstrümana ayak sürtmektedir. Bu kriz döneminde Almanya ihracatını hızla artırarak ABD'nin bile önüne geçerek dünyanın Çin'den sonra ikinci büyük ihracatçısı olmuştur. 2012 yılı ilk 9 ayında birliğin araba satışları toplamda yüzde 10'na yakın düşerken, Almanya'nın satışlarındaki artış dikkate değerdir. Almanya'nın ihracatının büyük kısmını birlikten elde etmesi de, krizi fırsata döndürdüğünü göstermektedir.
Krizi fırsata dönüştüren Almanya'nın son 12 aylık cari işlemler fazlası 210 milyar dolara varmıştır. Oysa kriz ile pençeleşen birliğin diğer büyük ülkelerinden İtalya'da cari işlemler açık vermekte olup, bu açık 12 aylık dönemde 48.8 milyar dolara ulaşırken, daha ağır sorunlarla uğraşan İspanya'da 46 milyar dolara, İngiltere'de 54 milyar dolara ulaşmakta, dünyanın en büyük cari açık miktarını veren ABD'de ise bu rakam 483 milyar dolara çıkmakta. Cari açığın veya fazlalığının milli gelirlerine oranları da çok farklılık göstermektedir. Dünyanın en fazla cari açık miktarını veren ABD'nin cari açığının milli gelirlerine oranı yüzde 3.2 de kalırken, bu oran yüzde İtalya için 2.3, İspanya için 2.6 olurken, umutsuz vaka durumunda olan Yunanistan'da yüzde 6.9 a çıkmaktadır.
Krizin başlangıcı kabul edilen 2008 yılında 27 Avrupa Birliği ülkesinin ortalama milli gelirlerini 100 kabul edersek, 2011 için bu oranı Almanya 116'dan 120'ye çıkartma başarısını gösterirken, Fransa'da 2011 yılında 111 olan oran 107'ye, İtalya'da 111'den yaklaşık yüzde 10 düşerek 101'e, İspanya'nın 101'den 99'a, İngiltere'nin 122'den 109'a, Japonya'nın 111'den 105'e düşmesi engellenememiştir. Türkiye ise ortalama EU gelirinin yüzde 36'sı iken, bu oranı 2011 yılında 52'ye çıkartma başarısı göstermiş. Yani Türkiye son beş yılda yaşanan krizden ortalama gelirini yüzde 50'ye yakın artırarak çıkartmıştır. Önümüzdeki 10 yılda ortalama yüzde 7 büyümeyi tutturabilirsek, krizin muhtemel etkilerin sıyrılamayacak AB ortalamasına çok yakınlaşacağımız muhtemeldir. Örnek vermek gerekirse, İtalya'nın 2029 yılına, Yunanistan'ın 2021 yılına kadar kendine gelemeyecek projeksyonların olduğu hatırlanırsa, 2023 yılı hedefleri, rakiplerimizin tökezlemesinin şansı ile rahatlıkla tutturabileceğimiz anlaşılır. Ama bunu için siyasi istikrarın yanı sıra, dünyanın en yüksek cari açık oranını kabul edebilir seviyelere indirmek, dış tasarruflarla değil, iç tasarruflarla ihracata dayalı büyümeye odaklanmak gerekmektedir. Çunkü, Çin, Hindistan, Güney Kore gibi ülkeler ihracata dayanarak büyümelerini sürdürmektedirler. Çin de tasarrufların milli gelirlerine oranı yüzde 40'ların üzerinde iken bu oran, Hindistan da yüzde 35 olurken, ülkemizde yüzde 12-15 aralığında gezinmesi, ekonomimiz üzerindeki en büyük handikap olduğu unutulmamalıdır.