İş dünyasının 2015 beklentileri
Türkiye ekonomisinin 2015 yılını değerlendiren iş dünyası risklere dikkat çekti. Petrol fiyatlarındaki gerilemenin Türkiye'nin enflasyon ve cari açık rakamlarında iyileşme sağlayacağında hemfikir olan iş dünyasının 2015 beklentileri şöyle:
Abone olTürkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi:
Türk Lirası istikrarını koruyacak
2014 yılı gerçekleşmeleri ve 2015 yılına ilişkin beklentileri değerlendiren Büyükekşi, Türkiye ekonomisinin dünyadaki zorlu koşullara karşın 2014'te büyümesini sürdürdüğünü, yılın 9 aylık büyüme rakamının yüzde 2,8 olduğunu anımsattı.
Yılın son çeyreğinde ise ekonomik aktivitenin kademeli olarak toparlanmaya devam ettiğini, bu çerçevede aralık ayında finansal piyasalarda Rusya kaynaklı yaşanan volatiliteye rağmen büyümenin bir miktar daha hız kazanmış olduğunu belirten Büyükekşi, 2014'ün tamamında GSYH büyümesini yaklaşık yüzde 3 beklediklerini kaydetti.
2. çeyrekte ihracatta yüzde 8 artış, ithalattaki yüzde 1,8'lik gerilemeyle büyümeye net ihracatın 2 puanlık katkısı olmasaydı, bu büyüme oranlarının gerçekleşmeyeceğini vurgulayan Büyükekşi, "Bu bir açıdan uyarı niteliğinde, bir açıdan da olumlu sinyaller içeriyor. Türkiye'nin bölgesinde gerçekleşen ve yoğunluğunu artarak hissettiren jeopolitik gerginliklerle karşılaştığı engellere rağmen yılın 9 ayında net ihracatın büyümeye 2,7 puan katkısı ile ortaya konulan yüzde 2,8'lik büyümeyi oldukça başarılı buluyoruz. Keza sadece üçüncü çeyrek büyümesine net ihracatın katkısının gözle görülür şekilde artması oldukça sevindirici oldu. Büyümenin tamamen net ihracat katkısıyla gerçekleştiğini söylemek mümkün" diye konuştu.
'Yüzde 5'lik büyümeye ulaşabiliriz'
AB'deki durgunluğa, Japonya'daki resesyon ve bölgesel pazarların bazılarında yüzde 40'lara varan talep düşüşlerine karşın ihracatın artmasını ve büyümeyi desteklemesini son derece olumlu bulduklarını anlatan Büyükekşi, "Türkiye, önümüzdeki dönemde yüzde 10'luk bir ihracat artışı sağlayabilirse, ihracata dayalı büyüme modeli ve mevcut dinamiklerle yüzde 5'lik büyümeye ulaşacağız" dedi.
Büyükekşi, 2015 yılında IMF'nin büyüme tahminlerinin ABD için yüzde 3,1, İngiltere için yüzde 2,7, Euro bölgesi için yüzde 1,3, Rusya için ise yüzde 0,5 olduğunu hatırlattı.
Çin ve diğer gelişen ülkelerde daha yavaş büyüme öngörülürken dünya ticaretinde yüzde 1,5-2 arasında bir artış beklendiğini belirten Büyükekşi, düşen enerji fiyatları nedeniyle enerji ve emtia ihraç eden ülkelerde yavaşlama beklentisinin öne çıktığını söyledi.
Euro/dolar paritesinin 2015 yılında 1,20 seviyelerinin altına ineceği beklentilerinin piyasaya hakim olmaya başladığını anlatan Büyükekşi, "Ayrıca Fed'in yılın ortalarında faiz artırmaya başlayacağı ve yıl sonunda faiz oranının yüzde 1 ile yüzde 1,25 aralığında olacağı beklentiler arasında. Emtia fiyatlarının daha da zayıflayacağı, petrol varil fiyatı yıl ortalamasının 60-70 dolar arasında seyredeceği öngörülüyor" şeklinde konuştu.
Batı-Rusya ve Ukrayna-Rusya gerginliği ile Ortadoğu'daki IŞİD sorunu başta olmak üzere, 2014 yılında yaşanan siyasi gerilimlerin gelecek yıl da devam edebileceğini, bu gerilimlerin azalmasını ümit ettiklerini vurgulayan Büyükekşi, şöyle devam etti:
"2015'te büyüme beklentimiz iç talepteki toparlanma ve ihracatta OVP'de hedeflenen yüzde 7,8'lik artış oranının minimumda yakalanmasıyla OVP hedefi olan yüzde 4'lük büyüme hızının yakalanmasıdır. Ortalama kur seviyelerine bakıldığında dolar/TL beklentisi 2,35, Euro/TL beklentisi ise 2,90 olarak öngörülmekte, paritenin ise ortalamada yıl içinde 1,23 seviyesinde olması beklenmektedir. 2015 yılında TCMB'nin, TL'nin aşırı değerlenmesine veya değer kaybetmesine izin vermeyeceğini, TL'nin istikrarlı seyrini koruyacağını düşünüyoruz. 2015-2017 dönemine ait OVP'ye göre, 2015 yılı ihracat hedefi 173 milyar dolar olarak belirlendi. Biz bu hedefin Türkiye ekonomisinin 2015 yılında yüksek hızlarda büyüyebilmesi için çok önemli olduğuna inanıyor, ihracatçılarımızın bu hedefe ulaşabilmeleri için her alanda desteklenmesini talep ediyoruz. Zira 2023 hedeflerine giden yolda ihracat artış tempomuzun tekrar üzerine çıkması gerekiyor. Böylelikle 5 yıllık dönemde tekrardan 2002-2012 döneminde yüzde 5,2'lik güçlü büyüme trendine döneceğimize inanıyoruz."
[PAGE]Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak:
Türkiye 2015'te riskleri minimize edecek
Nail Olpak ise döviz kurunda şu an gelinen seviyenin üretim maliyetlerini artırmak suretiyle sanayi sektörünü nisbi olarak etkilediğini, ancak sanıldığı ya da söylendiği gibi karamsar bir tabloyla karşılaşılmadığını söyledi.
Mevcut kur seviyesinin 2015 yılında da devam etmesi durumunda sanayi üretimi nispeten hız kaybına uğrasa bile, olumlu seyrine devam etmesini beklediklerini belirten Olpak, Türkiye gibi dış finansman ihtiyacının yüksek olduğu ülkelerde, kur seviyesinin volatil olmasının normal karşılanması gerektiğini kaydetti.
"Döviz kuruna yönelik hafızamız, bizi döviz kurundaki hareketliliğe karşı hassaslaştırmaktadır" diyen Olpak, önemli olanın kurun bu veya başka bir seviye olması olmadığını, hangi seviyede olacağının makul toleranslar içinde öngörülebilir olması olduğunu dile getirdi.
Uzun süredir piyasalarda Fed'in faiz artırımına gideceğine dair beklentilerin devam ettiğini de vurgulayan Olpak, şöyle devam etti:
"ABD ekonomisindeki son gelişmeler de bu beklentiyi kuvvetlendirmektedir. İç piyasada ise TCMB'nin bir miktar faiz indirimine gitmesi beklenmesine karşın, enflasyonla mücadele amacıyla henüz bu konuda bir adım atılmadığını görmekteyiz. Enflasyonda henüz bir iyileşmenin sağlanamaması da kısa vadede TCMB'nin faizi düşürmesine dair beklentilerinin ertelenmesine neden olmaktadır. Ancak ABD'de yapılacak bir faiz artırımının, Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden sermaye kaçışına neden olacağına dair söylentiler, yatırımların teşviki adına yurt içi piyasalarda TCMB'nin faiz politikasının yeniden değerlendirilmesi gerektiğine dair beklentileri artırmaktadır. Bu bağlamda, TCMB'nin en azından psikolojik eşiği pozitif yönetmek anlamında dahi olsa, bir miktar indirim yapmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Cari açığın finansmanı için Türkiye ekonomisinde dış finansmana ihtiyaç yüksek seviyededir. Ancak petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün devam etmesi durumunda Türkiye'nin maliyetlerinin ve dolayısıyla dış finansmana ihtiyacının azalabileceği söylenebilir."
'Enflasyon oranlarının iyileştirilmesine dair henüz bir ilerleme kaydedilemedi'
Olpak, 2014 yılının ilk 2 çeyreğinin kompozisyonuna bakıldığında; dış talebin büyüme rakamları üzerinde önemli ölçüde etkili olduğunun görüldüğünü söyledi.
BDDK tarafından tüketici kredilerindeki artışı sınırlayıcı yönde alınan önlemlerle TCMB'nin faiz oranlarında yaptığı artışın özel tüketim harcamaları üzerindeki etkisinin iç talepteki hız kaybının en önemli sebepleri olarak ortaya çıktığını belirten Olpak, dış talebin 2014 yılının ilk yarısında Türkiye ekonomisi için büyümenin lokomotifi olduğunu kaydetti.
Enflasyon oranlarının iyileştirilmesine dair henüz bir ilerleme kaydedilemediğine de işaret eden Olpak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu durum faiz politikasında TCMB'nin elini güçsüzleştirmektedir. Kasım ayı enflasyon rakamlarına baktığımızda yüzde 9,15'lik oranın en önemli kısmının bir önceki yılın aynı ayına göre, 37 olarak gerçekleşen gıda enflasyonundan kaynaklanmıştır. Bunun yanında geçtiğimiz ay açıklanan ve 2015-2017 yıllarını kapsayan OVP'de birinci önceliğin enflasyona verilmesi, enflasyonla mücadelenin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. OVP'de 2015 yılı için yüzde 6,3 olarak belirlenen enflasyon hedefine varılabilmesine, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarının düşmesi maliyet anlamında bir avantaj sağlayacaktır. Ayrıca yurt içi fiyatlarda (ÜFE) kasım ayındaki düşüş, tüketici fiyatlarının da aşağı yönlü seyre başlayabileceğinin ilk sinyali olarak değerlendirilebilir."
Olpak, Türk sanayisinin döviz borcuna karşı hazırlıklı olup olmadığına ilişkin ise şunları söyledi:
"TCMB'nin açıkladığı özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun, eylül 2014 itibariyle 163,6 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Bu, 2013 yılsonuna göre 6,1 milyar dolarlık bir artış anlamına geliyor. Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun sektör dağılımı incelendiğinde, toplam borcun yüzde 52,5'ini oluşturan finansal olmayan kuruluşların yurt dışından sağladığı 85,8 milyar dolar tutarındaki borcun, yüzde 60,5'i hizmetler sektörü, yüzde 39,1'i sınai sektörler ve yüzde 0,4'ü de tarım sektörü tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Küresel piyasalardaki para bolluğu, borçlanmanın kolaylaşması, faiz oranlarının düşük olması özel sektör borç stokunun büyümesinde başta gelen nedenler arasında görünüyor. Döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar, özel sektörün kredi borcunun risk faktörünü oluşturan en belirgin unsur olarak ortaya çıksa da mevcut döviz kuru seviyesi kısa ve orta vadede, özel sektör tarafından tolere edilemeyecek bir durum teşkil etmemektedir. 2013 yılı, 2014 yılında yaşanan gerek iç siyaset ve ekonomi gerekse dış konjonktür dalgalanmalarından daha sakin değildi. Keza, iç ve dış konjonktür beraber ele alındığında 2015 yılında da önceki yıllarda yaşananların üzerinde ilave dalgalanmalar mevcut haliyle beklenmiyor. Bu sebeple, özel sektör 158 milyar dolarlık bir borcu 2014 yılında çevirebildiyse 2015 yılında da çevirebilecek şekilde hazırdır. Diğer taraftan, özel sektörün dış borcunun önemli bir kısmının, kendi dış varlığının teminatıyla sağlandığı dikkate alındığında, döviz borcunun çevrilme riski, özel sektör için gözüktüğünden daha düşük seviyelerdedir."
'Türkiye, 2015 yılında da kendisine yönelen olası risk faktörlerini minimize etmeyi başaracaktır'
Olpak, küresel ve yerel boyutlarda ekonomik ve siyasi risklerin artış gösterdiği ve siyasi/ekonomik istikrarsızlıkların oluşturulmak istendiği bir ortamda ekonomik dönüşüm paketlerinin, Türkiye ekonomisinin içerde ve dışarıda elini güçlendirecek niteliklere sahip bir koz olarak ortaya çıktığını söyledi.
10. Kalkınma Planı kapsamında açıklanan bu yapısal dönüşüm programının Türkiye'nin 2002 yılından bu yana kat ettiği mesafeyi bir son değil, bir başlangıç olarak gördüğünü gösterdiğini vurgulayan Olpak, söz konusu programı Türkiye'nin 2023 hedeflerine varabilmek amacıyla yapması gereken "ekonominin kabuk değiştirmesi" hamlesinin ilk adımları olarak görmenin doğru olacağını kaydetti.
Olpak, bu bağlamda Yeni Türkiye'nin yeni ekonomisinin pozitif yönlerini ön plana çıkararak, geçmiş dönemlerden bir fark yaratmayı başaracağını anlattı.
Küresel ölçekli ekonomik belirsizlik ortamının 2015 yılında da devam etmesi durumunda, Türkiye'nin de bu belirsizlik ortamından etkileneceğine dikkati çeken Olpak, "ABD'nin faiz artırımına gideceğine dair beklentiler, Euro Bölgesi'nde devam eden ekonomik durgunluk ortamı, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında meydana gelen düşüşler ve Rusya'da baş gösteren ekonomik sıkıntılar… Bütün bunlar ekonomik açıdan küresel piyasada birer risk unsuru taşımaktadır" diye konuştu.
Olpak, 2015 yılında büyüme, dolar/TL ve faiz seviyelerine ilişkin beklentilerini ise şöyle özetledi:
" 'Cari Açığa Karşı KOBİ'ler ve Tarım' ismini taşıyan 2014 Ekonomi Raporu'muzda 2014 yılına dair büyüme beklentimizi 3,8-4,0 arasında belirlemiştik. 1. çeyrekte beklentilerin biraz üzerinde 4,7 puan büyüyen ekonomi, 2. çeyrekte hız kaybetmiş ve 2,1 puan büyümüştü. Böylece yılın ilk yarısındaki büyüme oranı yüzde 3,3 olarak gerçekleşti. 3. çeyrekte nisbi olarak yavaşlayan ekonominin 4. çeyrekte yeniden hız kazanması ile birlikte, büyüme hedeflerimize alttan yaklaşacağını tahmin ediyoruz. Yılın son çeyreğinde hız kazanması beklenen ekonominin, 2014'ün ilk çeyreğinde olduğu gibi, bu performansını yeni yıla da taşıyacağını ve 2015'in büyüme rakamlarının 2014 yılına göre daha olumlu olmasını bekliyoruz. Mevcut dolar/TL paritesinde ise 2015 yılında herhangi bir sürpriz öngörmüyoruz. Faizlerle ilgili beklentimiz sanayici ve işadamı olarak tabii ki düşmesi yönündedir. Bununla birlikte, masanın diğer tarafında bulunan TCMB ise enflasyona bağlı olarak sıkı para politikası duruşunu devam ettirmektedir. Bununla birlikte 2015 yılı için küresel piyasalarda özellikle ABD'nin faiz politikası ve AB'nin genişlemeci politikası belirgin olacaktır. Bundan da ülkemizin etkilenmemesi mümkün değildir."
[PAGE]İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan:
Türkiye birkaç sene güçlü bir doların etkisi altında kalacak, buna hazır olunması gerek
Erdal Bahçıvan, Türkiye ve dünyanın önümüzdeki birkaç sene güçlü doların etkisi altında kalacağını, buna hazır olunması gerektiğini söyledi.
Dövizdeki en önemli konunun Türkiye'nin finansal istikrarı noktasında oluşturmuş olduğu zeminde, sıkıntıya düşmeyecek bir boyutta ilerlemesi gereği olduğunu vurgulayan Bahçıvan, sürdürülebilir bir kur hedefinin olabilmesinin temelinin finansal istikrardan geçtiğini belirterek, "Türkiye'nin sanayicisi de artık kuru yönetme, farklı enstrümanlar kullanarak bir maliyet veya rekabet avantajı oluşturma noktasında eskisine göre çok daha tecrübe kazanmış durumda" dedi.
ABD'de faiz artırımının er ya da geç karşı karşıya gelinecek bir durum olduğunu vurgulayan Bahçıvan, Türkiye'nin artık beklentileri yönetebilmekte bir tecrübe kazandığını, Türk sanayisinin bu konuda eskisi gibi sadece kadercilikle karşı karşıya olmadığını dile getirdi.
2015 yılının 2014'ten çok farklı olacağını düşünmediğine dikkatini çeken Bahçıvan, hemen hemen aynı dengeler üzerinde bir büyümenin yaşanacağının beklenebileceğini, belki faizlerin ve enflasyonun biraz düşmesinden dolayı iç piyasanın, iç tüketimin biraz daha canlanabileceğini ifade etti.
Petrol fiyatlarının düşmesinin Türkiye'ye enflasyonun düşürülebilmesi mücadelesinde son derece önemli bir fırsat verdiğini anlatan Bahçıvan, sözlerine şöyle devam etti:
"Artı dünyadaki önemli ham madde ve emtia fiyatlarının düşüyor olması da yine enflasyon açısından bizi sevindiren bir döneme girdiğimizin işareti. Bu konular bir avantaja çevrilip ekonomimizin rotası ona göre ayarlanırsa enflasyonda hedeflenen oranlar yakalanabilir çünkü, geçen yıl ve bu yıl enflasyondaki artışın temelinde kurun ani çıkışının önemli bir etkisi vardı ve uzun bir süre kurdan kaynaklanan enflasyon sorununu yaşamak zorunda kaldık. Gelecek yıl en azından daha makul ve daha istikrar kazanmış olan bir kurun da enflasyona 2014'teki kadar bir etki yapamayacağını düşünmekteyiz.
Tarımda da üst üste gelen zor senelerden sonra daha bol bir üretim seviyesinin gelme ihtimali var. Bu da gıdadan kaynaklanan enflasyonda olumluya gidişi arttıran başka bir faktör. 2014'ün ilk aylarındaki baz etkisi yavaş yavaş ortadan kalktıkça enflasyonun 2015'te 2014 kadar umutsuz bir rakam sergileyeceğini düşünmüyorum. Bu konuda daha iyimserim."
'Ekonomi gündeminin belli bir süre ikinci planda kalması bizi endişelendiren bir konu'
Bahçıvan, Türk sanayisinin en temel finansman sorununun başında ülkenin tasarruf kaynaklarının yeterli olmamasının geldiğini söyledi.
Bunun da ciddi anlamda yurt dışı kaynaklardan borçlanmayı beraberinde getirdiğini belirten Bahçıvan, "Ne yazık ki bu konu ülkemizdeki tasarruf artışı olana kadar da hepimizin ciddi bir problemi olmaya devam edecek. Bunun için de farklı hedging yöntemlerinin, sanayicinin riskini dengeleyebilmesi açısından olmazsa olmaz, en önemli ihtiyaçlarından birisi olduğunu savunuyorum. Bunun için de farklı teşviklerin farklı desteklerin sanayicimizin hizmetine sunulmasının çok büyük katkısı olacaktır" diye konuştu.
2015 yılında dünyada faizlerin Türkiye'ye para girişini engelleyecek kadar aşırı yükseleceğini ve para piyasasının aşırı daralacağını düşünmediğini bildiren Bahçıvan, ancak bunun bu zorluğun 2015'te gelmeyeceği anlamına gelmediğini, bunun için de Türk sanayisiyle ekonomi yönetiminin böyle bir geleceğe kendisini çok daha güçlü bir şekilde hazırlamak zorunda olduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin pozitif ayrışmasının petrol fiyatlarının düşmesiyle paralel gideceğini anlatan Bahçıvan, buradaki en olumlu noktanın petrol fiyatlarındaki düşüşe bağlı olarak cari açıktaki gerilemenin olacağını düşündüğünü, ancak sadece buna aldanıp tabloya toz pembe bakmanın da Türkiye'yi orta vadede başka sıkıntılarla karşı karşıya bırakabileceğini ifade etti.
'Dünyadaki belirsizlikler şu anda Türk ekonomisinin en büyük riski'
Bahçıvan, 2015 yılına ilişkin gördüğü riskleri şöyle sıraladı:
"En önemlisi Türkiye'nin etrafındaki jeopolitik riskler. Tabii ki bir seçim senesi yaşayacağız. Hükümetimiz son yıllarda her ne kadar seçim ekonomisi politikaları uygulamamış olsa da ekonomi gündeminin belli bir süre ikinci planda kalması bizi endişelendiren bir konu. Çünkü bu dönemler genellikle ekonomik konsantrasyonun kalktığı bir dönem oluyor. En önemli ihracat pazarımız AB'de hala daha tam anlamıyla bir rahatlamanın olmaması ve ciddi anlamda dünyadaki belirsizlikler şu anda Türk ekonomisinin en büyük riski. Ama ben pozitif ayrışma noktalarının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bütün gelişmekte olan ülkelere göre 2015 yılına girilirken Türkiye'nin daha şanslı bir konumda olduğu söylenebilir.
2015'te yine 2014 seviyesinde bir büyüme olacağını düşünüyorum. Enflasyonun düşmesinden dolayı faizlerde mutlaka bir gerileme umuyorum ki olacaktır. Dövizde de en azından volatilitenin 2014'teki kadar olmayacağı istikrarlı bir kuru göreceğimiz düşüncesindeyim."
[PAGE]Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça:
Ekonomi programları hızla yürürlüğe konulmalı
AB'deki durgunluğun devam etmesi durumunda ise Euronun biraz daha değer kaybedebileceğinin belirtildiğine dikkati çeken Onatça, "TL için ise henüz böyle bir tehlikeden bahsetmek mümkün değil. Ancak, içeride ve dışarıdaki şoklar sebebiyle kurda oluşabilecek büyük dalgalanmalar sanayiciyi olumsuz etkileyebilir" dedi.
Türkiye'de faiz indiriminin epeydir gündemde olduğunu, TCMB'nin son açıklamalarının ise indirimin çok da kısa bir zamanda gerçekleşmeyeceğini gösterdiğini bildiren Onatça, faiz konusunda ülke yönetiminde kafaların karışık olduğunu, zira hükümetin faiz politikaları, büyüme ve enflasyonla mücadele başlığı altında bir zirve planlandığının dillendirildiğini, dolayısıyla faiz indirimi konusunda ekonomi yönetiminde bir mutabakattan bahsetmenin imkansız olduğunu dile getirdi.
Küresel piyasalarda ise faiz politikası denilince herkesin malumu olduğu üzere gözlerin ABD'ye çevrildiğine işaret eden Onatça, sözlerine şöyle devam etti:
"ABD ekonomisinin hızla toparlanması ve özellikle istihdam piyasasındaki olumlu gelişmeler Fed'in faiz artırımına yönelik spekülasyonları artırıyor. Ancak, beklentiler 2015 yılının ortalarından önce bir faiz artışına gidilmeyeceği yönünde. Zira dünya ekonomisinde yavaşlama eğilimi görülüyor. Türkiye gibi yükselen ekonomilerde de yüksek büyüme oranları geride kaldı. Dolayısıyla, dünyadaki bütün bu gelişmelerin Fed'in faiz kararını etkilediği belirtiliyor. Diğer yandan da ABD ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 4,6'lık büyümenin ardından üçüncü çeyrekte yüzde 3,9 ile beklentilerin üzerinde büyüdü. Dolayısıyla, faiz artırımının tam olarak ne zaman gerçekleşeceği hala belirsizliğini koruyor.
Faizlerdeki artış doğal olarak dünya piyasasında bir finansman sıkıntısına neden olacak. Türkiye de elbette bu durumdan etkilenecektir. Ancak, cari açık bir yandan geriliyor, özel sektör borçluluk oranlarında da bir düşme söz konusu. Dolayısıyla, demokratik ve hukuk sistemi içinde istikrarlı bir görünüm sergilememiz durumunda bir tehlikeden söz etmeye gerek yok. Sonuçta, riskler olmakla birlikte sanayici için henüz bir tehdit oluşturmadığını söylemek yanlış olmayacak."
'Düşük faizi en çok isteyen kesim iş dünyası'
Onatça, Türkiye ekonomisinin 2014 yılı ekonomik performansında ihracat önemli bir rol oynadığını, iç tüketimin gerilediği bir ortamda ilk yarıda ihracatta görülen artışın büyümede etkili olduğunu, 2015 yılında da benzer bir durumun olabileceğini söyledi.
AB'de 2015 yılında kısmen de olsa bir hareketlenmenin olabileceğini aktaran Onatça, dünya ekonomisinde yavaş da olsa toparlanma eğiliminin ihracat rakamlarına olumlu yansıyabileceğini kaydetti.
İç talepte ise enerji fiyatlarında görülen gerilemenin maliyetlere yansıması durumunda enflasyon ve cari açığın gerileme eğilimi göstermesi, para ve maliye politikaları için kısıtlı da olsa bir alan yaratabileceğine işaret eden Onatça, "Ancak, bütçe disiplinini ihmal ederek ve dünyadaki gelişmeleri öngörmeden para ve maliye politikalarıyla iç piyasayı canlandırma girişimleri istikrarlı bir görünüm sergileyen ekonominin dengelerini bozabilir. Bu nedenle, ekonominin dengelerini bozacak hamlelerden uzak durulması, uzun vadede ekonominin gidişatı için hayati bir önem arz ediyor" dedi.
Düşük faizi en çok isteyen kesimin iş dünyası olduğunu vurgulayan Onatça, şunları kaydetti:
"Reel sektörde her yatırımcı düşük faizle kredi kullanmak ister. Ancak arzu etmek başka, reel başkadır. Doğru olan enflasyondaki düşüşe paralel bir faiz düşüşüdür. Aksi, ekonominin farklı dengelerini bozar ve bu da daha fazla zarar verir. Enflasyonda kurun etkisi azalıyor. Zira para politikalarıyla enflasyondaki artışın kısmen önüne geçildi. Ayrıca petrol fiyatlarının düşmesiyle enflasyon üzerindeki baskı biraz daha hafifleyebilir. Cari açık da düşme eğilimi gösteriyor. Ancak, henüz bu gelişmeler enflasyona tam olarak yansımış değil. Yansıması durumunda enflasyondaki sert düşüş elbette ki faizlere de yansıyacaktır. Ancak, Fed'in faizleri yükseltmesi durumunda uluslararası finansal piyasalardaki durum da faiz seviyelerinde etkili olacak. Bu yüzden, faiz politikalarını değerlendirirken, kur ve enflasyon gelişmelerini birlikte değerlendirmek gerekli."
Özel sektör borçlarının daha çok uzun vadeye yayılmış durumda olduğunu belirten Onatça, "Kısa vadeli borçlar içinse içinde bulunduğumuz finansal çeşitlilik ortamı, borçları hedge etmeyi mümkün kılıyor" dedi.
Enflasyonun düşmesi durumunda buna paralel olarak faizler aşağı yönlü baskılanırken, uluslararası piyasalarda Fed'in faizleri artırması durumunda kurun yukarı yönlü eğiliminin faizler üzerinde yukarı yönlü bir baskı uygulayabileceğini aktaran Onatça, faizlerde gelecek yıl büyük bir değişiklik öngörmediklerini, ayrıca özel sektörün uzun vadeli finansman kullanımının da uluslararası piyasalardaki olası dalgalanmalarda elini kuvvetlendireceğini dile getirdi.
Türkiye'nin halihazırda başarılı bir pozitif ayrıştırma sürecinden geçtiğini söylemenin çok da abartılı olmayacağını vurgulayan Onatça, şunları kaydetti:
"Kredi artış oranları gerilerken, cari açıkta da önemli bir düşüş sağlandı. Ekonomi istikrar kazanırken yüzde 3'ler seviyesinde bir büyüme patikasında ilerliyor. Başarılı bir stabilizasyon sürecinden geçiyoruz. Bu sürecin devamlılığı çok önemli. Ayrıca, bölgesel krizler ve ülke içinde siyasi çalkantılar ekonomik görünümün bozulmasında oldukça etkili oluyor. Ülkenin pozitif ayrıştırması için öncelikle siyasi görünüm çok önemli. Bu bağlamda 2015 seçimlerine giderken kısa vadede ülkedeki atmosferi gerecek söylemlerden uzaklaşmak gerekiyor. Ancak hepsinden önemlisi yapısal reformların ivedilikle yürürlüğe konulması. Bu kapsamda hükümetin ısrarla dile getirdiği 25 maddelik dönüşüm programı önem taşıyor. Nitekim Başbakan Ahmet Davutoğlu, reel sektör odaklı 9 dönüşüm programını açıkladı. İthalata olan bağımlılığın azaltılmasını, öncelikli teknoloji alanlarının ticarileştirilmesini, kamu alımlarının teknolojiyi geliştirici olmasını ve enerjide verimliliği yükseltmeyi amaçlayan bu programla reel sektörün güçlendirilmesi amaçlanıyor. Bu yönde atılan adımlar sevindirici olmakla birlikte hızla yürürlüğe konulması gerekli."
Süleyman Onatça, 2015 yılına ilişkin gördüğü risklerle ilgili ise şunları söyledi:
"Yeni bir seçim dönemine gireceğimiz göz önüne alındığında, başarılı bir stabilizasyon sürecinden geçen ülkemiz için iç talebi canlandırıcı politikalar vasıtasıyla ekonomideki istikrarın bozulması önemli bir risk oluşturuyor. Ülke ekonomisinin en güçlü yanlarından biri olan bütçe disiplinin bozulması, kurlarda oluşabilecek ani hareketlenmeler istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, bu hususlara dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca, Ortadoğu'da geçen yıl tırmanışa geçen çatışma ortamının devam etmesi, Rusya-Ukrayna gerilimi ise hala ülkemiz için bir risk oluşturuyor. Ayrıca Fed'in faizleri beklenenden önce açıklaması ve küresel piyasalarda oluşabilecek ani dalgalanmalar da dikkat edilmesi gereken diğer faktörler. Türkiye ekonomisinin gelecek yılda yüzde 3-4 bandı arasında büyümesini öngörüyoruz. Kurlarda ve faiz seviyelerinde büyük değişiklikler beklemiyoruz."
[PAGE]İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çağlar:
Enflasyona dikkat!
İTO Başkanı Çağlar, şu andaki mevcut döviz kuru seviyeleriyle ilgili bir değerlendirme yaparken sadece dolara ya da Euroya bakmanın eksik olacağını, ikisinin ortalamasına, yani sepet kura bakmak gerektiğini bildirdi.
1 yıl önce döviz sepetinin 2,38, bugün ise 2,50 seviyesine geldiğini aktaran Çağlar, bir yıl içinde yüzde 5'lik bir artış yaşandığını, dolayısıyla döviz kurlarında büyük bir artış olmadığının görüldüğünü kaydetti.
Çağlar, mevcut seviyelerin korunması halinde, özellikle ithalata dayalı üretim yapan sanayicilerin bu durumdan olumsuz etkilenmelerinin söz konusu olmayacağını dile getirdi.
Bir takım felaket senaryolarının olduğunu, bunlara itibar etmemek gerektiğini, bugün küresel piyasalarda ciddi manada neler konuşulduğuna bakmak gerektiğini anlatan Çağlar, "Oraya baktığınızda, ABD'de ve Avrupa Birliği'nde (AB) faizlerin uzun süre düşük düzeyde olacağı ifade ediliyor. Bu durum bizim lehimize" dedi.
Fed'in parasal genişlemeyi sona erdirmesinin dünya genelinde finansal kaynaklara ulaşma konusunda bazı sıkıntılar oluşturabileceğini vurgulayan Çağlar, bu noktada ülke olarak yapılacak hamlenin üretim ve faiz eksenindeki dengeyi çok çok iyi kurmak olduğunu, bu nedenle "Faizler düşmelidir" dediklerini, çünkü yurt içi piyasalardaki faiz düzeylerinin üretimin ayağına pranga olmaması gerektiğini ifade etti.
'Tasarrufa ayrılan pay artacağı için talep yönlü enflasyon azalacak'
Çağlar, hükümet tarafından açıklanan OVP'de 2015 yılı için ihracatın yani dış talebin büyümeye katkısının sıfır olarak öngörüldüğünü belirterek, "Doğal olarak OVP'nin söz konusu öngörüsüne bağlı olarak 2015 yılında ekonomideki büyümenin ihracattan değil iç talep artışından kaynaklanmasını bekliyorum" dedi.
Enflasyon konusundaki sağlıklı politikaların bel kemiğinin beklentileri iyi yönetmek olduğunu bildiren Çağlar, bir ekonomide insanlar, "mal ve hizmetlerin değerinde bir artış yaşanacak" beklentisine girerse enflasyon sarmalının meydana geldiğini ve buna karşı dikkatli olunması gerektiğini, bunun işin sosyal ve psikolojik yönü olduğunu anlattı.
Diğer taraftan tasarruf konusu olduğunu, yurt içindeki kaynakları artırmanın en sağlıklı yolunun bu olduğunu vurgulayan Çağlar, ancak Türkiye'de tasarruf oranlarının çok düşük olduğunu, dolayısıyla insanların daha fazla tasarrufa yönlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Bu başarılırsa hem talep ayağında, hem de üretim ayağında beklenen etkinin sağlanabileceğini vurgulayan Çağlar, "Tasarrufa ayrılan pay artacağı için talep yönlü enflasyon azalacak. Ayrıca yerli kaynaklar üretime daha fazla yöneleceği için de üretim artacaktır" ifadelerini kullandı.
'Türkiye ve bölge ekonomileri için jeopolitik riskler ön planda'
Çağlar, küresel piyasalarda etkisi hissedilen petroldeki düşüşün Türkiye lehine bir durum olduğunu söyledi.
Enerji ithali ve petrole ödenen paranın cari açığın en büyük nedenlerinden biri olduğunu anlatan Çağlar, bundan dolayı petrolün değerindeki düşüşün Türkiye ekonomisi için ciddi bir sübvansiyon etkisi olacağını dile getirdi.
Türkiye ve bölge ekonomileri için jeopolitik risklerin ön planda olduğunu vurgulayan Çağlar, "Irak'ta, Suriye'de ve Ukrayna'da yaşananlar malum. Bunların ticarete ve ekonomik ilişkilere etkisi oldu. Ayrıca siyasi istikrarı olmayan bölgelerin, yatırımcıyı alarm durumuna getiren bir niteliği de var. Bunların yanında jeopolitik risklerin devam etmesi durumunda, derecelendirme kuruluşlarının verdiği kredi notumuza yansıması da bir başka risk unsurudur" diye konuştu.
İbrahim Çağlar, 2015 yılında dolar/TL ve faiz beklentilerine ilişkin şunları kaydetti:
"2015 yılında dolar/TL kurunu Türkiye'ye gelecek olan yabancı kaynaklar ve jeopolitik gelişmeler belirleyecek. Ayrıca enerji fiyatlarında ve özellikle de petrol fiyatlarındaki düşüşün önümüzdeki yıl devam etmesi döviz talebini azaltacaktır. Ayrıca dünyada, gelişmekte olan ülkelerin büyüme yönlü enerjisi ve iştahı devam ediyor. Türkiye de bu enerjiyle beraber büyümesini sürdürecektir."