'İpin ucu kaçtı mı' tartışması

DÜNYA Gazetesi yazarları, birçok sektörde üretim ve satış baskısı yaratan daralmacı politikaların ekonomiye etkisini değerlendirdi

Abone ol

İBRAHİM EKİNCİ 

İSTANBUL - DÜNYA yazarlarına sorduk: Taksit ve kredi sınırlamaları iç tüketimi, piyasayı çok mu baskıladı? Cevaplar çok önemli. ‘İç tüketimdeki daralmanın milli hasılayı 1 puan aşağı çekebileceği’ tahminleri de var, ‘Geç kalındı’ görüşü de. Bu konjonktürde IMF, Dünya Bankası, büyük bankalar, kurumlar arka arkaya Türkiye için büyüme tahminleri aşağı yönlü revize etti. İç tüketimin katkısı olmadan sadece ihracatla yüzde 4, hatta yüzde 3 büyüme bile zor görünüyor. Otomotiv'den bankacılığa birçok sektörden olumsuz sinyaller geliyor. Aslında kimse iç tasarrufl arı artırıcı önlemlere karşı değil. Ancak bu önlemlerin takvimi, Fed’in parasal genişlemeyi kıstığı, gelişmekte olan ülkelerde kurların fırladığı bir konjonktürün üstüne bindi. Faiz artışı da iç tüketimi başka bir koldan baskı altına aldı. Bu nedenle ‘iç tüketim çok mu baskılandı’ tartışması, tabir uygunsa, ‘faiz düşürülsün mü, düşürülmesin mi? şeklinde de ortaya çıktı. 

Reel kesim genellikle ‘düşürülsün’, finans cephesi ise genellikle ‘zamanı değil’ görüşünde. BDDK’nın önlemleri şubat başında uygulamaya girdi. İç tüketimle ilgili sonuçlara göre ‘gevşetilmesi’ gerektiği dillendirilirken, aksine kapsamı genişledi. Hediye kart, hediye çeki ve benzeri şekillerde herhangi somut bir mal veya hizmeti içermeyen ürünlerin alımlarına da taksit sınırlaması geldi. 

‘İlk altı ayda sıfır veya eksi büyüme bekliyoruz’ 

Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir değerlendirmede, bu yılın ilk 6 ayında ‘sıfır’ veya ‘eksi’ büyüme beklediklerini ve KOBİ’lerin durumunun zorlaştığını söyledi. Karadere’nin açıklamasının devamı şöyleydi: “Kurlar yaklaşık yüzde 20 yükseldi ve Merkez Bankası 4 puanlık faiz artışı yaptı. Bankalar da mecburen kredi faizlerini artırdı. Önlemler neticesi önce tüketici kredilerine talep fena düştü. Tüketici kredilerimiz haftalık 400 milyon liraları geçmişken, bugünlerde bazen haftalık 285 milyon liraya kadar iniyor. Bu yüzde 25-30 düşüş manasına geliyor. KOBİ kredilerinde beklenen artış olmadı. Yüzde 10 kadar düşüş var. Zira, KOBİ’ler de bu kadar daralan iç piyasada krediye çok fazla istekli değil. İç piyasada talep düşünce KOBİ’ler de zorlanmaya başladı. Bilançolarda çok fazla ciddi bozulmalar görüyoruz.” 

‘Dua edelim yüzde 10’un üzerinde kârlılık olsun’ 

İşte bu tablo, bankacıların tabiriyle ‘kuş çok mu sıkıldı?’ sorusunu gündeme getiriyor... Kuşun sanki biraz fazla sıkıldığına ilişkin bir başka değerlendirmeyi Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş yaptı. Ateş, alınan tedbirlerle kredi büyümesinde yavaşlama olduğunu belirterek, “Dua edelim yüzde 10’un üzerinde bir kârlılık olsun. Büyümenin OVP hedefinin 1-1.5 altında kalacağını düşünüyorum. Bunun da güzel bir göstergesi bankacılık” dedi. Şubat döneminde bankacılık sektörünün net kârı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 26.3 düştü! BDDK verilerine göre toplam kredi hacmi, bir haftada yüzde 0.17 azaldı. Tüketici kredilerinin tutarı da yüzde 0.36 geriledi. Kriz dönemlerinde bile enfl asyonun üzerinde büyüyen sigorta pazarı, 2014’ün ilk iki ayında geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 1.59 küçüldü. Hayat sigortasında küçülme yüzde 27’yi buldu. Bu düşüşün en önemli nedeni de krediye bağlı hayat sigortasındaki düşüş oldu.

DÜNYA yazarları tedbirlerin ekonomiye etkisini değerlendirdi

PROF. DR. TANER BERKSOY: 

Sıkılaştırma biraz fazla oldu sınırlı gevşeme yapılabilir 

Bende de şu anda biraz fazla sıkıştırma olduğuna dair bir izlenim var. Bu da önceki senelerde kredi genişlemesinin istenen boyutları aşması nedeniyle başlatılan ve daha çok BDDK ile yürütülen önlemlerden kaynaklanıyor. Bu sıkıştırmanın büyüme üzerinde kuşkusuz yavaşlatıcı etkisi var ve de olacak. Aslında sıkılaştırmanın tam etkisinin henüz ortaya çıkıyor olması da BDDK’nın devreye gecikmeyle girmesinden (ya da sokulmasından) kaynaklanıyor. Nitekim kredilerde gözle görülür gerileme ancak son birkaç aydır gerçekleşti. Sıkılaştırma büyümeyi yavaşlatıcı etki yaratacak ama enfl asyon da önceki senelerdeki uysallığını kaybediyor. Yani Türkiye ekonomisi bilinen büyüme (istihdam)- enflasyon kıskacına tutulmuş gibi görünüyor. Bu durumda büyümeyi uyarmak için sıkılaştırma gevşetilse enfl asyon daha da hızlanacak. Bu nedenle gevşemenin sınırlı kalması ve dikkatli yapılması zorunlu. Öte yandan, büyümenin çok hızlı yavaşlayıp, yıl sonu negatife dönme olasılığının düşük olduğunu düşünüyorum. Bu yıl büyümenin hedefin altında kalacağı neredeyse mutlak ama yüzde 2 civarı tahminler hala gerçekçi gibi. Dolayısıyla büyümenin yıl sonu negatif olması için ikinci yarıda ciddi bir kasılma olması gerekir ve bundan kaçınılabilir. 

FATİH ÖZATAY: 

Önlemler sermaye girişi azaldığında devreye girdi

Sorunu şöyle ortaya koymak gerekiyor: Uluslararası finansal piyasalardaki gelişmeler (özellikle Fed’in parasal gevşemeyi azaltması ve gelecek yıl faiz yükseltmeye başlayacak olması), kırılganlıkları ön plana çıkan yükselen piyasa ekonomilerine net dış finansman girişinin azalacağını ima ediyor. Zaten Mayıs 2013’ten beri bu olgu belirgin biçimde yaşanıyor. Türkiye de kırılganlığı öne çıkan ülkelerden. Şu anlama geliyor: Net dış finansman olanaklarının yüksek olduğu döneme kıyasla daha az mal ve hizmet ithalatı yapabileceğiz. Yani, o döneme kıyasla daha az tüketim ve daha az yatırım. Bu da büyümenin düşeceği anlamına geliyor. İhracat ve kamu harcamalarında büyük artış olmadıkça, yüzde 4 büyümemiz mümkün görünmüyor. İhracat performansımız dış talebe bağlı. Özellikle Avrupa’nın büyümesine. Şimdilik ihracat performansı fena değil ama öyle çok yüksek bir artış da beklenmemeli. Kamu harcamalarında oldukça yüksek bir artış ise bu ortamda bize yönelik risk algılamasını yükseltebilir. Bu durumda yüzde 2-3 arasında bir büyüme daha gerçekleşebilir görünüyor. Şimdi sorun şu: Büyüme oranımızın bu düzeye düşmesi kaçınılmaz ise bunun bileşimini biz mi belirlemeye çalışacağız yoksa net sermaye girişlerindeki azalma mı? Alınan önlemler, özelikle tüketici kredilerine yönelik olanlar, yatırım yerine tüketimdeki artışın düşürülmesine çalışıyor. Bu önlemleri ortadan kaldırırsak, muhtemelen kaldırmadığımız duruma göre büyümemiz değişmeyecek, fakat yatırım artış oranı daha kötü etkilenecek. Bu analiz bir tarafa, şu eleştiri doğru: Kredi artış oranını sınırlamaya yönelik önlemler, net sermaye girişlerinin iyice azaldığı bir ortamda devreye girdi. Oysa çok daha önce (Mayıs 2013’te) Fed alacağı kararları açıklamıştı. O zaman bu önlemleri devreye sokabilmemiz gerekiyordu. Burada önemli bir gecikme söz konusu. 

TEVFİK GÜNGÖR: 

Yapılabilecek tek şey tüketici kredilerini gevşetmek ama... 

Büyümede yavaşlamanın tek nedeni Ankara’nın frene basması değil. Büyümenin motoru normalde üretimdir. Talep olmazsa üretim olmaz. Talep (1) İç talep (2) Dış talep. Dış talep-ihracat dünya şartlarından etkileniyor. Dünya ekonomisinin toparlanmaya başlaması ve döviz fiyatındaki artış ihracatın artmasına imkan verebilir. Fakat yatırım ve üretim tek başına ihracat artışıyla artamaz. Önemli olan iç taleptir. İç talebin büyümesi (1) Gelir artışına bağlıdır.(2) İçeride kredi imkanlarının artmasına bağlıdır. (3) Dışarıdan döviz girişine, cari açığın büyümesine bağlıdır. Gelir artışı yumurta-tavuk misalidir. Üretim artmazsa gelir artmaz. Talep olmazsa üretim artmaz. Büyüme yavaşladı bu nedenle tüketici geliri, harcama potansiyeli geriledi. Hükümet kredi büyümesini sınırladı. Kredi kullanma kapasitesi dolmuştu ama gene de kredili satışlar talebi ayakta tutuyordu. İç talepte krediye dayalı kesimdeki yavaşlamanın 3 nedeni olduğunu unutmamak lazım (1) Borçlanabileceklerde borç sınırına yaklaşılmıştı (2) Tüketici kredisi kullanmak zorlaştı, (3) Faizler yükseldi. Döviz girişinin yavaşlaması da talepte baskı yaratıyor. Sonuç: Büyümenin hızlanması talebin canlanmasına bağlı. Talebi kısa sürede canlandırmak zor. Batı da talebi canlandmak, büyümeye geçmek için oluk oluk para akıtıyor. Bizde (1) Maaş ve ücretlere zam yapmak mümkün değil. (2) Döviz girişişini hızlandırmak zor. Yapılabilecek tek şey tüketici kredilerini gevşetmek. Fakat bu kısa sürede canlılık yaratmaz. Ödeme sorunlarına neden olabilir. Onun için basit birkaç tedbirle büyüme hızlanmaz. 

TUĞRUL BELLİ 

Taksitli satıştaki daralma milli hasılayı 1 puan düşürebilir 

Taksitli satışa sınırlama getiren yönetmeliğin üzerinden geçen 10 haftada ‘taksitli kredi kartı kredileri’nde keskin düşüş var. Son 10 haftadaki azalış 7.5 milyar TL civarı ve şu an bu kalemdeki taban denge seviyesi de belli değil. (Yani, azalmanın hangi noktada duracağı belirsiz.) Öte yandan, azalmaya paralel kart kullanımı da belirgin şekilde geriledi. Mart verileri yayınlanmasa da sınırlamanın başladığı şubatta önceki aya göre % 16 bir azalma söz konusu. (% 6 kadarı mevsimsel nedenlerden; ocak kredi kartı kullanımının yüksek olduğu bir aydır.) Tahmin edileceği gibi kart kullanımındaki en yüksek oranlı azalmalar taksit yasağı getirilen sektörlerde (telekom, cep telefonu) oldu. Sadece 10 haftalık azalmayı dikkate aldığımızda bile bu durumun nihai iç talepte önemli etkisi olacak. Ayrıca, kredi kartı kredisiyle yapılan harcamaların önemli bir çarpan etkisi de (harcamaların dolaylı yeni harcamalar doğurması) söz konusu. Öte yandan kredi kullanımındaki azalmanın ağırlıklı olarak ithal ürün satışını etkilemesi durumunda, yurt-içi hasıla üzerindeki negatif etkisi daha az olacaktır. Çok kaba tahminle, daralan taksitli kredilerin milli gelir artışını bu sene % 1 azaltması beklenebilir. Ancak bunun bir tercih olduğunu ve özellikle cari açığı azaltmak için hedefl enen bir durum olduğunu da unutmamak gerekiyor. 

ALAATTİN AKTAŞ: 

'Çok sıkmışız, biraz gevşetelim'in sonu gelmez 

Türkiye’nin bu yılki büyümesinin öngörülen % 4’ün altında kalacağının anlaşılmasını yalnızca daraltıcı önlemlere bağlamak doğru değil. Önlemler elbette bir etki doğuracak. Ama asıl tetikleyici, döviz kurunda ortaya çıkan artış gibi görünüyor. Her ne kadar 30 Mart sonrası bir geri çekilme söz konusu ise de bu yılki ortalama kur belli ki geçen yılın çok üstünde oluşacak. Bu durum, üretim maliyetlerinde önemli bir artış demek. Kuşkusuz daraltıcı önlemler de düşük büyümeye etkide bulunacak. Ama artık bu önlemlerin dozunu tartışma noktasını geride bıraktık. “Çok sıkmışız, biraz gevşetelim” denildiğinde bunun sonu gelmez. Zaten en azından şu aşamada hükümetin böyle bir niyeti olduğunu da hiç sanmıyorum. Çünkü ekonomi ne kadar daralırsa daralsın, en azından sandığa yansıma yok. Bu da hükümetin elin i güçlendiriyor. “Ne kadar sıkarsak sıkalım, sorun yaşamıyoruz” düşüncesindeki yönetim, attığı adımlarda gevşemeye gitmeyecektir. Ayrıca cari açığın azaltılmasına dönük ciddi bir adım atılmış olduğu kanısında değilim. Cari açık yıldan yıla çok büyük zikzaklar çizmese de hafif dalgalanmalarla gider zaten. Bu yıl da cari açığın görece düşük gerçekleşeceği bir yıl. Bir yandan kur etkisiyle ithalatın az artacak olması, diğer yandan altında normal bir yıl yaşanacağının görülmesi, zaten cari açığın azalmasını sağlayacaktı. Yani önlemlerle cari açığın azaltılmasının amaçlandığını dile getirmek pek gerçekçi görünmüyor. Hükümet ancak be ancak Cumhurbaşkanı seçimine doğru ve Erdoğan’ın adaylığı kesinleşirse ve ekonomik tablo halkta ciddi rahatsızlıklar yaratmaya başlarsa biraz gevşetme politikası izlemeye başlayabilir. Dolayısıyla şu aşamada herhangi bir geri adım olasılığını çok düşük görüyorum.

Galatasaray deplasmanda bir puana razı oldu TCMB ile Umman Merkez Bankası mutabakata vardı Putin, NATO'ya meydan okudu: Dünyada benzeri yok Borsa günü yatay seyirle tamamladı Hazırlıklar tamamlandı! 'Dijital Telif Yasası' Meclis'e geliyor