Türkiye ‘nano’ trenine bindi!
Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) Direktörü Volkan Özgüz’ün verdiği bilgiye göre, dünyada 2010’da nano teknoloji araştırmalarına 70 milyar dolar yatırıldı.
Abone ol
Mehmet FİLOĞLU
İSTANBUL - Geleceğin sanayi atılımı nano teknolojilerde olacak. Bütün sektörlerde kullanımı olan nano teknoloji kaliteyi ve katma değeri artıracak en önemli araç olarak kabul ediliyor. Bu alana yatırım yapmayan ülke ve şirketlerin küresel rekabette ayakta kalamayacağı söyleniyor. Türkiye ise nano teknolojilere geçişte trenin içinde. Bu konuya olan giderek artan bir merak var. Devlet teşviki ve araştırmalar da her geçen gün artıyor. Bazı büyük şirketler bu alana büyük yatırımlar yapmaya başladı bile. Ancak bu konuda hâlâ bazı engeller var. Birincisi geniş kapsamlı bir tartışmayla belirlenmiş bir ya da birkaç uzmanlaşma alanının belirlenmemiş olması. İkincisi ise şirketler ve araştırmacılar arasındaki ölüm vadisi. Bu ölüm vadisinin en önemli sebebi şirketlerin nano teknoloji araştırmalarının yavaşlığına alışamamış olması. Türkiye bu sorunları aşabilirse bu alanda dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alabilir. Türkiye’nin disiplinler arası en büyük iki nano teknoloji merkezinden biri olan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) Direktörü Volkan Özgüz ve Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Yusuf Menceloğlu, Türkiye’de bu konuda pırıltılar olduğunu söyleyerek, eğer üzerine gidilirse herkesin kazanacağını söylüyorlar.
[PAGE]Türkiye trenin içinde
Nano teknoloji günümüz bilimsel araştırmaların temelini oluşturuyor. Dünyada 2010’da bu alana 70 milyar dolar yatırıldı. Bunun 12 milyarını sadece ABD karşılıyor. ABD’yi Asya ülkeleri takip ediyor. Krizlerle boğuşan Avrupa ise bu alanda önder rolü oynamaktan çok uzakta. Çünkü nano teknolojiye yatırım yapmak riskli ve sonuçları ancak bir iki nesil sonra alınabiliyor. Avrupa’daki genel ataletten dolayı bu alanda önemli bir varlık göstermesi beklenmiyor. Türkiye’nin durumu ise nispeten iyi. Sanayi ve elektronik devrimlerini uzaktan izlemekle yetinen Türkiye, nano teknolojide ise en azından işin içinde. Kısa vadede Türkiye’nin nano teknolojide öncü ülkelerden biri olması beklenmiyor ancak yapılan yatırımlar ve tarafların konuya ilişkin artan merakı Türkiye’yi arka vagonlardan birinde olsa da trenin içinde tutuyor. Türkiye’nin daha ön vagonlara geçmesinin kilidi ise uzmanlaşmaya vereceği öneme bağlı. Sınırlı olan kaynaklarını her tarafa yaymaya çalışan Türkiye nanoda da benzer bir yol izlerse işi zor görünüyor.
Ortak bir karar verilmeli
SUNUM Direktörü Volkan Özgüz, nano eknolojide önder olan ülkelerin kamunun yönlendirmesiyle belirli alanlara yoğunlaştığını aktararak, Türkiye’nin yapması gerekenin de bu olduğunu söylüyor. Özgüz’e göre burada hayati olan ise bu yönlendirmenin hangi yollarla yapılacağı. Çünkü yatırım yapılacak alan bir ekosistem oluşturup geometrik bir büyümeye imkan vermeli. Özgüz, hangi sektörlerin belirleneceğinde ise yapılacak en büyük hatanın tek taraflı alınacak kararlar olduğunu savunuyor. Bu konuda kendisinin önereceği alanların bile doğruluğunun tartışmalı olacağı tespitinde bulunan Özgüz, “Bu karar kimsenin tekeline bırakılmamalı. Geleceğin belirleneceği bu tür kararlar ancak çok geniş kapsamlı arama konferansları sonucunda belirlenmeli. Türkiye’nin yapması gereken de bu. Ardından da aldığı kararın arkasında aceleciliğe kapılmadan sabır ve inatla durup, sonuçlarını almak olacaktır. Burada kamunun oynayacağı rol büyük. Onlar yapıcı olmazlarsa bu alanın gelişmesi zor. Kamu ayrıca bu alanda az olan araştırmacı sayısını artırmak için çalışmalar yapmalı. Bu konuya hem bilim hem de mühendislik alanında gençlerin ilgisini artırılması lazım” diyor.
[PAGE]Orta düzeyli teknolojiyle olmaz
Nano teknolojinin gelişmesindeki bir diğer tehdit ise sanayi ve üniversite arasında ‘ölüm vadisi’. Nano teknolojide sonuçlar finansal olarak büyük geri dönüşler sağlasa da araştırma aşamasında çok önemli kaynaklar gerekiyor. Üstelik geliştirilen bir ürünün ticarileşmesi çok uzun zaman alabiliyor.
Burada sanayiye önemli bir sorumluluk düşüyor. Geleceğin dünyasında rakiplerinin gerisinde kalmamak için yeni teknolojilere yatırım yapmak zorundalar. Aksi takdirde orta düzeyli teknolojilerle dünyadaki pazar paylarını ve katma değerlerini artırmaları mümkün görünmüyor. Şu anda Türkiye’de bunu anlayan özellikle kimya ve seramik alanında bazı büyük şirketler var. Nano teknolojiye en fazla yatırım yapan şirketler de bunlar. Burada önemli olan diğer şirketlerin de bu alana olan merakının ve güveninin artması. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Yusuf Menceloğlu da bu alana vurgu yapıyor. Menceloğlu, nano teknolojide araştırmalar ve fon tarafının gerekli seviyeye geldiğini eksik olanın sanayiciyle bağ kurmak olduğu tespitinde bulunuyor. Menceloğlu şöyle devam ediyor: “Sanayinin belirli bir bilgisi ve merakı var ama tam anlamıyla bir bütünleşme sağlanabilmiş değil. Aramızda bir ölüm vadisi var. şu andaki en büyük sıkıntılardan birisi bu. Bu ölüm vadisini birleştirecek mekanizmaları kurmaya çalışıyoruz. İhtiyacımız olan bu. 2007’de bir çalıştay yapmıştık. TÜSİAD’ın Rekabet Forumu çerçevesinde bir rapor hazırlamıştık. Raporun içerisinde çıktıları var. Orada da bu ölüm vadisine dikkat çekildi. Bu sadece Türkiye için değil tüm dünyada da var. bunun üstesinden gelmeliyiz. Şu an ortada pırıltılar. Önemli olan bu pırıltıların birleşerek ışık oluşturması. Bazı firmaların bu konuda öncü olmasının etkisi büyük. Diğer büyük grupların bu meraka bir yerinden bulaşmasını bekliyoruz.”
[PAGE]Pazar payı arttıkça ilgi artıyor
Volkan Özgüz, firmaların nano teknolojiye olan merakının dünyada belirli bir pazar payına ulaştıktan sonra arttığını söylüyor. Özgüz, büyük firmaların nano teknolojiye artan ilgisini şöyle açıklıyor: “Ulaştıkları seviyeleri mevcut teknolojilerle koruyamayacaklarını görüyorlar. Yeni teknoloji
transfer etmeleri gerekiyor devamlı. Bunlar yurtdışından gelirse çok pahalı olmaya başlıyorlar ya da imkansız oluyor. Rakibinin arkadaşının şirketi size teknoloji vermek istemeyebiliyor. Bu yüzden kendi teknolojilerini geliştirmeleri gerektiğini büyük birkaç firmamız iyice idrak etmiş durumdalar.
Bunu da Türkiye’deki üniversitelere gelip, devlet destekleriyle birlikte yapmaya çalışıyorlar. Türkiye’de bazı firmalar daha önde. Bazıları arkadan geliyor. Zaten liderlerden birisi bir iş yaparsa arkasından bir sürü takipçi gelir. Bunlar yavaş da olsa yayılıyor.”