Paris’te sanatla hayat iç içe
Fransa’nın başkenti kültürle, sanatla, gastronomik keyiflerle ve modayla dolu bir tatil için ideal adreslerden... Bu “Hafta Sonu Molası”nda Eyfel’den Louvre’a, balmumu müzesinden görkemli operalara Paris’i adımlıyoruz.
Abone olSELENAY YAĞCI
Dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden Paris, yazı karşılarken keyifle seyahat edebileceğiniz rotalardan biri. Belki de bu nedenle tüm dünyada “âşıklar şehri” ya da “aşkın şehri” olarak anılıyor. Ancak Paris, romantizmle anılmaktan daha fazlasını hak eden bir şehir. Farklı tarzlardaki birçok gezgine hitap edebilen kent, ünlü sanat eserlerine ev sahipliği yapan zengin müzeleriyle, değişik tatlara sahip mutfağıyla ve kültürel birikimiyle de öne çıkıyor. Geniş alışveriş olanaklarına sahip Paris’in modanın başkentlerinden biri olarak anılmasının da bir nedeni var tabii... Sıradan butiklerinin vitrinlerinde dahi kalbinizi fethedecek güzellikte giysiler, ayakkabılar, çantalar görmeniz mümkün.
Paris’te gezilecek yerlerin başında pek çok gezgin için Eyfel Kulesi var. Ancak kuleye çıkmak istiyorsanız büyük bir kalabalığı aşmanız gerekiyor. Bunun yerine Montparnasse’ı öneririm. 200 metre uzunluğundaki bu kuleye çıkarak hem Eyfel’i hem de şehir manzarasını çok daha ucuza ve zahmetsiz görebilirsiniz.
Görmeden dönmeyeceğiniz müzelerin başında ise Louvre geliyor. Paris müzeleri içinde ve hatta tüm dünyada en çok ziyaret edilen müzelerden biri Louvre. Leonardo Da Vinci’nin “Mona Lisa”sı müzenin en çok ziyaretçi çeken eseri. Bana “Mona Lisa” yetmez diyorsanız, Louvre’u gezmek için birkaç saatten daha fazlasına ihtiyacınız olacak. Bu müzeyi hakkını vererek dolaşabilmek için 3 gün ayırmak gerektiği rivayet ediliyor. Bu nedenle gitmeden önce biraz araştırma yaparak öncelikli olarak görmek istediğiniz eserlerin bir listesini çıkarabilirsiniz. Giriş için 2 farklı kapı var, meşhur Louvre Piramidi’ni de görmek istiyorsanız avludan giriş yapabilirsiniz.
Müzelerden nehrin kıyılarına
Paris’te, Louvre’un gölgesinde kalan ancak en az onun kadar ihtişamlı bir müze daha var: Musee d’Orsay. İçinde Degas, Monet, Manet, Renoir, Pissarro, Klimt, Van Gogh, Munch gibi dev isimlerin eserleri var. Bina, 1800’lü yılların sonlarında tren garı olarak inşa edilmiş, sonradan müzeye dönüştürülmüş. Louvre kadar büyük olmasa da yine de çok geniş bir koleksiyona sahip, özellikle empresyonistlerle ilgiliyseniz sizi büyüleyebilir. Burada da vaktiniz bol değilse en azından Vincent Van Gogh’un otoportresini ve Renoir’ın meşhur “Bal de Moulin de la Galette” tablosunu görebilirsiniz.
Paris Yer Altı Mezarları (Catacombes) ise konuklarına kentin bir başka yüzünü gösteriyor. Açılışı 1804 yılında yapılan Pere Lachaise ise heykelleriyle mezarlıktan çok açık hava müzesini andırıyor.
Gelelim Seine kıyılarına... Nehrin üzerinde uğramanız gereken köprülerden biri, sevgililerin aşklarını ölümsüzleştirmek için asma kilitlerini takıp anahtarını nehre attıkları Pont des Arts. Diğeri ise tasarımı, üzerindeki heykelleri, hatta sokak lambaları ile hayran bırakan Alexandre III.
Gezmekle bitmeyecek kentlerden biri olan Paris’i görmek için gerçekten “Hafta Sonu Molası”ndan fazlasına ihtiyacınız var. Bu nedenle önceden ‘mutlaka görmek istediklerim’ listesi yapın. Sanatın, mimarinin, gastronominin harmanlandığı şehir Paris’in keyfini kendi ilgi alanınıza göre çizdiğiniz rehberle çıkarın...
Ünlü ressam Van Gogh’un son durağı
Paris’e kadar gelmişken aradığı iç huzurunu başta doğup büyüdüğü Hollanda olmak üzere hiçbir yerde bulamayan Vincent Van Gogh’un köyüne, yani Auvers-sur-Oise'e de gitmek de iyi bir fikir olabilir. Paris’e 35 km. uzaklıktaki Auvers-sur-Oise köyü, Van Gogh’un intiharla sonlandırdığı hayatının son adresi. Hayatı boyunca 38 yer değiştiren ressamın son adresi olan köy, en verimli günlerini geçirdiği yer. Ressam burada 70 günde tam 80 eser yaptı.
Paris’teki ilginç mekânlardan biri de balmumu müzesi Musee Grévin. Adını ilk eserlerini yapan sanatçı Alfred Grévin’den alan müzeyi 19. yüzyıl sonunda, Le Gaulois gazetesinin kurucusu, gazeteci Arthur Meyer, o dönemde basında fotoğraf kullanılmasına izin verilmediğinden okurların ünlüleri görebilecekleri bir mekân olarak hayata geçirmiş.
Tadım turlarıyla keşfe çıkın...
Paris için alternatif gezilerden biri de tadım turları. Turist danışma merkezleri, bu rehberli turlar konusunda yardımcı oluyor. Peynir kenti Paris’in en popüler semtlerinden Le Marais yürüyerek peynir tadım rotası oluşturabileceğiniz bir güzergâh. Mavi peynir, comté ve keçi peyniri gibi ünlü yerel peynirleri deneyimleyebilirsiniz. ‘Makaron’un ve ‘ekler’in doğduğu kent, tatlılarıyla da ünlü. Buraya kadar gelmişken popüler semtlerden bir başkası olan Saint Germain’de çikolata turuna da katılabilirsiniz. Çikolata turu dendiğine bakmayın, birçok farklı tatlı bulacaksınız.
Şanzelize’yi görmeden dönmek olmaz!
Zafer Takı ile Concorde Meydanı arasında uzanan dünyaca ünlü Şanzelize Caddesi (Avenue des Champs-Élysées) gerek alışveriş gerekse de sosyal olanaklarıyla kentin ikonik yerlerinden bir tanesi. Dünyanın en lüks caddeleri arasında yer alan Şanzelize, 2 kilometre uzunluğunda görkemli bir bulvar. Burada pek çok ünlü markanın şık tasarımlı vitrinlere sahip mağazaları ve sevimli pasajlar var. Paris turunuzda Şanzelize'ye de zaman ayırmanızı öneririm.
Parfüm müzesi veya Fragonard Musée, özel bir müze. Bulunduğu bina 1860 yılında inşa edilmiş, Parfüm müzesi ise 1983 yılında kurulmuş. Müzenin girişi ücretsiz, ancak rehberli tur ücretli. Müzeye ressam Fragonard’ın ismi verilmiş. Müzede parfümün tarihi, yapılışı ve paketlenmesi ziyaretçilere gösterilirken bir yandan da Fragonard ailesinin tarihi anlatılıyor. Aileye ait olan ve müzede sergilenen parfüm şişesi koleksiyonu en çok ilgi gören parçalardan biri. Ayrıca çiçeklerin kokularını tanıyıp tanıyamayacağınızı test ettiğiniz “burun odası” da keyifl i etkinliklerden.
Yemekler müthiş
UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Fransız mutfağı, ince ayrıntılarıyla zengin tatlara ve uzun bir tarihi geçmişe sahip. Kurbağa bacağı ya da salyangoz gibi sıradışı yemeklerinin yanında dünyaca ünlenmiş tatları da var. Bunlardan biri kesinlikle Paris’te her kafede bulabileceğiniz klasikleşen soğan çorbası. Orijinali Roma dönemine kadar uzanan bu çorbanın güncel halini alması 18. yüzyılı bulmuş. Çorbanın sırrı soğanların hazırlanışında gizli. Fransızların ünlü elmalı tartının hikâyesi de oldukça ilginç: 1898’de Stephanie Tatin tatlı yaparken elinden düşen elmalar şekerin ve yağın içine giriyor, o da tatlısını kurtarmak için yanan meyvelerin üzerine tart hamurunu ekliyor ve onları tencereye yerleştiriyor. Böylece o çok sevilen ‘tart tatin’ ortaya çıkıyor.
Paris’te mimariye önem verenler için görülmesi gereken ilk yerler; Notre Dame Katedrali, Sacre Coeur Bazilikası ve Pantheon. Saraylar arasında Lüksemburg ve Versay hem mimarileri hem de dönümler boyunca uzanan bahçeleriyle ilgiyi üzerlerine çekiyor. Benim Paris’te aklımı başımdan alan yapılardan biriyse Opera Garnier oldu. Dışarıdan ayrı, içeriden ayrı güzel; ihtişamıyla efsanevi bir yapı. Gösterişli iç mekânda, Büyük Merdiven, Büyük Fuaye’yi kapsayan mozaik kubbeli tavan resimleri ve tavanı Chagall tarafından yapılmış salon çok etkileyici. III. Napolyon, 1858’de eski opera binasında bir suikast girişiminden şans eseri kurtulunca kendine hem güvenli hem de ihtişamlı bir opera yapılmasını emrediyor. Açılan yarışmayı ise genç mimar Charles Garnier kazanıyor ve bina onun ilk eseri.
Eyfel’i en iyi fotoğraflayacağınız noktalar
Paris’in simgelerinden biri olan Eyfel Kulesi, şehrin her yanından görülebiliyor. Peki ama şahane fotoğraflar nelerden çekiliyor? Eyfel’i güzel fotoğraflayabileceğiniz popüler birkaç mekân sıralayacağım:
- Place du Trocadero: Eyfel’in hemen karşısında kalan en klasik ve turistik çekim noktalarından biri. Yukarıdaki fotoğrafım da oradan çekildi.
- Rue Saint Dominique ve Rue de l’Universite: Yine klasikleşen sokak arasından fotoğraflar için bu iki sokak ideal.
- Parc du Champ de Mars: Eyfel’in arka tarafı. Çayırlardan yeşil bir Eyfel manzarası için tercih edilebilir.
- Plaza Athenee: Bu otel ise mekânın balkonlarından yansıyan Eyfel fotoğrafl arının en çok çekildiği yerlerden biri.
- Avenue de New York: Uzaktan ama nehri de görerek fotoğraf yaratmak isteyenler için ideal bir cadde. Bu caddede çok uzun Eyfel’i ortalayarak, sağına ya da soluna doğru yürüyerek birçok güzel kare yakalanabiliyor.
- Port d’lena: Köprü üzerinden de güzel ve değişik açılar yaratılabilir.
- Avenue Joseph Bouvard: Bu caddede de yine yeşilliklerle dolu bir fotoğraf yakalabilirsiniz.