Belirsizlik 1 yıl daha devam edecek

Avrupa borç krizi ve yurtiçi piyasaları değerlendiren Akbank Başekonomisti Fatma Melek, "Dünya ekonomisinde normalleşme zaman alacak" dedi.

Abone ol
 
İSTANBUL - Akbank Başekonomisti Fatma Melek, dünya ekonomisinde normalleşme sürecinin zaman alacağını, belirsizliklerin ve buna bağlı olarak dalgalanmaların önümüzdeki 6 ay, 1 yıl devam etme olasılığının yüksek olduğunu belirtti.
 
Avrupa borç krizi ve yurtiçi piyasalara ilişkin bilgi veren Melek, yurt içinde finansal piyasalar açısından en önemli gündemin, yurt dışındaki gelişmelere bağlı olarak kısa vadeli sermaye akımlarındaki oynaklık olduğunu söyledi.
 
Melek, "Dolayısıyla yurt dışındaki büyüme görünümüne ve kamu otoritelerinin alacakları önlemlere bağlı olarak risk alma iştahındaki seyir, piyasaların yönü açısından belirleyici olacak. Ancak belirtilmesi gereken; dünya ekonomisinde normalleşme sürecinin zaman alacağı, belirsizliklerin ve buna bağlı olarak dalgalanmaların önümüzdeki 6 ay, 1 yıl devam etme olasılığının yüksek olduğudur" diye konuştu.
 
Risk alma iştahının kısmen iyileştiği bir senaryoda, son 1,5 ayda yüzde 15 gerileyen İMKB'nin toparlanmasını beklediğini belirten Melek, şunları kaydetti:
"İMKB-100 Endeksinde fiyat kazanç oranı hem gelişen hem gelişmiş ülkelere göre cazip seviyelerde. Bu senaryoda direnç seviyeleri 57.500-60.000 ve 63.000.
Dolar/TL, bu senaryoda 1,75'e kadar gerileyebilir. Burada euro/dolar paritesinin seyri belirleyici olacak. Son dönemde dar bir bantta hareket eden ve daha istikrarlı bir görünüm arz eden faizde ise 9,00-9,70 bandının devamı öngörülebilir. Hazine'nin, yılın ikinci yarısında genel olarak rahat borçlanma takvimi de bu görünüme destek oluyor."
 
Altında, euro/dolar paritesi belirleyici olacak
Altının 2012 başında kazançlarını kaybettiğini, euro krizi ile birlikte euro/dolar paritesinin hızlı bir şekilde 1,33'ten 1,24'e gerilediğini hatırlatan Melek, bu süreçte de altının 1.800 dolar seviyesinden, 1.500'lü seviyelere gerilediğini anımsattı.
Melek, "Önümüzdeki dönemde altının seyrinde belirleyici olan faktör parite olacak. Parite üzerinde ise merkez bankalarının yeni bir parasal genişleme programı açıklamaları ve euro bölgesine ilişkin gelişmeler etkili olacak. Merkez bankalarından gelebilecek etkin bir parasal genişlemenin olduğu senaryoda 1.630, 1.700 ve sonrasında 1.800 seviyeleri önemli teknik direnç seviyeleri olarak karşımıza çıkıyor" şeklinde konuştu.
 
Piyasalar 1 yıllık dönemde yüksek belirsizlikle karşı karşıya
Melek, Avrupa ekonomisiyle ilgili öne çıkacak tartışmalara ilişkin ise, ekonomisi daralan ülkelere bütçe açıklarını azaltmaları ve belirlenen mali hedeflere ulaşmaları için daha fazla zaman verilmesi gerektiğini dile getirdi.
euro bölgesinde bir yeniden dengelenmenin Almanya'nın, diğer ülkeleri ayağa kaldırmak için tüketimini artırması ile mümkün olacağını ifade eden Melek, Avrupa Merkez Bankası'nın para politikasını genişletmesine ilişkin şunları söyledi:
"Halihazırda Avrupa Merkez Bankası vermiş olduğu 3 yıllık likidite desteğinden sonra bekle-gör politikası izliyor. Ancak özellikle zayıf ülkelerdeki bankacılık sektörü problemleri yüzünden krediler durağan seyrediyor. Tüm bu gelişmeler; bozulan bir ekonomik görünümde gerçekleşiyor. Yüksek işsizlik, durağan ekonomi, yaklaşan seçimler, zayıf ülkelerdeki bankacılık sektörü problemleri... Sonuç olarak piyasalar önümüzdeki 1 yıllık dönemde yüksek belirsizliklerle karşı karşıya."
 
Zayıf ülkelerden sermaye çıkışı var
"AB resesyonda zayıf ve sağlam ülkeler arasındaki ayrışma artıyor" diyen Melek, zayıf ülkelerden sermaye çıkışı yaşandığını ve bankacılık sektörünün risk altında olduğunu söyledi.
 
ABD'nin büyüme görünümünün piyasaların olumlu tepki vermesini sağlayacak kadar güçlü olmadığına işaret eden Melek, konut sektöründe ve iş gücü piyasasındaki yapısal sorunların sürdüğünü belirtti.
 
Çin ve gelişmekte olan ülkelerin yavaşladığını söyleyen Melek, 3. parasal genişlemeye yönelik ise, şunları kaydetti:
"Merkez bankalarının piyasalara ve ekonomilere desteklerini sürdürmek durumunda 3. bir parasal genişlemenin piyasalara olan etkisini değerlendirdiğimizde ve geçmiş dönemlere baktığımızda, ne zaman merkez bankaları parasal genişleme programlarını durdursalar, borsalarda hızlı geri çekilmeler yaşıyoruz ve büyüme görünümü daha da bozuluyor.
Örnek vermek gerekirse, ABD'de ikinci tur parasal genişleme programı Haziran 2011 sonunda biterken, S&P 500 endeksi Temmuz-Ağustos döneminde yaklaşık yüzde 20 geriledi. Ağustos ayında yeni bir QE işareti verilmesiyle, endeksteki toparlanma yüzde 10 oldu.
Ocak 2012'de FED'den yeni bir QE-3 işareti ile birlikte ECB'nin LTRO ihalelerinin de etkisiyle dünya borsaları hızlı toparlandı. S&P 500, Kasım 2011 dibinden Nisan başına kadar yüzde 22 yükseldi. Nisan toplantısında yeni QE-3 sinyali verilmemesi ile endeks yüzde 10 civarında geriledi. Dolayısıyla, dünya ekonomisinin kırılgan görünümü, merkez bankalarının destekleyici müdahalelerini gerekli kılacak."
 
Seçim sonrası Yunanistan ve AB arasında yeniden görüşmeler başlayabilir
Yunanistan'da yapılacak seçim ve hükümet kurulması süreciyle ilgili olarak da konuşan Melek, yapılan anket sonuçlarının, seçimlerde sol partilerin koalisyonu olan ve kurtarma paketinin şartlarına karşı çıkan ancak euro'da kalmak isteyen Syriza'nın birinci parti çıkacağına işaret ettiğini söyledi.
Melek, şöyle devam etti:
"Diğer taraftan anket sonuçları Syriza'nın, kurtarma paketine destek veren yeni Yeni Demokrasi Partisi ile başabaş gittiğini de gösteriyor. Sonuç olarak Yunanistan'da bir koalisyon olacak. Yeni Demokrasi veya sol parti Pasok ile bir koalisyon kurması durumunda, Syriza'nın bazı radikal görüşlerinin uygulama olasılığının azalması, piyasalar için olumlu olabilir. Seçim sonrasında kemer sıkma anlaşmasının şartlarına ilişkin Yunanistan ve AB arasında yeniden görüşmeler başlayabilir."
 
Avrupa'da dengeli bir yaklaşım gerekiyor
Melek, Avrupa'da odak noktasının, sıkı mali disiplinden büyümeyi destekleyici önlemlerin uygulanmasına kaydığını, zira AB'nin resesyonda olduğunu, işsizliğin rekor yüksek seviyelere ulaştığını anlattı.
Melek, şunları kaydetti:
"Özellikle genç nüfusta işsizlik çok yüksek ve bu durum sosyal sıkıntıları getiriyor. Ülkeler de sıkı mali disiplini sorguluyor. İspanya 2012 için milli gelire oranla yüzde 4,4 olarak anlaştığı bütçe açığı hedefini yüzde 5,3'e çıkardı. İtalya 2013 yılında hedeflediği sıfıra yakın bütçe açığı hedefini, düşük büyümeden dolayı 2014'e kaydırdı.
Yunanistan'da yapılan seçimlerde seçmenlerin yüzde 70'i kurtarma paketini desteklemeyen partilere gitti. Fransa'da François Hollande 'mali anlaşmaya' büyümeyi destekleyici önlemlerin eklenmesini istiyor. Bu bağlamda Avrupa Yatırım Bankasından ek yatırım fırsatlarının yaratılması, ortak bir Eurobond ihracı ile Avrupa'daki alt yapı yatırımlarının artırılması gündeme gelen konular. Dolayısıyla, gelinen durgunluk noktasında büyüme ve sıkı mali disiplin arasında daha dengeli bir yaklaşım gerektiği ön plana çıkıyor."
 
Portekiz'in sorunları İspanya ile benzer
Melek, "Yunanistan ve İspanya sonrasında sırada Portekiz, İrlanda ve İtalya olduğu" şeklindeki söylentilere ilişkin de, şunları söyledi:
"Portekiz'in sorunları İspanya ile benzer. Her iki ülkede de özel sektör borcunun milli gelire oranları yüzde 300 seviyelerinde. Sıkı kemer sıkma politikaları resesyonda olan ülkelerde durumu daha da kötüleştiriyor. Yüksek işsizlik oranı, özel sektör borcunun yüksek olduğu bu ülkelerde aktif kalitesini bozarak bankacılık sistemini etkiliyor.
Nitekim İspanya'da bankaların kredi dereceleri düşüyor ve kamulaştırılıyor. İspanya'da kamu borcu nispi olarak düşük. İtalya'da ise kamu borcu çok yüksek ve büyüme düşük seyrediyor. Dolayısıyla İtalya yüksek borcun çevrilmesi ve yükselen faiz oranlarına karşı kırılgan.
İrlanda da yeniden yavaşlayan ekonomik faaliyetler bankacılık sektörünün ilerde sıkıntı yaşayabileceği endişelerini getiriyor. Bankalar da bilançolarında Avrupa Merkez Bankası'ndan gelen likidite ile birlikte yüksek kamu kağıdı taşıyorlar. Örneğin İspanya'daki finansal kurumların ellerindeki bonoların tutarı Ekim'den bu yana yüzde 40 artış göstermiş (240 milyar euro)."
 
Mevcut görünümde sağlam ülkeler daha da güçleniyor
Artan endişelerin, bu ülke bonolarının değerini düşürdüğüne ve bankaların bonolardan kayıplarını artırdığına dikkati çeken Melek, ayrıca, Yunanistan'la birlikte İspanya'dan da mevduat çıkışları yaşandığını anımsattı.
"İspanya'da sermaye çıkışı ilk çeyrekte 100 milyar euro" diyen Melek, bu gelişmelerle birlikte kredilerin de durağan seyrettiğine işaret etti.
Kredilerin durağan görünümünün resesyonu derinleştirip, kamu maliyesi görünümünü daha da bozacağından, yatırımcının güvenli liman olan bonolara (Almanya) gittiğini hatırlatan Melek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Mevcut görünümde sağlam ülkeler daha da güçleniyor. Almanya'nın iki yıllık tahvil getirisi yüzde 0,0. Dolayısıyla zayıf ülkelerdeki bankacılık sektörünün krize girme riski gündeme geliyor ve yeniden sermayelendirme gerekiyor. Avrupa Kurtarma Fonu'nun daha etkin devreye alınması, ECB'nin zayıf ülkelerden daha fazla bono alması ve para politikasını genişletmesi veya diğer başka yollarla -eurobonds- zayıf ülkelerin desteklenmesi gerekiyor."
 
Tüketici tüketmiyor, tükeniyor 2 bin 667 projeye 2,2 trilyon lira yatırım A Milli Erkek Basketbol Takımı finale kaldı Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Hiçbir anlamı yok Adalet Bakanı Tunç'tan kadına şiddete karşı 'sıfır tolerans' mesajı