'Yatırımcı korku filmi izlemek değil, Pollyanna okumak ister'
İş Bankası ve Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince ile dünya hallerinden başladık, Türkiye ekonomisiyle devam ettik. Her zamanki gibi Özince geleceğe bakarken 'dikkat' demeyi ihmal etmiyor.
Abone olDünya konjonktürünün geldiği bir nokta var… Yeni 10 yılda farklı ve cazibeli yeni hikayeyi kim yazacak. Fed ilk adımı attı. Amerikan seçimleri bu adımların arasını açsa ya da küçültse de artık dolar daha pahalı olacak.
Gelelim büyümeye… Çin dahil artık gelişmekte olan tüm ülkelerde büyüme ‘makul’ oranlarda gidecek. Gelişmiş ülkelerdeki büyüme ‘oransal’ olarak baktığınızda gelişen piyasalardan daha düşük olacak. Ama orada bir püf noktası var. O koca ekonomilerdeki büyümeyi kıyaslarken onların zaten ‘dev’ olduğunu unutmamak gerekiyor.
Gelelim petrolcülere…İşe emtia ihracatçılarının penceresinden bakınca ortaya çıkan tablo da ezber bozacak cinsten. Artık daha az petrodolar üretenlere şimdiden yatırımcı bir çizik atmış durumda.
Böyle bir manzarada artık ekonomi çevreleri üretim, yatırım ve reform diyor. Biz de, uluslararası yatırımcıyı cezbetme ve ekonomiyi kaldıraçlayan bankacılık sektörü üzerine bir ufuk turu yapalım dedik ve Türkiye İş Bankası ve Şişecem Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince ile bu defa resmi görevini kenara ayırıp ‘vatandaş Özince’den öte ‘sade bankacı Özince’ şapkası ile konuştuk.
Önce yatırımcı dedik... Özince’ye hemen cevapladı: “Uluslararası yatırımcı Pollyanna’yı sever. Hiçbiri korku filmi seyretmekten hoşlanmaz. Türkiye’nin yeni bir büyüme hikayesine ihtiyacı var derken de pembe ufuk beklentisi ile konuşuyoruz. ”
Köprüleri, havaalanlarını finanse eden bu sektör motive edilmeli
Sonra bankacılık dedik... Ersin Özince, bankacılık sektörünün ekonomiyi taşıma, kaldıraçlanma açısından önemli mesafe kaydettiğinin de altını çizdi. Özince, “Kredilendirme açısından bankacılık sektöründe bir sıkıntı olmadığı belli. Bugün Türk bankacılık sistemi dışarıdan aldığı fonlarla KOBİ’lerden kurumsal yapılara ve bireylerin ihtiyaçlarına hatta ülkenin uluslararası ihalelerle aldığı büyük alt yapı yatırımlarını kredilendirebilecek yetkinliği olduğunu gösterdi. Bir zamanlar, değil enerji projelerini köprü ve havaalanları gibi alt yapı projelerini bile yerli bankaların, bu şekilde, neredeyse tamamını kredilendirebileceğini düşünemezdik. Kredi karşılamada vade ve miktar açısından baktığınızda bankacılık sektörü hala rekabetçi fiyatlarla kredilendirme yapmaya devam ediyor. Burada devletin beklentisi de hemen hemen yerine geliyor diye düşünmek lazım” açıklamasını yaptı.
Bu huba her yatırımcı gelmeli
Bankacılık sisteminde artık gelinen noktada ‘bankaların şu ya da bu alanda yetersiz kalacağı kaygısını taşımak lüzumsuz’ olacağı görüşünü de savunan Özince, bu noktada uluslararası düzenlemelere bir parantez açtı. Basel prensiplerinin Türk bankalarının sermaye yeterlilik rasyolarını yüzde 20’lerden yüzde 15’lere getirdiğine işaret eden Özince, “Buralara kredi vererek ve kur artışının dövizli kredilerde yarattığı etkiyle geldik” dedi ve ekledi: “Bölgesel finans merkezi olacak bir yere her yatırımcı gelmeli.
Dünya standartlarında en kaliteli yatırımcı gelmesini hedefl emeliyiz. Standartları yeterince yükseltemediğimiz sermayenin kurallarını da en yüksek standarda çekmeye çalıştıkça Türkiye ister istemez yatırımcılar için zor bir ülke haline geliyor. Basel 3 prensipleri nedeniyle bazı Türk varlıklarını değerinin yarısı kadar sayacağız. Piyasa motivasyonu ve motifleri açısından iyi olmuyor, zor oluyor”
Ramazan topunu neden atmıyoruz?
Özince, bankacılık sektörünün sermayesini büyütmesi gerektiğine atıfta bulunarak söze bir hikaye ile devam etti: “Adama sormuşlar, ‘Ramazan topunu neden atmıyorsunuz?’ cevap vermiş: ‘Sayayım, birrrrr barut yok, ….. iki ….’ Öteki hemen atılmış. ‘Tamam; devam etme, gerisi önemli değil…’ Şimdi bu açıdan baktığınızda bankacılık yapmak için en evvela sermaye gerekir. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde sermaye lazım. Sermaye için de gönüllü ve uzun vadeli para kazanacağına inanan inançlı sermayedar lazım. Bunu da ticaretin gereği olarak söylüyorum. İmkanlarımız ve iştahımız nispetinde. Havalar güzelse iştahımız artar. Ülkemiz zaten büyüme oranları, finans sektörünün gelişme imkanları, jeopolitik gelişmeler diye bakıldığında öyle çok büyük gelişmeler vaat edecek bir dönem yaşanmıyor.”
Çok kârlı diyen kaç yatırımcı para koyar?
Bugün bankacılıkta sermayedarın 2000’lerin başında olduğu kadar istekli olmadığına vurgu yapan Özince, “Herkesin gözünde bankacılık sektörü olarak çok karlı gözüküyoruz ama kar hissedara ulaşmıyor, hele de uluslararası banka sermayedarları açısından durum hiç de göründüğü gibi değil. Bankacılıkta sermaye getirisi 15’lerin altına geldi. TL’nin randımanını faizle hesaplasak, mevduata Türkiye riskini eklesek, kur, borç, jeopolitik risk diye ekleseniz de gelen sermaye kurallarına bakıp bu sektör çok karlı diyen kaç yatırımcı parasını koyar. Kaldı ki Türkiye’deki düzenlemeler nedeniyle kaç banka hissedarı temettüyü almış veya transfer etmiştir. Banka hissedarı yüzde 3’e 5’e karşılık nema elde ediyorsa ne ala. Ellerinde banka hissesinin değer artışı kalıyor” değerlendirmesini yaptı.
Yatırımcı olarak 'az hassaslar' geliyor
Türkiye’de bankalar el değiştiriyor. Özince, bunun iyi bir şey olduğunu düşünmekle beraber gelen yatırımcının düşük hassasiyetli olduğu değerlendirmesini de yaptı. Özince, “Özellikle hassasiyeti yüksek olanların biraz uzaklaştığını düşünüyorum. Uluslararası kotasyonu olanların Türkiye’ye özgülenen sermayesi az karşılık ifade eder hale geliyor. Çin, Rusya ya da Körfez ülkelerinden gelen sermaye gelişmiş ülkelerdeki gibi hassas yatırımcı değil. Bunu iyi ya da kötü manasından ziyade yatırımcı penceresinin farklılığı açısından dikkat çekmek isterim” diye konuştu.
Sektörü katlayacak bir aritmetik yok
Türk bankacılık sektörü açısından sermayedarları ikna edebilecek çok iyi bir resim olmadığını da söyleyen Ersin Özince, “Bazen sektör düzenleyicilerinden öyle beyanlar geliyor ki yabancının kalmak için düşünmesine gerek kalmıyor. Bankacılık sektörü özelinde bakıldığında kötümser değilim ama iyimser de değilim. Kötümser değilim çünkü bankacılık sektörü iyi yapılandı ve iyi regüle ediliyor. Görüldüğü gibi halen çok parası olan hissedarların ilgisi var. Ama bu sektörü büyütmek diyorsunuz, büyütmeye, katlamaya eski 10 yılda olduğu gibi güçlü götürmeye dönük bir aritmetik yok. Fed’in faizi dikkate alındığında ABD gibi ülkelerdeki getiri beklentisi bizimkini geçiyor. Dolar bazında bizim borsada reel getiri şüpheli!” dedi. Köprüleri, havaalanlarını finanse eden bu sektör motive edilmeli.
Atatürk hisseleri hukuki verilere göre değerlendirilir
"Küçük tasarruf sahipleri yüzbinlerle ifade edilen, uluslararası yatırımcısı olan, memleketin en büyük özel bankasının , bir Cumhuriyet müessesinin ortaklık yapısını, hisselerinin bir kısmıyla ilgili değerlendirme yapacağım derken, amacı aşan ve müesseseyi hedef alan bir değerlendirme yaparsanız o müessesenin itibarını ve mali konumunu, hissedarlarının menfaatlerini olumsuz etkileyebilir. Bahsedilen konu basında yer aldığı şekliyle suçtur. İş Bankası da yasal yola başvurdu. Otoritelerin ve hukukun, başlattığımız adımın gereğini yapmasını bekleriz. Ama İş Bankası’nın her zaman övündüğümüz bir yönü daha vardır. İş Bankası’nın 50 bini aşkın ailesi, Atatürk hisselerinden daha yüksek bir payı alınların teriyle almışlardır ve İş Bankası’nı Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu prensipler doğrultusunda yönetmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Tartıştığınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun Türk Medeni Kanunu'na göre yaptığı vasiyetidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyeti ölümünden bu yana 80 yıla yakın süredir hukuka uygun şekilde uygulanmıştır. Siz bunu beğenmeseniz de vasiyete, vasiyet sahibine ve hukuka saygı göstermelisiniz. Tersine bunu eleştirdiğinizde Mustafa Kemal Atatürk’ün kutsal saydığım iradesine de saygısızlık ediyorsunuz kanısındayım."
Rekabet merdiveninde yükselemezsek geçerler
"Türkiye açısından son yıllarda hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomik yapı oluştuğuna da değinen Özince, “Ben her şeye rağmen Türk sanayisinin olgun olduğunu düşünüyorum. Gün geldi Pakistan ipliği Türkiye’ye Türk pamuğundan ucuza geldi. Gün geldi Çin ham bezi Pakistan ipliğinden dolayısıyla Türk pamuğundan ucuza geldi. İskenderun’a sıcak sac iniyor. Benim yıllarca üzerinde durduğum konu mukayeseli üstünlüklerin kişiler, şirketler ve ülkeler için nasıl geliştirilebileceği... Onun içinde sık sık şöyle dedim: ‘Rekabet merdiveninde üst seviyelere çıkmazsak arkadan gelenler bir üst basamağa çıkacak’. Rekabet sıçraması getirecek tohum yok. Biz Türkiye’de hala verimlilikten bahsediyoruz. Verimlilik olmazsa olmazdır. Sanayi 4.0 kavramı müthiş. Türk otomobili diyoruz, teknoloji liderleri şoförsüz otomobil üretiyor. İnsanlar artık arabalarla konuşuyor. Üretmek bir tarafa toplum olarak elimizdeki imkanları ne kadar kullanıyoruz bunun bir hesabını yapmak gerek. Elimizdeki insan kaynağını ne denli kullanıyoruz? Elimizdeki üretim imkanlarını ne kadar kullanıyoruz?”
Ortalama büyüme daha tatmin edici olmalı
Uluslar üstü kuruluşların büyüme tahminlerine bakıldığında gelişmiş ülkelerin ve rekabet avantajı sağlayabilen ülkelerin görece üstün olduğu bir perspektif çizildiğine işaret eden Ersin Özince, şu anda sorun yaşasa da Çin’in gelişmekte olan ülkeler arasında Hindistan ile sürükleyici konumunu koruyabileceğine değindi. Özince, “Türkiye’nin dünya ortalamasında ya da bazı gelişmiş ülkeler kadar büyümesini ‘iyi bir şey’ diye yorumlamamız tatmin edici olmamalı. Düşük büyüme daha az dış kaynak ve daha az istihdam demek. Düşük büyümelere ekonomiler dayanır da insanlar dayanabilecek mi? Ya da hangi şartlara maruz kalacaklar” dedi.
Dış borç sorun değil, reel sektör borcunu çeviriyor
Fed’in faiz artırımının devam etmesinin bir süre sonra kredi notu-dış sermaye bağlamında yeniden bir kısır döngü yaratacağını belirten Özince, “Rating az diye kredi gelmez, sermaye gelmediği için rating artmaz. Sonunda her şey nota bakar. Rating artmazsa risk primi artar. Bugün risk priminin yükselmesi de kimseyi rahatsız etmiyor. Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz ki mevcut aynen korunduğu müddetçe, özellikle dış borç açısından sorun olmayacaktır. Reel sektör borçlarını kolaylıkla çevirebiliyor. Bugün bazı büyük sanayi şirketleri Türkiye’de para satıcısı. Bazıları yurtdışından bankalardan bile daha uygun koşullarla kaynak sağlıyor” ifadelerini kullandı.
Ne olur asgari ücret vergilenmese genç nüfusa teşvik gelse
Ersin Özince'ye asgari ücrete ilişkin fikrini sorduğumuzda şu cevabı verdi: “Bir yönetici olarak masaya oturduğunuzda işin gereğini yapıyorsunuz ama asgari ücrette tamamen şahsi bir kanaatim var. Asgari ücrette kamusal yüklerin seviyesine baktığımızda insanın içinden ‘ne olur asgari ücret vergilenmese…’ demek geçiyor. Ne sakıncası olur acaba. İş bulanların aylıklarının büyük kısmı bordrolarında alındıktan sonra ulaşımdan haberleşmeye gıdadan akaryakıta en çok dolaylı vergiyi yine onlar ödüyor. Doğrudan vergilendirilenler hayatlarının pratiğinde dolaylı vergilere de en çok muhatap olanlardır. Asgari ücretin artması fikri gündeme geldiğinde, kayıt dışı istihdamı da düşünerek, olumsuz etkiler diyen olmuştur. Benim kişisel görüşlerim müesseseyi bağlamamalı ama bence olsa olsa yükseltilen miktar efektif geçinme endeksine göre olsa olsa kaybı düzeltmiştir. Genç çalışan nüfusa teşvik getirilmeli. Bu kadar nitelikli genç insan işsizken Türkiye’de istihdamın teşvik edilmesi lazım. Kimsenin ekmeğinde gözüm yok da gençler işsiz, milyonla emekli çalışıyor. Belki de bunun biraz caydırılması lazım. Emekli çalışana düzenleme yapıp genç ve nitelikli insanların önünü açmak lazım. Kendi mesleğini yapana teşvik gelebilir. Daha az vergilenebilir. Kariyer yolları belli olurken gençleri motive etmek lazım. Geçtiğimiz yıllarda nitelik yönünden bakıldığında durum hiç de tahsili ihtisas mukayeseli üstünlük geliştirecek bir istihdam yaratmamışız.”
Yıllardır büyük bir sanayi yatırımı gelmiyor
“Biz en az 4-5 senedir adamakıllı büyük bir sanayi kredisi vermemişizdir” diyen Özince, büyük bir sanayi yatırımı gelmeyeli yıllar geçti tespitini yaparken sanayi ve finanstan çekilen sermayedarın gayrimenkule sektörüne geçiş yaptığını da hatırlattı. Özince, “Gayrimenkul piyasalarını sermaye piyasalarıyla örtüşmeyi başlatamadığımız gibi bir de gayrimenkul aldı başını gidiyor. Türkiye için olmazsa olmaz gayrimenkulün menkulleştirilmesidir. Bu kentleşmenin, bir yerde de ekonominin ihtiyacı. Türkiye’nin geleceğine çıkış bulmak için hizmet sektörüyle ilgili içeride yaptığımız işleri üretimle el ele götürmeliyiz. Gayrimenkul fiyatları, üretimi caydırıcı hale gelmiş vaziyette. Sanayiciler ile tartışıyorum. “70 euroya sanayi arsası bulursak şanslıyız" diyorlar. Bugün İstanbul içinde sanayinin imalathanelerin bulunduğu yerlerin konut rantını arzuladığını duyuyoruz. Prensip olarak ülkemizde üretimin desteklenmeye devam etmesi lazım. Bu da en kolay üretim maliyetlerini düşürerek olur. Geleceğin katma değerli üretimini hedefl emeliyiz. Geleceğin katma değerli üretimi ise sanayi 4.0’dan geçiyor. Bu genç insan potansiyelini de katma değerli alanlara yönlendirmek lazım” ifadelerini kullandı.