Tek finans şoku dünyaya yeter!
Zengin ülkeler gibi gelişmekte olan ekonomiler de borç krizinin gölgesinde yaşıyor. Euro Bölgesi ile gelişen ülkeler arasında derinleşen bağlar ekonomik tehditlerin yayılmasına zemin hazırladı. Finans piyasalarının iç içe geçmiş olması nedeniyle tek bir f
Abone olEvrim KÜÇÜK
Euro Bölgesi'nin dertlerinin artması, gelişmekte olan dünyanın dev ekonomilerine tehdit oluşturmaya başladı. Küreselleşmenin zengin ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini birbirlerine birçok koldan bağlamış olması, gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu riskleri artıyor ve ekonomik görünümlerini kötüleştiriyor.
Dünya ekonomisi bu yıl büyürse, bunun kaynağı başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkeler olacak. Ancak gelişmiş ekonomiler gibi, yükselen ekonomiler de Euro Bölgesi'nin borç krizinin gölgesi altında yaşıyor. Ekonominin küreselleşmesi ve finansal ilişkilerin yanında ticari ilişkilerin sıkı sıkıya birbirine bağlanmış olması nedeniyle, ekonomiden gelen kötü haberler büyük bir hızla yayılıyor. Krizi bir türlü arkasında bırakamayan Euro Bölgesi ekonomisinin 2012'de resesyona girmesi beklenirken, dünya ekonomisindeki büyümeyi de yüzde 3-3.5 aralığına çekeceği tahmin ediliyor. Üstelik bazı kesimlerin öngördüğü gibi bir likidite krizi baş gösterirse, ekonomik büyüme çok daha aşağılara inebilir ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi ağırlaşabilir.
Aşağıdaki grafikler, Euro Bölgesi ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki finansal ve ticari bağların ne kadar güçlü olduğunu ve son 10 yılda ne kadar derinleştiğini gösteriyor. Bu bağlar her iki tarafın ekonomisinin gelişmesine büyük katkıda bulundu ancak aynı zamanda ekonomik tehlikelerin yayılmasına da güçlü bir zemin hazırlamış oldu. Financial Times'da yer alan analize göre, bu bağların getirdiği ödül ve risk arasında çok inci bir çizgi bulunuyor ve ekonomik ilişkilerdeki patlama hızla sönebilir. Financial Times, 997-98 Asya krizi, 1998 Rusya krizi ve 2009'da Orta ve Doğu Avrupa'yı vuran krizi bunun örnekleri olarak sıraladı.
Göstergelere bakıldığında Avrupa'daki borç krizinin ve bankacılık sektöründeki sorunların gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi görülüyor; 2011 yılında hisse senedi piyasalarına gelen yüklü satışlar, gelişmekte olan ülkelerin risk priminin arttığına işaret eden tahvil getirisindeki yükseliş, 2012'de geçen yıla oranla ekonomik büyüme tahminlerinin düşmesi. Krizin etkileri, finans piyasalarından başlamak üzere birçok kanaldan geçerek yayılıyor.
Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı, 2008 krizinin patlak vermesinden bu yana oynak bir seyir izliyor ve istikrar kazanacak gibi görünmüyor. Diğer yandan gelişmiş dünyadan gelişmekte olan ülkelere banka kredisi düşüyor. Krediler, 2008-2009 krizinden bir süre toparlanmıştı ancak Euro Bölgesi borç krizi kredilerin yeniden gerilemesine neden oldu. Uluslararası piyasalarda egemenliğini artıran Avrupalı bankalar, sermaye gereksinimlerini karşılamak ve zararlarını telafi etmek amacıyla paralarını gelişmekte olan ülkelere park etmekten kaçınıyor.
Krize karşı en hassas bölge Doğu Avrupa
Euro Bölgesi'ndeki krize karşı en kırılgan gelişen bölge Doğu Avrupa. Özellikle Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan gibi katının batısıyla ekonomilerini entegre eden ülkeler daha fazla baskı altında. Söz konusu ülkeler, sadece derin ticari ilişkileri nedeniyle değil aynı zamanda finansman kaynağı olarak Batı Avrupa bankalarına bağımlı olduklarından daha büyük tehdit altındalar. Bankaların Doğu Avrupa'dan tamamen çekilme riski düşük ancak bankalar ekonomik açıdan daha güçlü olan Polonya ile daha zayıf olan Macaristan gibi ülkeler arasında ayrımcılılık yapmaya başladılar bile.
Her ne kadar Asya ülkeleri, Euro Bölgesi'ndeki krize karşı tedbir olarak diğer ülkelere ihracatlarını artırmanın yollarını ararken, küresel finans piyasalarının çok fazla iç içe geçmiş olması nedeniyle tek bir finans merkezinde patlak verecek bir şok, gelişmekte olan güçlere dalga dalga yayılarak bu ülkeleri de şoka sokabilir.
Yatırımların altın çağı sona eriyor
2011'de yatırımcılar için en büyük sürpriz krizdeki gelişmiş ülkelerin değil, gelişmekte olan ülkelerin borsalarında yaşanan düşüşlerdi. Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'de hisse senedi piyasaları Portekiz, İtalya, İrlanda ve Yunanistan'dan kötü performans gösterdi. Euro Bölgesi'nin kötü çocuklarının borsaları dolar bazında toplam yüzde 23 gerilerken, BRIC ülkelerinin borsalarında yüzde 26 düşüş meydana geldi. Tokyo merkezli Arcus Research analisti Peter Tasker, gelişmekte olan ülkelere yatırımda altın çağın sona ermekte olduğunu savunuyor. Tasker, Asya krizi sonrasında gelişen ülkelerin borsalarının ucuz olduğunu, paralarının ise rekabet gücünün de yüksek olduğunu hatırlatıyor ancak son 10 yılda büyük bir para akışı yaşanan bu ülkelerin piyasaların artık rekabet güçlerinin, enflasyon ve paralarının değer kazanması nedeniyle erozyona uğradığını belirtiyor.
S&P'den 'Avrupa'nın bazukası'na darbe
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's, Euro Bölgesi kurtarma fonu olarak bilinen Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun (EFSF) AAA olan kredi notunu bir kademe indirerek AA+'ya düşürdü ve Avrupa'nın borç krizine karşı 1 trilyon euroluk bazuka planına darbe vurdu. S&P, EFSF'nin garantör ülkelerinden ikisi Fransa ve Avusturya'nın AAA olan notunun indirilmesi sonrasında EFSF'nin de notunu düşürdü ve üye ülkelerin kredibilitesinin daha da azalması halinde EFSF'nin notunun tekrar indirilebileceğini bildirdi.
EFSF Başkanı Klaus Regling, S&P'nin kredi notunu düşürmesinin EFSF'nin kredi kapasitesini etkilemeyeceğini söyledi. Regling, yaptığı açıklamada, ”Sadece bir kredi kuruluşunun EFSF'nin kredi notunu 'AA 'ya indirmesi Fon'un 440 milyar euroluk kredi kapasitesini azaltmayacak. EFSF, İrlanda ve Portekiz'in yanı sıra Yunanistan için ikinci kurtarma paketine fon sağlamak için yeterli paraya sahip'' dedi. EFSF Başkanı Regling, ‘EFSF'nin, 500 milyar euroluk Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) Temmuz 2012'de kullanıma hazır hale gelinceye kadar mevcut ve gelecekteki düzeltme programlarıyla ilgili taahhütlerini yerine getirecek yeterli araçları bulunduğunu' ifade etti. Euro Bölgesi'nin daimi kurtarma fonu ESM, EFSF'nin aksine ödenmiş sermayeye sahip olması ve banka gibi işlevi bulunmasından ötürü kredi notu indirimine maruz kalmada daha az kırılgan olarak görülüyor.
Japonya'dan destek
Japonya Maliye Bakanı Jun Azumi ise, ülkesinin Avrupa Finansal İstikrar Fonu'ndan (EFSF) tahvil satın almayı sürdüreceğini bildirdi. Japonya'nın döviz rezervlerinin sağlam yönetimi için önemli aktif olarak değerlendirilen EFSF'nin tahvillerini satın aldıklarına dikkati çeken Azumi, EFSF'nin tahvillerinin hemen tartışma konusu yapılacağını düşünmediğini vurguladı. Japonya, ağır borç kriziyle mücadele eden Avro Bölgesi'ne üye ülkelere destek olmak amacıyla geçen yıl düzenlenen farklı ihalelerde EFSF'nin kısa, uzun ve orta vadeli tahvillerinden yüzde 10-20 aralığında satın almıştı.