Deloitte'tan büyüme uyarısı
Deloitte raporunda, "Türkiye'nin büyüme hikayesinde çok net bir bocalama var. Yapısal reformlara odaklanılmadığı sürece bu devam edecek" değerlendirmesi yer aldı
Abone olİSTANBUL - Deloitte, Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte beklenenden daha hızlı bir yavaşlama gösterdiğini belirterek, "Daha genel bir perspektiften bakıldığında ise Türkiye'nin büyüme hikayesinde çok net bir bocalama var. Yapısal reformlara odaklanılmadığı sürece bu devam edecek" uyarısında bulundu.
Deloitte Türkiye Ekonomi Danışmanı Dr. Murat Üçer tarafından hazırlanan "Soru ve Cevaplarla Dünya ve Türkiye Ekonomisi: Neredeyiz? Nereye gidiyoruz?" raporu yayımlandı. Deloitte'ten yapılan açıklamaya göre, raporda dünya ekonomisine ilişkin temel tespitlerin yanında büyüme, istihdam ve enflasyona yönelik değerlendirmeler yer aldı.
Deloitte Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Hüseyin Gürer, konuya ilişkin açıklamasında ABD ekonomisinin görece güçlü, Avrupa ekonomisinin ise yeniden zayıflayan bir görünümünün olduğunu belirterek, para politikalarındaki ayrışmanın doları hızla güçlendirdiği bir konjonktürde yer alındığını dile getirdi.
Bu durumun gelişmekte olan piyasa ekonomileri açısından daha zorlu ve "carry trade" denilen dinamiğin azaldığı, hatta tersine döndüğü bir ortama işaret ettiğini savunan Gürer, şu değerlendirmeleri yaptı:
Yaklaşan seçim süreci doğal olarak reformlara odaklanmayı zorlaştırıyor
"Türkiye özelinde bu durumun jeopolitik risklerle de birleşerek, piyasaları sarstığını gözlemliyoruz. İkinci çeyrekte büyümenin yavaşlaması ancak enflasyonun oldukça yüksek seyretmesi, cari açığın daralma sürecinde olmakla birlikte halen dış finansman ihtiyacımızın yüksek oluşu ve kredi notumuz üzerindeki belirsizlikler yatırımcıları tedirgin etmiş görünüyor. Daha önce de defalarca altını çizdiğimiz gibi yeni bir makro hikaye oluşturmak gerekiyor ama önümüzdeki dönem yaklaşan seçim süreci doğal olarak reformlara odaklanmayı zorlaştırıyor."
Küresel ekonomide büyüme zayıf ve dengesiz
Deloitte'un Ekonomik Görünüm raporunda, küresel ekonominin halen ılımlı bir büyüme trendinde seyrettiği belirtilerek, buna karşın büyümenin görünümünün zayıf ve dengesizken, jeopolitik risklerin tam fiyatlanmasa da artmaya devam ettiği dile getirildi.
Raporda, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) neredeyse tüm gelişmiş ekonomilere yönelik 2014 büyüme beklentilerini düşürdüğüne işaret edilerek, "Küresel finansal piyasalardaki canlılığın, reel ekonomik göstergelerle çok uyumlu olmadığı bir gerçek. Ticaret hacminden, istihdam piyasalarına kadar birçok reel gösterge halen kriz öncesi seviyelerin gerisinde olmasına rağmen, başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere borsalar kriz öncesi seviyeleri aştı ve yeni rekorlar kırdı. Dolayısıyla son dönemde balon uyarılarının arttığı görülüyor" denildi.
Bölgesel büyüme oranlarındaki ABD lehine ayrışmanın doları güçlendirdiği aktarılan raporda, normal şartlar altında bu trendin devamının "en olası senaryo" olduğu öne sürüldü.
Raporda, bu durumun genelde gelişmekte olan piyasa ekonomileri için yatırımcının daha seçici olduğu bir ortam anlamına geldiği kaydedilerek, bu ortamda kendi hikayesini güçlendiren ülkelerin daha iyi performans gösterebileceği belirtildi.
"Türkiye'nin yeni yatırım hikayesine ihtiyacı var"
Deloitte raporunda, 2014 yılının Türkiye ekonomisi için "yeniden dengelenme" yılı olacağı, iç talebin zayıflarken dış talebin büyümeye katkısının artacağının beklendiği ifade edildi.
İlk çeyrek verilerinin bu görünümü teyit ettiği, büyümenin iç talebin katkısıyla dirençli bir görünüm sergilemeye devam ettiği anımsatılan raporda, şunlar kaydedildi:
"2. çeyrekte beklentilerin üzerinde bir yavaşlama gerçekleşti. İlk çeyrekteki yıllık yüzde 4,7'lik büyüme, 2. çeyrekte yüzde 2,1'e geriledi. Şubat başı itibarıyla yürürlüğe giren ve tüketimi kısmaya dönük makro ihtiyati önlemlerle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) ocak sonunda yaptığı sert faiz artırımının iç talep, özellikle de tüketim üzerinde etkileri görülmeye başlandı. İkinci çeyrekte büyümeyi kurtaran bileşen ise dış talep, yani net ihracat oldu. Ancak, Türkiye'nin en önemli ihracat pazarlarından AB'de büyümenin halen zayıf seyretmesiyle Irak ve Rusya'daki jeopolitik sorunlar, ihracat artışını da bir miktar sınırladı ve bu trend devam edecek gibi gözüküyor."
Raporda, sermaye girişine ihtiyacı olan ve iç talebi öne çıkaran büyüme modelinin sonuna gelindiği savunularak, bu açıdan Türkiye'nin artık daha düşük bir büyüme sürecine girdiğinin kabul edilmesi gerektiği değerlendirmesi yapıldı.
Bu doğrultuda politika yapıcılarının da artık sektörel tarafta inşaatın, harcama tarafında ise özel tüketimin sürükleyici olduğu, toplam harcamanın belirgin şekilde toplam geliri aştığı, yüksek cari açık veren bir modeli sorunlu bulduğu belirtilen raporda, "Bunu değiştirmek için de arz tarafına, yani üretkenlik ve teknoloji tarafına yönelmek ve yapısal reformları hızlıca hayata geçirmek gerekiyor ancak önümüzdeki yıl seçim yılı olması nedeniyle kısa vadede bu tür adımlar beklemek çok gerçekçi değil. Öte yandan Türkiye'nin yeni bir yatırım hikayesi oluşturması da somut olarak bu reform adımlarını detaylandırılmasına, kurumların güçlendirilmesine bakıyor" ifadeleri kullanıldı.
"Zayıflayan büyüme istihdama da yansıyor"
Raporda, zayıflayan büyümenin etkilerinin istihdam piyasasında kendisini göstermeye başladığının altı çizilerek, özellikle marttan bu yana mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranının hızlı bir artış kaydettiği ve haziran itibarıyla yüzde 9,9'a kadar yükseldiği anımsatıldı.
İş gücündeki genişlemenin haziranda zayıfladığı, istihdam tarafında sanayi ve inşaat tarafında ciddi kayıplar görüldüğü dile getirilen raporda, "Türkiye 2007'den beri çok ciddi düzeyde istihdam yarattı ama bir yandan da büyüme yavaşladığı için kişi başına üretim yerinde saydı. Zenginleşmek, üretkenlik artışlarından ve bunun da dolar bazlı gelire yansımasından geçiyor. Burada son yıllarda bir tıkanmışlık hali var. Ayrıca hem tüketici sepetindeki ağırlığı hem de hizmet sektörü üzerine dolaylı yansımaları olduğu göz önüne alındığında gıda fiyatları gerçekten ciddi bir sorun. Ancak neredeyse çift haneli rakamlara yaklaşan TÜFE enflasyonunun tamamen gıda fiyatlarından kaynaklanmadığı da çok açık" denildi.
Raporda, yeni hükümetin ekonomi kadrosu ve programının, piyasalar açısından büyük bir sürpriz olmadığına da değinilerek, şu ifadelere yer verildi:
"Beklendiği gibi kilit isimler görevlerine devam ediyor ancak Türkiye'nin büyüme hikayesinde çok net bir bocalama söz konusu. Büyüme yavaşlarken, enflasyon ve cari açık oldukça yüksek düzeylerde seyrediyor. Dolayısıyla yeni hükümetin bir an önce programın ciddiyetle uygulanması için spesifik adımlar atması, reformları hayata geçirmesi ve bir takvim belirtmesi gerekiyor. Genel seçimler sonrasında hükümetin ekonomi politikalarının devamlılığı konusunda piyasaları ikna edecek bir takım oluşturup oluşturmayacağı da yakından izlenecek.
Kredi derecelendirme kuruluşları tarafında ilk ajanda 21 Kasım'daki Standard & Poor's'un Türkiye değerlendirmesinde. Bu tarihte, hali hazırda negatif olan görünümün yanı sıra yatırım yapılabilir seviyenin bir puan altında olan notun değişmeyeceği beklenebilir. Moody's ise kararını 5 Aralık'ta açıklayacak. Deloitte'un değerlendirmesi, şu an itibariyle bir not değişikliği olmayacağı yönünde. Ancak en kritik konulardan biri zayıf büyüme dinamikleri dolayısıyla para ve maliye politikaları üzerindeki siyasi baskı. Bunun artması notumuzu olumsuz etkiler gibi gözüküyor."