“Yanlış yönlendirme ile altın üretiminde 12 yıl kaybettik”
UMREK Üyesi Kadem Ekşi, Türkiye’nin değerli maden ürünlerinin ekonomiye kazandırılması için toplumsal bilince ihtiyaç duyulduğunu belirterek, “Halkın yanlış bilgilendirilmesi nedeniyle Türkiye altın üretiminde 12 yıl kaybetti. Toplumun tüm katmanlarında yüksek refah hedefliyorsak, aynı hataları tekrarlamayalım” dedi.
Madencilik alanında kendi kendine yetme potansiyeli olan nadir ülkeler arasında yer alan Türkiye’de madencilik sektörünün yanlış bilgilendirmeye dayalı, manipülatif hareketler yüzünden yeraltı kaynaklarını yeterince kullanamadığına atıfta bulunan Enerji Bakanlığı Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Komisyonu (UMREK) Üyesi Kadem Ekşi, “Halbuki madencilik sektörünün potansiyeli yeterince kullanıldığında yüksek refah düzeyine sahip bir Türkiye’den söz edeceğiz” diye konuştu.
Türkiye’de madencilik sektörünün gelişimini özellikle çevre konusundaki söylemlerin etkilediğine dikkat çeken Ekşi, 1989 yılında İzmir Bergama’da meydana gelen olayları örnek göstererek, bu süreçte altın üretiminin tam 12 yıl ertelendiğini anımsattı.
“Altın üretiminin önüne dış faktörler nedeniyle set çekilmişti”
Madencilik sektörünün çevre ile sınavının uzun yıllara dayandığını anlatan Kadem Ekşi, Türkiye’de ilk olarak 1989 yılında, İzmir Bergama’da altın madeni tespit edildiğini söyledi.
O dönemde çevreci grupların engellemesiyle 2001 yılına kadar burasının işletilemediğine dikkat çeken Ekşi, bu süreç içeresinde Türkiye’deki altın madenciliğinin önüne set çekildiğine değindi. O dönemde muazzam olumsuz bir madencilik algısı oluşturularak, “Siyanürle altın aranıyor” gibi bilimsel yanı olmayan bir yöntemle kamuoyunun manipüle edildiğini öne süren Ekşi, şöyle devam etti: “O dönemde yaratılan olumsuz havaya dış faktörlerin de ciddi etkisi vardı.
Yerel halkı harekete geçirerek, eylem yapmaları sağlandı. Dolayısıyla ülkemiz altın üretiminde 12 yıl kaybetti. 2001 yılına geldiğimizde ise kamunun güçlü iradesiyle altın madenlerinin işletileceği kararı alındı. Bugün itibarıyla ülkemizde 382 tonluk altın üretimi gerçekleştirildi.”
“Cari açığa, altın ithalatının yaptığı etki konuşulmuyor”
Türkiye’de cari açığı etkileyen faktörlerin analizi yapıldığında sıklıkla enerji ithalatının konuşulduğunu fakat ithal edilen altın miktarının kesinlikle dile getirilmediğine atıfta bulunan UMREK Üyesi Kadem Ekşi, “Altın ithalatına gelince kimse bunun ülkemiz cari açığına nasıl olumsuz etki yaptığından söz etmiyor” dedi. Ekşi, “Söz konusu ithalat ülkemizde cari açık problemini arttıracak bir durumdur.
Özetle söylemek gerekirse sürdürülebilir kalkınma prensibine dayalı olarak iş sağlığı ve güvenliğini ön plana alacak, çevreyle dost ve barışık teknolojik gelişmelere dayalı bilimsel üretim yöntemleri kullanarak madencilik yapılırsa hem madenlerimiz üretime kazandırılmış olur, hem de çevre korunmuş olur” değerlendirmesini yaptı.
Ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayiinin en büyük katma değeri meydana getirdiğini söyleyen Kadem Ekşi, ülkelerin Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içinden madencilik sektörünün aldığı paya da değindi.
Ekşi, “Bu pay Hindistan’da yüzde 15, Rusya Federasyonu’nda yüzde 14, Çin’de yüzde 13, Avustralya’da yüzde 8.7, Kanada’da yüzde 7.6, ABD’de yüzde 4.5, Almanya’da yüzde 4, Türkiye’de ise hammadde olarak yüzde 1 düzeyinde” dedi.
Türkiye’de GSMH içinde madencilik payının yüzde 1 civarında olmasının istatistiki yaklaşımın sonucu olduğuna atıfta bulunan Kadem Ekşi, küresel ölçekteki bütün entegre maden üretimlerinin maden katma değerine katıldığını bildirdi. Türkiye’de ise katma değer üretiminde ham üretimin göz önünde bulundurulduğunu anlatan Ekşi, bu istatistiksel yaklaşımın düzeltilmesi gerektiğini dile getirdi.
Entegre demir-çelik, bakır, alüminyum, seramik, şişecam, çimento, ferrokrom, krom kimyasalları, bor kimyasalları ve doğal sodanın tamamen maden ürünlerinden üretildiğini belirten Kadem Ekşi, “Bu ürünler maden ihracatı ve üretimi içinde yer almadığı gibi başka sanayi dallarında gösteriliyor. Dolayısıyla entegre ürünleri de dahil ettiğimizde 2018 yılı maden ürünleri değeri, 35 milyar doları buluyor. Bu değer dikkate alınıp entegre üretimlerin hesaba katılmasıyla, ülkemizde madenciliğin GSMH’daki payının yüzde 5’e yükseldiğini rahatlıkla söyleyebilirim” diye konuştu.
“Sadece zengin kaynaklara sahip olmak yeterli değil”
Türkiye’nin sadece zengin maden kaynaklarına sahip olmasının tek başına yeterli olmayacağının artık tüm kesimlerce kabul edilmesi gerektiğine vurgu yapan UMREK Üyesi Kadem Ekşi, “Bu madenlerin zaman geçirilmeksizin etkin bir biçimde işletilmesiyle yaratılan katma değerin ekonomiye kazandırılması gerekiyor. Yüksek ekonomik değer sağlayacak şekilde, toplumdan kaynak götüren değil, topluma kaynak sağlayacak her türlü yeraltı zenginliğinin üretilerek, hizmete sunulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.