Atatürk’ün halkçılık anlayışı ve bu mübarek halk
Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olarak halkçılık ve Atatürk’ün halkçılık anlayışı Halil Ağa ile yaşanan sohbette vücut bulmaktadır. Atatürk’ün en güzel fotoğraflarından bazıları o çok sevdiği halkıyla birlikte çekilmiş olanlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temellerini oluşturan ilkelerden biri hatta birincisi “Halkçılık” olmuştur. Cumhuriyet ile birlikte bu halk, devleti üzerinde kayıtsız şartsız hakimiyet sahibi olmuş ve bu onur bu sene 100. yılına ulaşmıştır. Mustafa Kemal Atatürk milli mücadelenin başından beri halkçılığı savunmuştur.
Tam bağımsız yeni Türk devleti, demokratik kimliğini halka ve halk iradesine dayanmasından almıştır. Cumhuriyetin birinci önceliği her zaman halkın huzur ve refahının sağlanması, farklı kesimler arasındaki fırsat eşitliğinin ve girişim özgürlüğünün korunması olmuştur. Atatürk’ün halkla kaynaştığı, halkçı bakış açısını ortaya çıkaran bir çok unutulmaz hikaye vardır. Bunlardan en çok bilineni Atatürk’ün Halil Ağa ile yaşadığı ve cumhuriyet hükümetine yeni yasa çıkartan karşılaşmadır.
Halil Ağa’nın öküzü
Mustafa Kemal Atatürk çevre gezilerinin birinde, sabanının bir yanında öküz, bir yanında merkeple çift sürmeye çalışan bir çiftçiyle karşılaşır ve ona neden iki öküzü olmadığını sorar. Atatürk’ü tanımayan Halil Ağa, bir önceki sene yeterince ürünü çıkmadığı için vergi borcu olduğunu, bu yüzden öküzlerinden birini vergi memurlarının aldığını anlatır.
Bunun üzerine Atatürk, Halil Ağa’ya “Neden muhtara, kaymakama ya da valiye gitmedin” diye sorar. Halil Ağa "Beyim güldürme beni. Muhtarın, kaymakamın, valinin haberi yok mudur sanki" der. Atatürk "O halde İsmet Paşa'ya gitseydin?" der. Halil Ağa ise Atatürk'ü de tanımamış olmanın verdiği rahatlıkla "Beni onun kapısına koymazlar beyim. Tutalım ki koydular, koskoca İsmet Paşa’ya benim öküzün akıbetini mi anlatacağım.
Olur mu öyle şey?” der. Atatürk sonunda dayanamaz ve "Mustafa Kemal koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gitseydin, anlatsaydın halini" der. Halil Ağa bu kez "Mustafa Kemal Paşa'mızın yüzünü görmek için peygamber gücü gerek. Hem tut ki gördük. Yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirtecek?" diye sorar.
Bu konuşmadan çok etkilenerek çiftçinin yanından ayrılan Atatürk hemen İsmet Paşa'yı arayıp ulaşabildiği tüm bakan ve milletvekillerini toplayıp kendisine akşam yemeğine gelmesini söyler. Yaveri aracılığıyla akşam yemeğine Halil Ağa'yı da davet eden Mustafa Kemal Atatürk, başmisafiri olarak ağırladığı Halil Ağa'ya kendisine söylediklerini aynı şekilde tekrarlamasını ister. Atatürk’ün huzurunda olduğunu anladığı için mahcup olan Halil Ağa çok kıvransa da Ata’nın ısrarı üzerine yaşadıklarını eksiksiz anlatır.
O akşam, Halil Ağa'yı uğurladıktan sonra İsmet Paşa, bakan ve milletvekillerinden ivedi bir şekilde bu duruma yol açan kanunların düzeltilmesini, gerekirse yerine yeni bir kanun hazırlanmasını isteyen Atatürk şunları söyler: "Efendimizin halini gördünüz mü beyler? Devlet size böyle davransa siz ne yaparsınız? Mübarek millet bu. Şimdi bu mübarek milletin karşısında ‘Adam olmak’ bize düşer."
Adını halktan alan banka
Bu samimi halkçı yaklaşım Türk devletinin varoluş ilkelerinden biri olmuştur. İşte Halkbank bu anlayış ve kararlılığın bir yansıması olarak 8 Haziran 1933 tarihli ve 2284 sayılı “Halk Bankası ve Halk Sandıkları Kanunu” kapsamında kurulmuş bir devlet bankasıdır. Cumhuriyetin 10. yılında ve Atatürk’ün sağlığında kurulmuş olan bankanın temel misyonu küçük ve orta ölçekli esnafın ihtiyaç duyduğu kredi olanaklarını sağlamak olmuştur.
Bankanın açılış günü söz alan İdare Meclisi Üyesi Muvaffak İşmen de halkçılık ilkesine değinmiş ve “Halkçılık vasfının Türk inkılabının asli karakteri arasında yer almış bulunması, müessesemizin kuruluşundaki büyük maksadı izaha kafidir” diyerek bu noktanın altını çizmiştir. Adını halktan alan Halk Bankası kurulduğu günden bu yana cumhuriyetin izinde ve halkın yanındaki duruşunu korumuştur.