Enerjide kaba inşaat yetmez!
Başlıktaki cümle, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamadan türetildi. O konuşma bugün yeniden aklıma geliverdi. Nedenini anlatmaya çalışayım.
Hep söylüyoruz. Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını azaltmak için yerli ve yenilenebilir kaynaklara ağırlık veriyor.
Bir yandan güneş, rüzgâr ve biyoyakıt gibi yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji yatırımları özendiriliyor.
Bir yandan da Türkiye'nin yıllarca "kalorisi düşük, ekonomik değil" denilerek neredeyse unutulan kömür kaynakları yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.
Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) tarafından yürütülen arama çalışmaları yoğunlaştırıldı. Mevcut, bilinen rezervler ise kömüre dayalı elektrik santrali kurulması şartıyla özel sektörün işletmesine açılıyor.
Bu arada, daha önce kurulmuş Seyitömer ve Kangal gibi santrallerin ve ilgili kömür sahalarının işletme hakkı da özel sektöre bırakılıyor.
Türkiye sadece dışa bağımlılıktan kurtulmak için değil, hızla büyüyen ekonomisinin ileride ihtiyaç duyacağı ilave enerjiyi sağlama almak için de yatırımlara ağırlık vermek zorunda.
Ülkenin önündeki bilinen en önemli sorun, bu yatırımların finansmanı.
Pek bilinmeyen ama en az finansman kadar önemli bir sorun da teknoloji eksikliği...
Enerji alanında ciddi ölçeklerde büyük yatırımlara sahne olan Türkiye'de bu kullanılan teknoloji ve know how konusunda yetersizlik var.
İşte bu eksikliği gidermek ya da azaltmak amacıyla enerji sektörüne yönelik Ar-Ge çalışmalarının özendirilmesi için çalışılıyor.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile Enerji Bakanı Taner Yıldız geçtiğimiz günlerde Enerji Sektöründe Ar-Ge konusunu ele almak üzere bir araya geldi.
Türk özel sektör firmalarının enerji alanında Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vererek atılım yapmaları gerektiğini belirten Bakan Nihat Ergün'ün bir sözü dikkat çekiciydi: Özel sektör santrallerin kaba inşaatlarını yapabilir durumda, teknolojileri de üretilmeli.
Şimdi, Bakan Ergün'ün bu ifadelerinin neden yeniden aklıma takıldığına geliyorum.
Dünya Bankası Yönetim Kurulu son yaptığı toplantıda, kömürle çalışan enerji santrallerine verdiği finansman desteğine sınırlama getirdi.
Kararın gerekçesi iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarına destek olmak. Sınırlama, kömür dışı alternatif enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkeler için geçerli değil.
İşte bu haber, Nihat Ergün-Taner Yıldız görüşmesindeki konuşmaları ve enerji alanına, belki de tüm alanlara dönük teknoloji geliştirmenin önemini bir kez daha ortaya koydu.
Çünkü habere göre Türkiye, güneş, rüzgar, su ve dışarıdan da tedarik etse, doğalgaz gibi imkanları bulunduğu için, kömüre dayalı enerji üretimi yatırımlarında, Dünya Bankası ve yan kuruluşları kaynaklı finansman imkanlarından yararlanamayacak.
İşin kötüsü, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların bu konuda attığı adımlar, başka kurum ve kuruluşlar için de referans alınabiliyor.
Bu yüzden Türkiye'nin enerji yatırımlarına yabancı sermaye çekmek için yatırım ortamını iyileştirmeye çalışırken bir yandan da yerli teknolojiyi desteklemesi gerekiyor.
İşte tam burada bir ikilem ile karşı karşıya kalıyoruz. Yatırımlar için kullanılacak teknolojiye finansörler kendilerinin karar vermesini şart koşabiliyor. Ya da tam tersi, kullanacağınız teknolojinin sahibi, sizi kendi çalıştığı yabancı finans kurumuna mecbur edebiliyor.
İşte Türkiye'nin bu ikilemden ya da kısırdöngüden sıyrılabilmesinin yolu, yerli malzeme kullanımına dönük teşvikler vermenin yanı sıra, enerji sektörüne dönük teknoloji ve ürün geliştirmeye dönük Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesinden geçiyor.
Enerji yatırımlarında kullanılacak teknolojiler ne ölçüde Türkiye'de üretilebilirse, finansman kaynağı için de dışa bağımlılık o ölçüde azalabilir.
Çünkü böyle bir durumda Türkiye'de kurulu bankalar ya da finans kuruluşları da enerji yatırımlarında daha çok rol üstlenebilir. Çünkü yatırımcıyı yurtdışına mecbur bırakan modeli kırıp atmış olursunuz...
İşte böyle...
Bu konuda alınacak çok yol, yapılacak çok şey var...
Sabır ve kararlılık lazım.