Türkiye, İran’ı nasıl geçti?

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Bundan bir süre önceydi. Hasan Ruhani daha İran Cumhurbaşkanı olmamıştı. Cevad Zarif İran Dışişleri Bakanı değildi. İran değişmeye başlamamıştı. İran’ın o zaman ki Dışişleri bakan yardımcısını Ankara’da dinlemiştim. Benim bir İranlı yetkili ile ilk resmi karşılaşmamdı. Şöyle diyeyim: İran’dan bir yetkilinin şahsi değil de resmi görüşünü ilk dinleyişimdi. Konuşma korkularla örülüydü. Bütün dünya, İran’a ve İran devrimine karşı komplo üstüne komplo kuruyordu. Devrim başarı üstüne başarı sağladıkça, emperyalist güçler komplolarını artırıyorlardı. 1979 devriminin getirdiği kazanımları tersine çevirmek için, Amerika ve İsrail elinden geleni yapıyordu. Toplantıdan içim kararak çıktığımı hatırlıyorum. “İranlılar dışarıya baktıklarında fırsat değil, tehditler görüyorlar.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. İtiraf edeyim, İran’la bu tanışmadan sonra, ilk defa, İran ekonomisinin tarihsel performansı ile ilgili rakamları merak ettim. İranlıların ne yiyip ne içtiklerini de ilk kez bu konuşmadan sonra bir soru olarak kafama yerleştirdim. Otuz yıldır profesyonel olarak çalışan bir Türk iktisatçısının komşu ülkede ne yenip, ne içildiğini ilk kez merak etmesi elbette bize özgü bir gariplikti. Eskiden bizim dış politikamız da dışarıda fırsatlar değil, yalnızca tehditler görürdü. Çevreye pek bakmazdık, bakınca da korku ve tedirginlikle ile bakardık. Sonra Turgut Bey geldi. Yaklaşım değişmeye başladı. İran eskiden Türkiye’den daha iyiydi. Sonra Türkiye İran’ı geçti. Gelin bakın nasıl geçti?
Ülkelerarası karşılaştırmada pek çok göstergeyi kullanmak mümkün. Ben bugün size kişi başına milli gelirde yıllar itibariyle vaziyet nasıl onu anlatayım. Bu bölgenin üç önemli ülkesi var: Türkiye, İran ve Mısır. Önce onlara bir bakayım. Sonra kontrol değişkeni gibi, Kore’yi de işin içine katayım. Gerçeklik testi olsun. Bakın kişi başına milli gelir rakamları ne diyor? İlk olarak, İran’ın geçmişte bizden daha iyiymiş. Kişi başına milli gelir açısından bakarsanız, 1960’tan 70’lerin sonuna kadar onların kişi başına milli geliri

Türkiye’ninkininden daha iyiymiş, bir ara bir buçuk katına kadar çıkmış.. Ancak 1980’den itibaren Türkiye arayı açmaya başlamış ve bu ara günümüze kadar kapanmamış. Devrim İran’a iyi gelmemiş. Fakirleşmişler. Daha önce Batı’ya bizden hızlı yakınsarken, sonra yakınsamayı bırakmışlar. Türkiye 1960’lardan itibaren İran’a önce yakınsamış. İran devrim yapmakla meşgulken, 1980’li yıllarda gerçekleştirdiği iktisadi dönüşümle, İran’ı geçmiş. Bu herhalde dikkati çekmesi gereken ilk nokta.

 İkincisi, Devrim ile birlikte Mısır, İran’a yakınsamış. 1960 yılında, İran’da kişi başına gelir Mısır’ın 2,2 katı imiş. Sonra 1975 yılında bu fark 4 kata yükselmiş. Şah’ın Ak Devrimi İran’da iktisadi dönüşümü güçlendirmiş. Devrimden sonra 1990 yılında ise İran ile Mısır kişi başına milli gelirleri arasındaki fark 1,3’e kadar düşmüş. Ne olmuş? Devrim ile birlikte Mısır, İran’a yakınsamış. Demek ki neymiş? İran devrimi ile başlayan ideolojik siyaset tasarımı dönemi İran’a alan kaybettirmiş, Türkiye ve Mısır’a iyi gelmiş.

Buradan üçüncü noktaya geçeyim: İran’daki iktisadi duraklama döneminde, Türkiye ve Mısır benzer bir adımları atmamışlar. İran Devrimi ile aynı zamanda başlayan Turgut Özal döneminde, Türkiye hızlı ekonomik reform adımları ile bırakın İran’a yakınsamayı, İran’ı geçmiş. Mısır ise benzer bir ekonomik transformasyon dönemi yaşamadığı için, kişi başına gelir açısından bakarsanız, 1960 yılında Türkiye’nin yüzde 50’si kadarmış, 1990 yılında da orada kalmış. Hala da orada duruyor. Geçmek için iktisadi reform yapmak gerekiyor. Emeksiz yemek olmuyor. 

Dördüncü tespitim şöyle: Bütün bu dönem içinde en başarılı dönüşüm ise Kore’de gerçekleşmiş. En çok emeği onlar harcamış. Kore’nin kişi başına milli geliri 1960 yılında Türkiye’nin yüzde 55’i kadarmış. Şimdilerde ise bizi ikiye katlıyor. İran’ın kişi başına milli geliri 1960’ta Kore’nin 3,5 katı iken 1990’da yarısına inmiş. Şimdi daha da az. Kore, son otuz yılda, orta gelir düzeyinden yüksek gelir düzeyine çıkan tek ülke. 1960’larda, 1970’lerde Kore, Türkiye ve İran karşılaştırılabilir ülkelerdi. Bugün öyle değiller. 
Beşinci tespitim ise şöyle, Türkiye, 1980’lerde etrafta tehditler değil, fırsatlar algılamaya başladığı için başarılı bir dönüşüm gerçekleştirdi. İran ise, devrimle birlikte, etrafta fırsatlar değil, tehditler görmeye başladığı için bir iktisadi duraklama dönemine girdi ve geride kaldı. Şimdi ben İran’ın ideoloji gözlüğünü çıkartarak etrafa baktığı ve etrafta yine fırsatlar görmeye başladığı kanaatindeyim. Ruhani döneminin farkı yavaş yavaş belirmeye başladı. Türkiye ise sanki İran’ın çıkardığı ideoloji gözlüğünü takmış gibi her yerde tehditler görüyor. Türkiye, İran, Mısır ve Kore’de kişi başına milli gelirin ibret verici hikayesi, o gözlüğün milletin refahı açısından iyi olmadığını gösteriyor. Daha ne diyeyim?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar