Boşuna kırılgan olunmuyor

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Geçenlerde G20 grubunda yer alan yükselen piyasa ekonomilerindeki kredi hareketlerine değinmiştim. 2010-2013 dönemi incelendiğinde kredi-milli gelir oranının bir yıl öncesine kıyasla yüksek oranda arttığı beş ülke vardı. Bu dönemdeki ortalama artışın büyüklüğüne göre şunlardı: Çin, Türkiye, Brezilya, Endonezya ve Rusya. Çin ve Rusya cari işlemler fazlası veren ülkeler. Oysa diğer üçü öyle değil. 

Hızlı kredi artışı cari işlemler açığı ikilisi daha tehlikeli bir şey. Zira cari işlemler açığının finansmanı için ülkeye giren dış kaynak (dış borç ya da yabancı sermaye de diyebiliriz) hızlı kredi artışına yol açabiliyor, hızlı kredi artışı ise cari işlemler açığını daha da yükseltebiliyor. Ülkeye gelen dış kaynak daha çok kısa vadeli ise sorun daha da ağırlaşıyor. Zira bu tür sermaye yüksek getiriye geliyor. Büyük gelişmiş ülkelerde faiz hadleri artmaya başlayınca da ya eskisi kadar gelmiyor ya da daha kötüsü gelen geri dönüyor. Böyle olunca da kısa vadeli sermayeye dayanarak yüksek kaldıraçlı işlemlere girişen (özvarlıkların çok üzerinde borçlanma) şirketler zor duruma düşebiliyorlar. 

Geçen yılın mayıs ayında o zamanki ABD Merkez Bankası Başkanı (FED) Bernanke’nin parasal genişlemeye bir süre sonra kademeli olarak son vereceklerini ve bunu faiz artırma sürecinin izleyeceği yönündeki açıklaması, yükselen piyasa ekonomilerinde büyük kargaşaya yol açmıştı. O sırada FED’in bu politikasından olumsuz yönde en çok etkilenecek beş ülke sayılıyordu: Brezilya, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan ve Türkiye. Dikkat ederseniz hızlı kredi genişlemesinin yaşandığı üç ülke bu kırılgan beşli içinde. 

İnsan uluslararası karşılaştırma yaptığında kendi ülkesinin durumunu daha iyi anlıyor. Yukarıda değindiğim gibi, birkaç yıldır hızlı kredi genişlemesinin bir finansal krize yol açabileceği yolunda yorumların yapıldığı Çin bir tarafa bırakıldığında, bu grup içinde en hızlı kredi genişlemesi Türkiye’de. Ama dahası da var ne yazık ki. Hızlı kredi genişlemesinin olduğu ve cari işlemler açığı veren ülkeler içinde en yüksek dış kaynak istilasına (girişine) uğrayan ülke Türkiye. 

Milli gelire oranla net sermaye girişleri tablonun ilk sütununda yer alıyor. Bir de doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) hariç net sermaye girişleri ve portföy girişleri yine milli gelire oranla ikinci ve üçüncü sütunda gösteriliyor. Hangi ölçütü alırsanız alın ‘istilaya’ uğrama konusunda Türkiye’nin eline su dökebilen yok. Dikkat ederseniz Brezilya için pek bir istiladan söz etmek mümkün değil. Gelen dış kaynağın çoğu doğrudan yabancı yatırım. Endonezya’ya gelen sermaye zaten çok fazla değil. Kaldı ki yarıya yakını yine doğrudan yabancı yatırım. Türkiye için öyle değil ama. 

Peki, sonuç ne? Sonuç açık: 1) Olgularla kavga etmenin anlamı yok. Kırılgan bir ülke olarak gösteriliyor olması, Türkiye’ye yapılan bir haksızlık değil. 2) 2014 başında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) tüketici kredisindeki hızlı artışı frenlemek için aldığı kararlar doğru. 3) Büyüme oranımızın bu yıl düşük düzeyde kalacak olmasının ana nedeni Merkez Bankası’nın kararları değil, BDDK’nın kararları. 4) Ama BDDK’nın kararlarını kaldırmak Türkiye’nin riskini artırır. 5) Yine aynı noktaya geldik: Türkiye’nin yeni bir kalkınma hikâyesine ihtiyacı var. 

Bu beş sonucun ilki dışında kalanlarla yazının ne ilgisi var diye sorabilirsiniz elbette. Yazıda bu konular üzerinde durmadım ama sözünü ettiğim kırılganlıkla her dördü de çok yakından ilgili. Gelecek yazılarda anlatırım…

fatih.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018