Rusyanın derdi başka
Geçen hafta Rusya ile yaşanılan krizi Türkiye’nin izlediği dış politika ile ilişkilendirmiştik. Bu hafta krizi Rusya açısından ele almak istiyorum.
Rusya’nın bu krizde sesini çok yükseltti. Ancak bu askerinin kaybı nedeni ile yaşadığı üzüntüden dolayı değil. Yaklaşık on yıl önce batan denizaltıda, maliyeti yüksek olduğu için kurtarma harekâtına girişmeyip, yüzden fazla askerin ölümüne neden olduğu unutulmadı. Büyük devlet olma iddiasında olan Rusya’nın uçağının düşürülmesinde halk tabiri ile karizması çizildi. Göstermelikte olsa hiddetinin nedenlerinden birisi bu duygudan.
Ancak krizi tırmandırmasının altında iki neden bulunmakta:
İlk neden siyasal yapılanma ile ilişiktir. Rusya yönetimi oligarşiktir. Yönetim asker ve sivil bürokratlarla, oligarklara aittir. Bu kesime karşı ülkede hoşnutsuzluk yükselmektedir. Putin ve ekibi oligarşik her yönetimin başvurduğu bir yönteme başvurarak, dış düşman yaratarak bu hoşnutsuzluğunun yönünü değiştirmeyi amaçlıyor. Sürekli düşman olarak gördükleri ABD’ye, son yıllarda Ukrayna’yı, şimdi de Türkiye’yi eklediler.
İkinci neden ise ekonomiktir. Rusya ekonomisi ciddi bir kriz yaşıyor. 1999 yılından bu yana ülkeyi Putin yönetiyor (Medmedev bir dönem başkanlık yaptı. Ancak kukla başkandı, yönetim yine Putin’de idi). Uyguladığı iktisat politikası ekonomide ülkeyi tam bir çıkmaza sürükledi. Sanayi sektöründe üretim ve verimlilik ciddi bir biçimde düşmüş durumda. Yatırımlar ve tüketim özellikle son iki yıldır hızla düşüyor. Bu gelişmelerin etkisi ile ekonomi 2013-2014’te küçüldü. 2015 yılında büyüme pozitife döndü ise de 2016 yılında ekonominin yine küçüleceği, en iyi ihtimalle %0,7 büyüyebileceği tahmin ediliyor.
Tüm bu olumsuz tablonun altında Putin yönetiminin Rusya ekonomisini doğal gaz ve petrol ihracatına dayandırması yatmaktadır. 2008 krizi öncesi petrol fiyatlarının yüksek seyretmesi büyüme oranını yukarı çekerken, krizle beraber petrol fiyatlarının varil başına 50 dolara inmesi, petrol gelirlerini aşağıya çekti. Bu da bütçe açığına neden oldu.
Tüketim ve yatırım harcamalarındaki düşüşe petrol ihracatı gelirlerinin düşmesi de eklenince, devlet kapitalizmine dayanan ekonomide büyüme teklemeye başladı. Yoksul kesime yönelik yapılan sübvansiyonlar ve transfer harcamaları sekteye uğradı. Bu da yoksulluk oranını yükseltti. 2014 yılında %11,2 olan yoksulluk oranı 14,2’ye ulaştı.
Bu süreçte Rus para birimi Ruble’deki aşınmanın (devalüasyon) etkisi ile enflasyon oranı da yükseldi. 2015 yılında %15-16 bandında seyreden enflasyona rağmen, Merkez bankasının politika faiz oranını %11 düzeyinde tutması ülkeden yabancı sermaye çıkışına neden oldu. İzlenen dış politikanın etkisi ile artan belirsizlik bir taraftan enflasyon oranını yukarı çekerken, diğer taraftan da sermaye çıkışını hızlandırdı.
Rusya Petrol Fiyatlarının Yükselmesi İçin Küresel Ölçekte Çatışma Politikası İzliyor
Rusya ekonomisindeki bu tablo yönetimi sıkıştırmakta. Bundan dolayı dış düşman yaratmak dikkatleri ekonomiden uzak tutmak için kullanılıyor. Putin yönetiminin izlediği bir başka bir yolda doğalgaz ve petrol fiyatlarının yükselmesini sağlayacak uluslararası belirsizlikler ve çatışmaları artırmaktır. Önümüzdeki dönemde küresel ekonominin ılımlı bir büyüme trendi izleyeceği düşünülürse, petrol fiyatlarının yükselmesi olanaklı gözükmemekte. Bundan dolayı petrol/doğalgaz fiyatlarının yükselmesi için Rusya, açık/gizli her yola başvurmakta.
Rusya’nın Türkiye ile olan krizi tırmandırmasının en önemli nedeni de buradan kaynaklanıyor. Rusya Türkiye’nin ihraç mallarına sınır getirirken, doğalgaz/petrol satışına devam ediyor. Çünkü bunlardan gelecek gelire ihtiyacı var.
Türkiye Rusya ile çatışmayı uzatmayarak onların bu örtük amaçlarına engel olmalı. Çünkü Rusya bu ekonomik yapısı ile krizi daha üst noktaya taşıyamaz.