Türkçeyi kullanma zorunluluğu
10 Nisan 1926 tarihinde kabul edilerek 22 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve aynı gün yürürlüğe giren çok önemli bir kanun bulunmaktadır. “İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun” adını taşıyan bu kanuna göre, “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dâhilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar.” (md.1).
Bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabare, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir.(md.2)
Yine bu kanuna göre yabancı şirket ve müesseseler yazışma ve işlemlerinde Türkçeden başka bir lisanı dahi ayrıca kullanabilirlerse de asıl olanın Türkçe olduğunu, sorumlu imzaların Türkçe metin üzerine atılması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Bu kurala rağmen imza diğer lisanla yazılmış kısım veya nüshanın altına atılmış olsa dahi Türkçesi muteberdir.
Bu düzenlemelere uymamanın yaptırımı ise kanunun 4. maddesinde, bu kanuna aykırı olarak düzenlenmiş olan işlem ve belgelerin şirket ve müesseseler lehine dikkate alınmaması şeklinde belirlenmiştir. Kanunun 7. maddesi ayrıca bu kanuna aykırı hareket edenlerin yüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılmasını öngörmüştür.
Ayrıca 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” uyarınca şirket ve tüm özel kuruluşların Türk harflerini kullanmaları, Türk Ticaret Kanunu'nda (md.66/1) ve Vergi Usul Kanunu'nda (md.215/1) defterlerin Türkçe tutulması, zorunlu kılınmıştır.
Her ülkenin kendi milli dilini ülkesinde hakim kılmak üzere mevzuat düzenlemeleri yapması ve aykırı davranışlar için çeşitli yaptırımlar öngörmesi doğaldır. Ancak buna rağmen ticari yaşamda bazen kişilere formalite şeklinde sunularak da olsa yabancı dilde sözleşmeler imzalatılabilme veya yabancı sermayeli şirketler sözleşmelerini ve yazışmalarını Türkçe dışında yapabilmektedir. Bu sözleşmeler ise ileride çeşitli sorunlara yol açmaktadır.
Bu sorunların en güzel örneklerine Yargıtay kararlarında rastlamak mümkündür. Bir olayda birisi bir bankaya, bankanın Bahreyn şubesindeki hesaba, %24 faizle 1.661.000 lira yatırır. Parayı yatırırken de kendisine formalite gereği denilerek İngilizce bir metin imzalatılır ve Türkçe tercümesi dahi kendisine verilmez. Bu kişi parayı ve faizini çekmeye gittiğinde kendisine, “hesabın açılışında kendisinin vadeli/spot döviz alım satım işlemleri sözleşmesi imzaladığı, bu sözleşme uyarınca mevduatı ile vade bitiminde döviz alındığını, vade tarihinde döviz kurunun düşük olması sebebiyle doğan zarardan kendisinin sorumlu olduğu ve hesabında 1.530.824 TL bulunduğu” söylenmiştir. Beklediği faiz gelirinin de ötesinde ana paranın da bir kısmından olan kişi doğal olarak banka aleyhine dava açmıştır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.2009/2051 K.2009/5292 sayı ve 4.5.2009 günlü Kararında, “Davalı bankanın Bahreyn şubesine gönderilmek üzere Pendik şubesinden para yatırıldığı, işlem esnasında davacıya İngilizce sözleşme imzalatıldığı, hesaptan para çekilmek istenildiğinde bankanın bu İngilizce sözleşmeye dayandığı, 805 sayılı Kanun'un –yukarıya aktardığımız- 1 ve 4. maddeleri karşısında bankanın Türkçe düzenlenmeyen bu sözleşmelere davacının imzasını taşısa dahi dayanamayacağı, dolayısıyla bankanın davacının emir ve talimatı olmadan mevduatı dövize çevirdiği” gerekçesi ile hesap sahibinin zararının bankaca karşılanmasına karar vermiştir. (Kararın tam metni Legal Mali Hukuk Dergisi'nin Nisan 2010 sayısında yayınlanmıştır)
Yine bir başka olayda Türkiye’deki bir danışmanlık şirketinin, bir AVM ile İngilizce yaptığı “danışmanlık ve hukuki hizmet sözleşmesine” dayanarak hizmet alacağı dolayısıyla AVM yönetimi aleyhine açtığı dava, söz konusu 805 sayılı Kanun'a aykırılığı sebebiyle reddedilmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.5.5.2015 E.2014/9241K.2015/6367 T.5.5.2015). Dava AVM’nin erken fesih sebebiyle açılmış olup, danışmanlık şirketi feshi ihbar süresine ilişkin ücreti ile sözleşme sonuna kadar ödenmesi gereken ücretleri talep etmiştir. Ancak Yargıtay Dairesi daha sonra Karar düzeltme aşamasında bu Kararından dönmüş, 805 sayılı Kanun'a aykırılığın ilkesel olarak doğru olduğunu vurguladıktan sonra hiç olmazsa sözleşmenin fesih tarihine kadar ifa olan kısımlarının tespiti, bu kısma tekabül eden ücretin rayiç bedeli üzerinden belirlenmesi ve alacağın sadece bu kadarlık kısmı için kabul kararı verilmesi gerektiğine işaret etmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E.1.12.2016 E.2015/11036 K.2016/9260 T.1.12.2016) (Karar metni Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi'nin Mart 2017 sayısında yayınlanmıştır)
Bir sözleşmeyi yabancı dilde düzenlemek gereken hallerde, Türkçe metni de oluşturmak ve imza altına almak, taraflar arasında geçerli metin olarak da Türkçe metnin kabul edildiğini sözleşmede vurgulamak zorunludur.