Mezopotamya’nın bereketli toprakları üzerinde
Farklı şehirlerin, yeni mekânların, değişik tatların, son teknolojilerin peşinde koşmaktan mutluluk duyan, bunların insan ömrünü güzelleştirenin ayrıntılar olduğunu düşünenlerle yani hayatta her anlamda lezzet arayanlarla yine beraberiz. İşte bu haftanın konuları… Ayrıntılar mı? İnternette www.dunya.com adresinde “anasayfa”daki “ehlikeyf” sekmesinde.
► Şiir dolu masal dünyası Mardin, konuklarını bekliyor
Hayranı olduğum kentlerden birisidir Mardin. Her vesileyle gitmeye, kalmaya; taşının, doğasının şiirini duymaya, yaşamaya gayret ederim. Aşağıda uzanan uçsuz bucaksız “deniz” gibi ovadaki ufuk çizgisini izlemeye çalışırım. Karadayken ufuk görebileceğiniz ender kentlerden birisidir Mardin.
Savur, Mor Petrus ve Pavlus Kilisesi, Hacı Abdullah Bey Konağı, Kıllıt Köyü, Mor Yuhanna Kilisesi, Kırklar Kilisesi, Su Sarnıçları, Kale, Deyrul Zafaran Manastırı, Bakırcılar Çarşısı, Ulu Cami, Şehidiye Cami, Midyat… Bu satırları yazarken hemen aklıma gelen ve her gittiğimde mutlaka yeniden yeniden ziyaret etmeye çalıştığım yerlerdir. Yine, yeniden Mardin’deydik geçtiğimiz günlerde. Şair Refik Durbaş’ın dizelerindeki gibi “taşın ve inancın şiiri” kenti iki gün için de olsa yeniden yaşadık. Mezopotamya’yı, “verimli hilal” i uzun uzun seyrettik, ovada kurulan sofrada birbirinden güzel lezzetler tattık. Farklı din, dil ve kültürlerin bir arada yaşadığı şehrin huzur ve sükûnetine bir kez daha tanık olduk.
Mardinliler ile sohbet ettik; turizme verdikleri önemi, yaptıkları yatırımları, şehir için olmazsa olmazlığını anlattılar. Gelen turist sayısının son dönemde çok düştüğünden söz ettiler. Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Keldani ve Ezidilerin kardeşçe bir arada yaşadığı, hilalle haçı bir arada görebileceğiniz, ezanla çanı aynı anda duyabileceğiniz kentlerinde ağırlayacakları yeni konukları dört gözle bekliyorlar.
Düşünün, Mardin demek, beş bin yıllık birikim demek… Ve bugün, bu kadim kentte zamanın masalsı izleri arasında dolaşabiliyor, gördüklerinizin kitaplara sığmayacak öykülerini dinleyip bilgi dağarcığınıza efsunlu hikâyeler yükleyebiliyorsunuz. Meselâ kapılarından birisi buğdayın bereketine, diğeri pirincin sabrına, ötekisi tevekküle, diğeri ise cömertliğe açılan 12. yüzyıldan kalma Ulu Cami sizi epey düşündürtmeyecek midir?
Söylediğim gibi, anlatılacak o kadar çok şey var ki… İnternette, ehlikeyf’te devam edeceğiz…
►Mardin, bulgur için el ele vermiş, dünya pazarlarını yokluyor
Mardin Valiliği ve Dicle Kalkınma Ajansı ev sahipliğindeki Mardin yolculuğumuzun önemli odaklarından birisi de bulgur oldu. Coğrafi işaret alma çalışmalarının sürdüğü Mardin bulguru hakkında yapılan çalışmaları yerinde inceleme fırsatı bulduk, dünyaya açılma projelerini dinledik…
Mezopotamya’nın kahverengi toprağı, demir ve mineral bakımından zengin olduğu için başka topraklara kıyasla çok daha kaliteli buğdaylara hayat veriyor. Az yağış alan ovada üretilen buğdaylar tüm besleyici mineralleri kendi içinde saklıyor, böylece besin değerleri diğer topraklarda yetişen buğdaylara göre çok daha yüksek oluyor. Bu buğdaydan üretilen Mardin bulguru ise sağlık için faydalı bir ürün olarak gösteriliyor.
Durum buğdayından yapılan Mardin bulgurunu diğer bulgurlardan ayıran temel özelliklerden birisi, piştiği zaman değişmeyen kehribar sarısı rengi, doğal tat ve aroması.
Bulgur, lif açısından zengin bir ürün. Karbonhidrat oranı buğdaya yakın. Raf ömrü işlenmiş gıdaların en yükseği ve birçok ürüne göre daha uzun. Ayrıca, hazırlanması kolay, kolesterol içermiyor, radyasyon emmiyor, sıcak ve rutubetli ortamlarda stoklanmaya elverişli, içerdiği folik asitten dolayı çocuk ve hamile kadınlar açısından çok önemli bir gıda maddesi, kabızlığı engelliyor, bağırsak kanserini önlüyor, obezite yapmıyor, şeker hastaları için pirince göre daha sağlıklı, B vitaminleri ve demir açısından zengin, ıspanaktan daha fazla demir içeriyor.