Küresel ticaret, ihtiyacı olan itici gücü sonunda buldu
NATALIE BLYTH - HSBC Grubu Dış Ticaret ve Faktoring Başkanı
Büyümeyi destekleyecek bir araç olarak ticaretin serbestleştirilmesini savunanlar için 2017 yılı iyi başlamadı. ABD’nin Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çekilmesi, Pasifik Okyanusu’nu çevreleyen 12 ülke ekonomisine milyarlarca dolar getirme potansiyeli taşıyan serbest ticaret anlaşmasının da sonunu getirmiş oldu. TPP ayrıca iş gücü uygulamaları, çevresel kontroller ve regülasyon şeffaflığı konularında standartların yükseltilmesine yönelik konuları da kapsıyordu..
Ancak TPP’nin ihtimal dışı kalmasından kısa bir süre sonra, işletme, çalışan ve tüketicilerde yeniden iyimserlik yaratan yeni bir anlaşma Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) gündemine girdi. Çad, Ürdün, Umman ve Ruanda’nın 22 Şubat’ta Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması’nı (TFA) onaylamasıyla anlaşmanın tüm WTO üye ülkeleri için yürürlüğe girmesini sağlayan üçte ikilik çoğunluk desteği bulunmuş oldu. Küresel ticaret için gerçekten büyük bir gelişme olan bu ittifak, aynı zamanda WTO tarafından uygulamaya geçirilen ilk çok uluslu ticaret anlaşması olma özelliği taşıyor. TFA sınır ötesi ticaretin daha kolay, güvenli ve düşük maliyetli yapılmasının önünü açarken, küresel ekonomiye kayda değer bir ivme kazandırma potansiyeli taşıyor.
Küresel ticaret, sınırlarda uygulanan gümrük tarifelerinden, istikrarsız regülasyon standartlarına kadar pek çok engelle karşı karşıya kalıyor ve bu durum bazı küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslararası ticaret yapmasının önüne geçiyor. Bu yeni ortaklıkla küresel ticaret daha verimli hale gelecek ve ticaret, satın alan veya satan tüm ölçeklerdeki şirketler için kolaylaşacak.
TFA metninde, pek çok uygulamanın pratik oluşu özellikle dikkat çekiyor. Yeni gümrük kanunları ve regülasyonlar ile ilgili danışma, dokümantasyon gereksinimlerinin en aza indirgenmesi, gümrük prosedürlerinin ayrımcı olmayan bir şekilde yayımlanması, internet yoluyla bilgi edinilmesi ve gümrük ücret ve vergilerinde elektronik ödemelerin kabul edilmesi gibi ticareti kolaylaştırıcı pek çok uygulama yer alıyor.
Dünya Ticaret Örgütü, TFA’nın mal ithalatında harcanan zamanı yaklaşık bir buçuk gün, ihracatta harcanan zamanı ise yaklaşık iki gün kadar azaltabileceğini öngörüyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü de (OECD) kısmen bu zaman tasarruflarından dolayı, TFA’nın sınır ötesi ticaret maliyetini %12,5 ila %17,5 arasında düşürebileceğini tahmin ediyor.
TFA’nın uygulamaya geçirilmesinin hem satan hem de alan taraf için olumlu sonuçlar doğurması bekleniyor. Gereksiz gecikmelerden dolayı oluşan tüketici rantı kaybının ve sınırda oluşan masrafların engellenmesi ticaret işlemindeki her iki tarafın da çıkarına olacaktır. Dolayısıyla WTO’nun anlaşma ile ilgili olarak, küresel ticareti yıllık bazda 1 trilyon dolardan fazla artırabileceği ve küresel GSYİH’i 555 milyar dolar yükseltebileceğine yönelik tahmini şaşırtıcı değil.
Öte yandan istatistiklerin hikâyenin sadece bir kısmını anlattığını gözden kaçırmamak gerekiyor. Özellikle gelişmiş pazarlarda pek çok kişi, ticaretin daha da serbestleşmesinin bazı iş kollarında ve ücretlerde negatif yansımaları olacağından endişe ediyor. Bu pazarlarda şirketlere ve hükümetlere, işini kaybetmiş kişilere eğitim verilmesi veya yeni vasıflar kazandırılması yoluyla sosyal destek sağlanması konusunda büyük bir rol düşüyor.
Ancak ticaret, başka değişim faktörlerinden ötürü de sıklıkla haksız şekilde suçlanıyor. Aslında ticaret iş gücü piyasası için ekonomik fayda sağlayabilir. Araştırmalara göre; uluslararası ticaret yapan şirketler yapmayanlara göre daha üretken olurken, çalışanlarına daha yüksek ücret ödüyor ve daha iyi çalışma şartları sunuyor.
Ekonomiye zarar vermek bir yana dursun, üretim için ithal edilen girdiler yerli şirketlerin daha rekabetçi olmalarına ve istihdam yaratmalarına yardımcı olabilir. İthal edilen ürünler rekabeti tetikleyeceğinden tüketiciler de daha az parayla daha kaliteli ürünlere ulaşabilir.
Ekonomik bakımdan; TFA’nın çoğunluk tarafından onaylanması çok uluslu ticaret anlaşmalarının hala zayıf küresel büyüme karşısında çözümün bir parçası olabileceğini gösteriyor ve bu hedefle oluşturulan çok sayıda inisiyatif bulunuyor.
Örneğin; WTO üyelerinden oluşan geniş bir grup yakın zamanda çeşitli elektronik ürünler için birbirlerinin şirketine gümrükten muaf erişim sağlama kararı aldı. Başka bir grup ise uzun bir listeden oluşan ekolojik ürünleri için gümrük tarifelerinin kaldırılmasını sağlayacak bir anlaşmaya varmaya çalışıyor.
Bu gibi inisiyatifler WTO’da gerçekleştirilen küresel görüşmelerle sınırlı da değil. Onaltı Asya ülkesi, ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ adı altında bir anlaşma için müzakereleri sürdürüyor. Bu anlaşma TPP kadar büyük ölçekli olmasa da yine de Asya içi ticaret ve büyümenin katalizörü haline gelebilir.
Dolayısıyla ticaretin serbestleştirilmesine giden yol engebeli olmaya devam edecek olsa da pek çok kişinin bu yolda yürümeye istekli olduğunu görüyoruz. Serbest ve kural temelli ticaretin küresel refahı yükselttiğine inananların, Çad Cumhuriyeti, Ürdün, Umman ve Ruanda’nın TFA için attıkları imzayı kutlamak için güçlü nedenleri bulunuyor.