Erken bir uyarı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Geçen haftanın son günü öğleden sonra Türk Lirası üzerinde giderek artan bir baskı görülmeye başladı. Salı akşamı 5.45’lere kadar çıkan dolar kuru, bu yazıyı yazdığım sıralarda 5.35’in altına doğru gevşemiş gözüküyor. Kuşkusuz ki, son 4 iş gününde TL’nin oynaklığında kayda değer bir artış söz konusu.

Öte yandan son dönemde kredi temerrüt takası (CDS) oranlarındaki gidişat da dikkat çekiciydi. Şöyle ki, dolar kurunun 7’lere tırmandığı günlerde 500 baz puanın üzerine çıkan CDS oranlarının kurdaki sakinleşmeyle birlikte Kasım’ın ilk haftasında 350 baz puana kadar gerilediğini gözlemliyoruz. Ancak sonrasında gerek sepet kurdaki gevşeme, gerekse de genel olarak pozitif olarak değerlendirilebilecek haber akımlarına rağmen CDS’lerin yeniden bir yükselme trendi içine girdiği de ortadaydı. Nitekim, dün itibariyle CDS oranları 400 baz puanın üzerini gördü. Diğer piyasa oranlarının aksine bu oranın gidişatına Türkiye parasal otoritelerinin müdahale etme imkanının olmadığını belirtelim. Bu oranın yüksek seyri bir anlamda yabancı yatırımcıların hâlâ Türkiye piyasasını oldukça riskli bulduklarının bir ifadesi.

Açıkçası, kurlardaki bu hareketlilik sonrası bazı yorumcuların “Kasım enflasyonu negatif gelince Merkez Bankası ilk toplantıda faiz indirmeye kalkar, bu durum da döviz dengesini bozacağı için, öncesinde TL’ye satış geldi” savlarını gerçekçi bulmuyorum. Bizzat MB en azından 2019’un 3. ay sonuna kadar enflasyonun yüzde 20’lerde seyredeceğini ve bu süreçte sıkı para politikasını koruyacağını belirtmişti. Ayrıca dövizdeki bu son hareketlilik enflasyonun açıklanmasından çok önce başladı. Haydi, diyelim MB böyle bir maceraya atılmaya karar verdi; bizatihi kurlarda görülen bu yükseliş bu olasılığı başlamadan öldürmüş durumda. Bu noktada bir kesim de “işte, faiz lobisi MB’nin faiz indirimini engelliyor” demekte. Bu da saçma çünkü MB indirse indirse, maksimum 25-50 baz puan indirecekti. Bu seviyede bir azaltmanın piyasa faizlerine etkisinin çok cüzi olacağı da ortada. (Hatta, şu aşamada fiili etkinin piyasa faizlerini artırmak şeklinde olacağını iddia etmek yanlış olmaz!)

Bence, bu son hareketlilikte “carry trade” olarak adlandırılan sıcak para yatırımlarına bakmakta fayda var. Hiç şüphesiz ki MB’nın 14 Eylül’deki faiz artırımı ve 12 Ekim’de de Rahip Brunson’ın serbest kalışı TL’yi “trade” açısından cazip bir konuma getirmişti. Nitekim, 13 Ekim – 23 Kasım arasında 4 milyar dolar kadar bir sıcak para girişi oldu. Aynı dönemde, kur da 5.80’lerden 5.20’lerin altına kadar geriledi. Bir de aylık yüzde 2 kadar bir TL getirisini de hesaba kattığımızda bu sıcak paracılar için çok iyi bir kâr demekti. Sene sonu yaklaşırken, hesaplarını kapatma ve ikramiyelerini alma telaşında olan trader’ların biraz erkenden pozisyonlarını kapatmaya çalışması kurlardaki hareketliliği de beraberinde getirdi. (Paralel bir hareketi tahvil faizlerinde görmedik çünkü verilerin de teyit ettiği gibi bu dönemde bu enstrümanlara yoğun bir giriş olmamıştı zaten.) Pozisyonların kapatılmasındaki bir diğer sebep de gelişmekte olan piyasalara ve de özellikle Türkiye’ye yönelik olan pozitif veri akımının da sonuna gelinmiş olması. Bugünden sonra petrol fiyatlarında düşüş, normalleşen ABD ilişkilerinde daha da fazla yakınlaşma (özellikle S-400 ve Suriye bağlamında) veya manşet enflasyonda Kasım benzeri bir gerileme beklenmiyor. Aksine seçim sathı mailine girildikçe, başka riskler belirginleşebilir.

Sonuçta, şahsen bu son hareketliliğin ağırlıklı olarak sıcak para eksenli olduğunu düşünüyorum. Ancak, bu aynı zamanda ekonomiyi toparlama konusunda işin ciddiyetini hatırlatması bakımından önemli bir erken uyarı oldu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019