Gene bir enflasyon raporu, gene artan enflasyon tahminleri

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Dün Merkez Bankası bu senenin 4. ve son Enflasyon Raporu’nu yayınladı. Beklendiği gibi 3 ay önceki rapora göre enflasyon tahminlerinde yukarı yönlü bir revizyon söz konusu. Geçen raporda orta noktası %6.9 olan 2015 enflasyon tahmini bu raporda %7.5’e yükseltilmiş bulunuyor. Ancak fiili gerçekleşmenin bu orta noktanın üzerinde olacağı da şimdiden kesinleşmiş gibi. Zaten Sn. Başçı da sunumunda, baz etkisi nedeniyle Ekim ayında enflasyonda bir miktar düşüş görüldükten sonra senenin kalan aylarında yükselme olacağını ifade etti. Aynı zamanda, son dönemde kurlarda görülen artışın da enflasyon üzerinde gecikmeli etkilerinin devam edeceğini ve bu nedenle 2016 yılı enflasyon tahminini de yüzde 6.5’e yükseltmek zorunda kaldıklarını ifade etti. 

MB’nın kur artışının etkilerinin bugünden sene sonuna kadar devam edeceği ve aynı dönemde az da olsa çıktı açığının azalacağı şeklindeki öngörülerini birleştirdiğimizde, 2015 sene sonu enflasyonunun yüzde 8.5’in altında gerçekleşmesi imkansız gibi. Özellikle 2011 yılından beri hedefl e gerçekleşme arasındaki makas iyice açılmış durumda. Görünen o ki, bu sene de farklı olmayacak. Geçen hafta da yazmıştım. Her sene bir mazaret buluyoruz: Gıda fiyatları, enerji ve emtia fiyatları, kamu zamları, ekonomide fazla ısınma, kurlardaki artış vs. Bu seneki mazaretler ise gıda fiyatları ve kur artışları. 

Yüksek seyreden enflasyon reel efektif kur endeksinin arzu edilen ölçüde azalmasını ve ihracatta daha rekabetçi olmamızı da engelleyen bir unsur. Eğer kurlar sene sonuna kadar bugünkü seviyelerinde kalırsa, 2014 yılına göre ortalama devaluasyon yüzde 12.9 olarak gerçekleşecek. 

2015’de enflasyonun yüzde 8.5 olacağını tahmin edersek, reel efektif döviz kurunda yüzde 4’ün altında bir azalış söz konusu olacak. Bu rekabetçiliğimizi artırabilecek oranda bir azalma değil. Kur artışları ile birlikte ekonomideki belirsizlikler ve faiz oranları artıyor, güven endeksleri düşüyor, bunların sonucunda büyüme de zayıf kalmaya devam ediyor, ama biz günün sonunda kur artışının bize sağlayabileceği tek avantajdan da yeteri kadar yararlanamamış oluyoruz. 

Büyüme konusunda MB her zaman olduğu gibi biraz fazla iyimser. 2016’nın 2. çeyreğinde çıktı açığının hızla kapanacağını öngörüyor. Ancak, ne kredi artış hızları, ne de küresel dinamikler böyle bir gelişmeye işaret etmekte. Enflasyon Raporu’nda yıllık kredi artış hızının yüzde 15.4’e, bundan daha da önemlisi 3. çeyrekteki artış hızının ise yüzde 6.6’ya gerilemiş olduğu belirtiliyor. Yakın zamanda kredi artış hızlarının bu kadar düşük seviyelere gerilediği dönem 2012 yılının 2. yarısıydı. Bu dönemde büyüme hızımız da yüzde 1.5’in altına gerilemişti! 

Kredi büyümesindeki yavaşlama dış finansman imkanlarının azalması ve faizlerde meydana gelen artış ile tüketici güveninde meydana gelen azalmanın doğal bir sonucu. Ancak Türkiye’nin cari açığının büyümeyle doğru orantılı olduğu ve bugünkü global konjonktürde yüksek cari açığın Türkiye’nin kırılganlığını artırdığı için kredilerde ve dolayısıyla büyümede bir yavaşlamanın tercih nedeni olduğu iddia edilebilir. Nitekim, MB da son Enflasyon Raporu’na krediler-cari açık ilişkisini inceleyen iki çalışma eklemiş. 

Bu çalışmalar tüketici kredilerinin ve özelde de konut kredilerinin milli tasarruf oranını azalttığı (ve dolayısıyla da cari açığı artırdığı) iddialarını ispatlamaya yönelik. Açıkçası, konut kredilerinin (özellikle Türkiye gibi konut kredilerinin milli gelire oranının düşük olduğu ekonomilerde) tasarruf oranını azalttığı iddiası iktisaden çok mantıklı değil doğrusu. (Öte yandan, aynı çalışmada ticari kredilerdeki artışın ise tasarruf oranını artırdığı gibi bir sonuç da var.) 

Ayrıca, bu sene özellikle Mayıs ayından itibaren tüketici kredilerinin artış hızında belirgin bir yavaşlama olmasına rağmen, enerji ve altın hariç cari işlemler dengesinde artış değil, azalış söz konusu. 

Türkiye’nin kronik cari açık problemini çözmenin yolu kredi artış hızını düşürmek değil. Bu sadece büyüme oranımızı düşürür. Sorunun çözümü reel sektör yatırımlarını artırmaktan, TL’yi daha rekabetçi hale getirmekten ve ihracat portföyümüzü katma değeri yüksek ürünlere taşımaktan geçiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019