Enerji savaşı kolay paraya yeşil ışık yakıyor
Ağustos ayı yoğun geçti. Bu hareketlilik bugünkü PPK toplantısıyla bitiyor. Yeni Başbakan belli oldu. Belirsizlik ortadan kalktı. Yabancı yatırımcıların çok istediği Babacan, yeni kabinede kuvvetle muhtemel yer alacak. Jackson Hole toplantısından küresel piyasaları motive edecek mesajlar çıktı. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi ve Japonya Merkez Bankası Başkanı Kuroda para politikası tarafında yeni adımların atılabileceğini söyledi. Draghi’nin maliye politikası tarafına vurgu yapması da önemlidir.
Geçen hafta farklı şeyler konuşuluyordu. TCMB’nin faizi indirmesinin, Türk piyasalarındaki gerginliği artıracağı düşünülüyordu. Hava değişti. Merkez bugün politika faizini 25 baz puan indirse de pek yadırganmaz. Siyaset tarafı sakinleşti. Erdoğan-Gül arasındaki olası bir AKP Genel Başkanlığı gerilimi başlamadan bitti. Babacan’ın görevine devam etme olasılığının oldukça artmış olması da olumlu havayı destekliyor. Başçı biraz rahatlamıştır. Son dönemde yaşananlar, Merkez Bankası’nın kontrolü dışındaki gelişmeler, Başkan’ın moralini bozmuştu. Nisan 2016’ya kadar zamanı var. Enflasyonla mücadeleye kaldığı yerden devam edebilir.
İki hafta önce yazdığım yazıda, ‘‘Karamsarlığa gerek yok. Türkiye’nin önünde fırsatlar var. Likidite bolluğu devam edecek.’’ İfadelerini kullanmıştım. AMB’nin repo operasyonu eylülde başlayacak. Koşullara göre, 2015’te bir tahvil alım programı açıklanabilir. Euro bölgesinde maliye politikasının devreye girmesi (kemerlerin gevşetilmesi), Türkiye için iyi haber olur. Teşviklerin başlaması, kamu harcamalarının artması, vergi oranlarının indirilmesi gibi genişlemeci maliye politikaları unutuldu. Yeni teşvik paketleri Japonya’da da görülebilir. Maliye politikaları, 2014’te kötü performans gösteren emtiaların toparlanmasına da yardımcı olabilir. Gerçi maliye politikasının bir araç olarak kullanılması 2015’te gündeme gelebilir. Politika yapıcıların ilk tercihi her zaman para politikası oluyor. Tabii agresif para politikasının da sınırları var. Japonya en güzel örnek olarak karşımızda duruyor.
Kaya gazı savaşı büyüyor
İyimser senaryoların yakın zamanda değişmesine yol açacak gelişme Rusya-Ukrayna gerginliğidir. Rus tanklarının Ukrayna’ya girdiği haberleri tedirginlik yaratıyor. Bu güç savaşında, AB ve NATO’nun (perde arkasında ABD) saldırgan taraf olduğunu düşünüyoruz. Ukrayna ve Doğu Bloku yüzyıllarca Rusya’ya ait oldu. AB ve NATO, Rusya’nın çok uzun süre kontrol ettiği bölgelerde genişlemeye çalıştılar. Putin’i kışkırttılar. Rusya’nın ekonomik çıkarlarını korumak istemesi doğaldır. Başka bir açıdan bakılırsa; Doğu Ukrayna’da zengin kaya gazı yatakları var. Hani ABD’nin son 15 yılda büyük yatırım yaptığı, doğal gaza alternatif olacağı düşünülen enerji kaynağı. Kaya gazının, Rusya gibi geleneksel gaz ihracatçılarının pazar paylarında azalmaya yol açabileceği düşünülüyor. Doğu Ukrayna’daki kaynaklar, nüfusun yüzde 75’inin Rus kökenli olduğu bölgede bulunuyor. Ek olarak, Ukrayna hükümetinin kaya gazı çıkarma yetkisi verdiği şirketin Yönetim Kurulu’nda, ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın oğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin varlıklı eşinin baş danışmanı da bulunuyor. Batı medyası, Rusya’yı provoke eden taraf gibi gösteriyor. Ancak kazın ayağı öyle değil. Malezya uçağının teslim edilen kara kutusundan henüz bir haber yok. Uçağın düşürüldüğü sırada, Putin’in özel uçağının da yakında olduğu biliniyor. Putin zinhar geri adım atmaz. Karşılıklı yaptırımların sertleşmesi beklenebilir.
Finansal piyasaların gelişmeleri kanıksadığı görülüyor. Ekonomik etkiler farklı olabilir. Ekonomik yaptırımlar önce Rus ekonomisini, sonra Avrupa ekonomisini vurur. Dünya ticaretinde yavaşlamaya yol açar. Rusya’nın yeni bir finansal krize girme olasılığı da göz ardı edilmemelidir. Ülke, dış borçlarını ödeyememe durumuna da girebilir. Rusya-Ukrayna krizine, ‘‘Altın ve petrol fiyatlarına bugün ne oldu’’ gözlüğüyle bakmak yanıltıcıdır. Oyun büyüktür. Krizin faturası global ekonomiye çıkar. Avrupa ve Japonya merkez bankalarının, hatta Fed’in politikalarını etkileyebilecek gelişmeler yaşanabilir.