Durmuş Yılmaz dünkü sohbetimizde neler söyledi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Merkez Bankası eski başkanı Durmuş Yılmaz’ı çok sert bir şekilde eleştirince kendisiyle bir sohbet yapma gereğini duydum. Döneminde Anadolu’da bir çok ilde “Para Politikası” konferanslarına birlikte katıldığım Yılmaz’a sorduğum sorular ve aldığım yanıtlar şöyle:
-Cumhurbaşkanı Erdoğan dün sizi eleştirerek ‘Durmuş Bey kendi işine baksın’ dedi. Bir şey söylemek ister misiniz?
-Kendi işime bakıyorum. En iyi bildiğim konuda konuşuyorum.
-Cumhurbaşkanı’na soru yönelten muhabir, ‘Durmuş Yılmaz’ın düşük faiz ile büyüme arasında bir bağ yok demesine ne diyeceksiniz?’ demiş. Böyle bir şey söylediniz mi?
-Nasıl olur, büyüme ile düşük faiz arasında önemli bir bağ var. BBC Türkçe Servisi’ne verdiğim demeçte ‘sürdürülebilir büyüme için düşük faiz tek başına yeterli olmamaktadır, merkez bankalarının gücü kuvveti biraz fazla abartılıyor. Elindeki aygıt belli: Kısa vadeli faiz ve makro ihtiyati tedbirler dışında bir şey yok. Merkez bankaları kısa vadeli faiz politikaları ile ülkenin verimliliğini artıracak eğitim reformunu gerçekleştiremez’ dedim. Bunda da ısrarlıyım.
-Peki sizin öneriniz neyi içeriyordu?
-Ben, yüksek verimlilik ve işgücünü sağlayacak eğitim sistemini önemsiyorum. Bilgi ve beceriye dayalı rekabet yeteneğini artırmayı, emek ve ürün piyasalarındaki olumsuzlukları ortadan kaldırıp, yüksek katma değer zincirini oluşturacak, sadece ihracatı değil, ithalatı da masaya yatıracak, ithalata bağımlılığı azaltacak yerli üretimin nasıl sağlanacağını; sağlıklı işleyen hukuk düzenini, güçlü kurumları öngören yapısal reformları en azından düşük faiz oranları kadar büyümenin ana girdileri içinde gördüğümü söylüyorum. Reform yapmak zor iş, zahmetli iş. Merkez Bankası’na yerli yersiz eleştiri yapmak yerine, herkes kendi işini en iyi yaparsa ülkeye daha fazla katkımız olur.
-Cumhurbaşkanı sizi eleştirirken, dünyada olup bitenleri anlamamakla itham etti. Bakar körlük ithamıyla, ‘bu ülkeler faiz oranlarını indirdikleri için enflasyonlarını düşürdüler’ dedi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
-Bugün dünyanın enflasyonla ilgili bir sorunu yok. Özellikle gelişmiş ülkelerde çok düşük, hatta eksiler görüldü. Enflasyon birçok ülkede sorun değil, ama bizde hala sorun. Çok övündüğümüz paramızdan altı sıfır attığımız 2005 yılından bu yana kümulatif enflasyon yüzde 65 seviyesinde. 2005’teki 100 liranın bugünkü satın alma gücü 35 lira. Her neyse, küresel krizin patlak verdiği 2007 Ağustos ayında gelişmiş ülkelerde enflasyon sorunu yoktu, fiyat istikrarı olarak kabul edilen yüzde 2 civarındaydı. Dolayısıyla krizle birlikte ortaya çıkan daralma ve artan işsizliğe tepki olarak GÜ’de faiz oranı hızla aşağıya çekildi. Bugün sıfıra yakın. Buradan şu sonuç çıkarılıyor: ‘Görmüyor musunuz bu ülkeler faiz oranlarını düşürdüler ve enflasyon düştü. Dolayısızla bu da ispat ediyor ki, FAİZ ENFLASYONUN SEBEBİDİR SONUCU DEĞİLDİR. Türkiye de enflasyonu düşürmek için başkalarının yaptığı gibi faiz oranları düşürülmelidir. Böylece hem enflasyonumuz düşecek, hem büyüme sağlanacaktır.’ Keşke böyle olsa, ama değl. GÜ’de faizin aşağıya çekilmesi enflasyonu düşürmek için değil, krizle gelen ekonomik daralmayı durdurmak ve büyümeyi tekrar harekete geçirmek içindi. Ama geçen sürede ABD’de 2014 yılı hariç ekonomi bir türlü büyümedi. Bu neredeyse bedava para verilmesine rağmen olmadı. Çünkü ekonomik büyüme için düşük faiz gerekli şarttır ama yeterli şart değildir. Draghi ‘Ben elimden geleni yaptım sorumluluk artık siyasilerde’ diyor. Zira yukarıda da belirttiğim üzere, sorun yapısal ve bu sorun para politikası etrafında dolanmakla olmuyor. Yapısal reformları yapmak zor iş. Ama Avrupa’da siyasetçiler kolay yolu seçip merkez bankalarını suçlamıyorlar. Düşük faiz, bol paraya rağmen Japonya büyüyemiyor. Çünkü sorun yapısal. Benim düşüncelerim bilgim dahilinde bunlar...