Brüksel Zirvesi her bakımdan önemli
Başbakan Sn. Davutoğlu’nun katılımıyla dün gerçekleşen “Brüksel Zirvesi” bizim için çok önemlidir.
AB ülkelerinin sığınmacıların Türkiye üzerinden ülkelerine girişini engellemek arayışında düzenledikleri toplantı, Türkiye ile AB arasında “donmuş” durumda olan ilişkilerin “canlanması”na imkan verecektir.
Gerçekçi olalım. AB ilişkilerinde karşılıklı güven kayboldu. Şimdi bir bakıma "normale" dönüş arayışı var.. Sığınmacı krizi sayesinde AB bizi "hatırladı. " Nedeni ne olursa olsun bundan yararlanmak gerekir.
Bu yazıyı toplantı sonuçları belli olmadan yazıyorum. Toplantı öncesi yapılan açıklamalara göre.
Sığınmacıların Türkiye üzerinden AB ülkelerine akımı önlenecek. Bunun için; (1) Türkiye’nin geri Kabul Anlaşmasının yürürlük tarihini 2016’ya çekmesi isteniliyor. (2) Türkiye’de oluşturulacak özel kamplar sayesinde sığınmacıların Türkiye dışına kolaylıkla çıkmalarının engellenmesi bekleniyor.
AB ülkeleri bu isteklerinin gerçekleşebilmesi için ise Türkiye’ye 3 ödün vermeyi teklif ediyor: (1) Kesilen AB katılım müzakerelerine başlanılacak. (2) Türklere vize muafiyeti tanınacak. (3) Sığınmacı kampları için Türkiye’ye 3 milyar euroya kadar bir destek sağlanacak.
AB ülkelerine Türkiye üzerinden izinsiz girenlerin Türkiye’ye iadelerini hedef alan “Geri Kabul Anlaşması” Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da imzalandı. TBMM Genel Kurulu’nda 25.06.2014 tarihinde kabul edildi. Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bu anlaşmaya göre:
- AB ülkelerine girme ve oturma hakkı olmayan TC vatandaşları, herhangi bir işleme gerek olmadan Türkiye’ye iade edilecekler.
- Vize ve oturma izni olmadan Türkiye üzerinden AB ülkelerine giriş yapacak Üçüncü Dünya Ülkesi vatandaşları ile vatansızlar, herhangi bir işleme tabi olmadan Türkiye’ye iade edilecekler.
Anlaşmaya göre, TC vatandaşları için geri kabul yükümlüğümüz hemen yürürlüğe girdi. Ancak Üçüncü Dünya Ülkesi vatandaşları ve vatansızlar için anlaşma 3 yıl sonra yürürlüğe girecek.
Bu anlaşma Suriyeli sığınmacıların Türkiye üzerinden AB ülkelerine giriş yapmaya başlamadan imzalanmıştı. Suriyeli sığınmacılar akını karşısında, bizden istenen bu 3 yıllık geçiş süresinden vazgeçilmesi. Türkiye üzerinden AB ülkelerine giriş yapanların tamamının hiçbir işleme tabi olmadan Türkiye’ye gönderilmeye hemen başlanması.
Türkiye’nin AB ülkelerinin bekleyişlerine “evet” demesi karşılığı, 2006 yılından bu yana kesilen AB katılım müzakerelerinde 35 başlıktan birinin daha müzakereye açılması söz konusu.
AB müktesebatı “Katılım Müzakereleri Fasılları” kapsamında 35 başlık altında toplanıyor. Her bir başlığın (faslın) müzakereye açılması, müzakereden sonra (buna tarama deniliyor), AB organlarının kararıyla (faslın-başlığın-tartışılan konunun) kapatılması gerekiyor.
İlk tarama toplantısı 20 Ekim 2005’te “Bilim ve Araştırma” faslı için, son tarama toplantısı da 13 Ekim 2006’da “Yargı ve Temel Haklar” faslı için yapıldı.
Bu güne kadar toplam 14 fasıl müzakerelere açıldı. Sadece bir başlık “kapatılabildi”.
Rum yönetimi, “ilişkilerin normalleşmesi” şartına bağlı olarak 8 Aralık 2009 tarihinde tek taraflı olarak 6 faslı bloke etti.
Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde Fransız hükümeti 5 faslın açılışını “üyelikle doğrudan bağlantılı” olduğu gerekçesiyle veto etti. Daha sonra veto edilen başlık sayısını 4’e indirdi.
Fransa, Sarkozy döneminde 17. Fasıl (Ekonomi ve Parasal Politikalarda Uyum Müzakereleri) üzerine konulan “veto”yu kaldırdı.
Yılbaşından bu yana 17.Fasıl (Ekonomi ve Parasal Politikalar) üzerindeki müzakerelerin başlatılması için hazırlık yapılıyor.
Komisyon, diğerleri için ise onların hazır hale getirilmesi için çalışacağını belirtti ve bu konuda çalışmalara başladı.
Kıbrıs konusunda bir çözüm olursa diğer fasıllar da müzakereye açılabilecek. Komisyon bu zamanı iyi kullanmayı amaçladığını ve siyasi engeller kalktığında hemen hareket edilmesini, bu dönemi bu şekilde değerlendirmeyi öngördüğünü belirtiyor.
AB ile kesilen ilişkilerin nasıl olursa olsun tekrar başlaması Türkiye’nin her bakımdan yararınadır.
HASAN PULUR’u kaybettik
Hasan Pulur, 40 yıllık dostumuz, arkadaşımızdı. Sevilen, okunan yazarların başında geliyordu. Hastalığı süresince başından ayrılmayan oğlu Bülent Pulur başta olmak üzere ailesine, dostlarına baş sağlığı dilerim.