Bireysel başvuru kararlarının vergi yargısındaki etkileri
Hatırlanacağı üzere İş Bankası, kendi Munzam Sandığı için üyelerinden yaptığı kesintilerin ücret sayılması ve bu kesintileri ücret matrahından indirmesi dolayısıyla çok sayılı cezalı tarhiyata muhatap olmuş, vergi yargısından sonuç elde edemeyince Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru da bulunmuştu.
Neticede Anayasa Mahkemesi söz konusu 2014/6192 sayılı bu bireysel başvuruyu kabul ederek, 12.11.2014 tarihinde, mülkiyet hakkına vergi yoluyla yapılan müdahalenin meşruiyetinin sorgulanabilmesi için kanun tarafından öngörülmüş olma ölçütünün alt ölçütleri olan “ulaşılabilirlik” ve “öngörülebilirlik” ölçütlerinin sağlanıp sağlanmadığının, bir başka deyişle hukuki güvenliğin sağlanıp sağlanmadığının tespitini yaparak, bankanın mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, banka tarafından ödeme yapıldığından yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığına, ödenen tutarların tazminat olarak ödenmesine 12.11.2014 tarihinde karar vermiştir. (Karar 21.2.2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır).
Bu yazımda, söz konusu kararın tartışmasından ziyade, bankanın bu konuda pek çok davası olduğuna göre, bu kararlardan sonra neler olduğunu irdeleyeceğim. Banka, karar düzeltme aşamasındaki bir davasında bireysel başvuru kararını sunarak temyiz talebi üzerine verilmiş kararın düzeltilmesini istemiştir. Karar düzeltme talebini inceleyen Danıştay 4. Dairesi “Anayasa Mahkemesi'nce bireysel başvuru üzerine mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelendiği, idari yargı merciince ise, İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca idari eylem veya işlemlerden dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar üzerine davaya konu işlem veya eylemin hukuka uygun olup olmadığının incelendiği, dolayısıyla uyuşmazlık konusu vergisel işlemin hukuka uygun olup olmadığının incelendiği”, “aynı kararda; ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığına da karar verildiği”, “Anayasa'nın 73/3. maddesinde yer alan verginin kanuniliği ilkesi gereği kanuni düzende sağlanması gereken öngörülebilirliğin sağlanmadığı sonucuna varıldığı”, “düzeltilmesi istenen Danıştay daire kararının bu kapsamda yeniden değerlendirilerek Anayasa Mahkemesi'nin kararı çerçevesinde yorumlanarak yeniden bir karar verilmesini gerektiren bir hukuki durum oluşturmadığı”, “inceleme tarihi itibarıyla olayda Kanuni bir belirsizlik bulunmayıp maddi olayın tanımlanmasında belirsizlik olduğu” gerekçeleriyle talebi –oy çokluğuyla- reddetmiştir. Yani 4. Daire, E. 2014/3670 K. 2015/678 sayı ve 4.3.2015 tarihli Kararı ile –oy çokluğu ile- Anayasa Mahkemesi kararının farklı ölçütlere dayanması dolayısıyla bozma sebebi olamayacağına karar vermiştir.
Buna karşılık, bankanın aynı konudaki bir başka davadaki temyiz başvurusunda Danıştay 3. Dairesi, “anayasal ve yasal düzenlemelerde; bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi'nce hak ihlalinin bulunduğu belirtilerek yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi durumunda bu karara uyulması zorunlu olmakla birlikte, diğer davalarda ihlal kararına uyulmasını zorunlu kılan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden birinin ihlal edildiğini tespit eden hak ihlali kararlarının tarafları, konusu ve sebepleri aynı olan diğer davalarda göz önünde bulundurulmaması Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralını da içeren ve Anayasa'nın 2'nci maddesinde yer verilen hukuk devleti ilkesi ile evrensel hukuk kurallarına aykırılık teşkil edecektir. Bu durumda, davacı bankanın başka bir şubesi adına aynı hukuki sebebe dayanan tarhiyatın yargı kararıyla aleyhine kesinleşmesinden sonra yaptığı bireysel başvuru sonucu, Anayasa Mahkemesi'nin sözü edilen kararıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi karşısında, dava konusu vergilendirme dönemi itibarıyla davanın reddi yolundaki vergi mahkemesi kararının bozulması gerek”tiğine –oy çokluğu- ile karar vermiştir. Yani 3. Daire, Anayasa Mahkemesi kararının bozma sebebi olması gerektiğine karar vermiştir.( E. 2015/31 K. 2015/4299 T. T. 5.6.2015)
Her iki karar da oy çokluğu ile verilmiştir. Yani sadece daireler arasında değil, içerisinde de farklı görüşler söz konusudur. (Bunu eleştiriyorum sanmayın, hukuku geliştiren bu farklı görüşlerin ortaya çıkmasıdır.)
Anayasa Mahkemesi'nin temel hukuk normlarının düzenlendiği Anayasa karşısında hak ihlali kararı verdikten, sırf kanuna uygun denilerek vergilendirme yapılması, vergi hukukunda adalet duygusunu zedeler. Verginin yasallığı ilkesi, sadece yasaya uygun olduğu gerekçesi ile anayasal haklar ihlal edilerek vergilendirmeye cevaz veren bir ilke değildir.
1961 Anayasası'nda Anayasa Mahkemesi'ne, normu Anayasa'ya uygun bulmasına karşılık belli bir davada uygulanmasının Anayasa'ya aykırı sonuç vereceğine ve uygulanamayacağına karar verme yetkisi de bu gibi durumlar için tanınmıştı. Ancak Mahkemenin bu yetkisi 1982 Anayasası ile kaldırılmıştır. Şimdi bu boşluğu bireysel başvuru müessesesi gidermeye çalışmaktadır.
Buradaki sorun son derece önemlidir. Bireysel başvuru kararlarının, aynı tarafların aynı konudaki diğer davalara etkisinin ya İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda konu düzenlenmek ya da Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı ile bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Aksi halde Danıştay dairelerinin temyiz başvurularını inceleme alanlarına (illere ve vergi konularına) göre farklı adaletler ortaya çıkacaktır. Bu da mükellefler nezdinde adalet duygusunu zedeleyecektir.
-----------------
NOT : Bu yazımda anılan Kararlara, www.bumindogrusoz.com adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca soranlar için, Vergi Kanunları tasarılarına da aynen adresten ulaşabilirsiniz.