Ankara’da neden bir 3D Printer müzesi kuramıyoruz?

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

 

Çin, bu yılın başında, Beijing’de, üç boyutlu yazıcı (3D Printer) müzesi açtı. Müzede yıllardan beri Çin şirketleri tarafından kullanılan değişik model üç boyutlu yazıcılar bir araya toplandı. İsteyen ziyaretçiler, kendi küçük heykellerini de bu müzede yapabiliyorlar. Bir tarayıcının içinden geçiyorsunuz, ebatlarınız en ince ayrıntısına kadar bir bilgisayar programında toplanıyor. Sonra üç boyutlu çıktınızı bir küçük heykel olarak alıyorsunuz. Çin’de faaliyet gösteren Amerikan şirketleri yıllardır her düzeyde ve her boyutta üç boyutlu yazıcı kullanıyorlar. Kocamanları da var, masa üstü olanları da. Üretim için kullanılanları da var, prototipi bilgisayardan gelen tasarıma dayalı olarak üretmek için kullanılanları da. CNC tezgahlarının yerini alanları da var, onlarla birlikte çalışanları da. Ben bir başka ülkeden böyle bir müze açıldığına dair haber duymadım. Çin nasıl oluyor da, daha yeni gelişmekte olan bir teknoloji hakkında, böyle bir müzeyi kendi başkentinde açabiliyor. Mesela neden benzer bir müzeyi biz Ankara’da açamıyoruz.  Gayet basit bir nedenle? Çünkü Çin’de çok sayıda üç boyutlu yazıcı var. Biz de ise yok.  Doğru soruyu şöyle sormak gerekiyor: Çin’in üretim sürecinde yoğun olarak kullanılan üç boyutlu yazıcılar neden Anadolu’da bulunmuyor? Makine sektörü derseniz, ondan bizde de var. Peki, üç boyutlu yazıcı neden yok? Çin’in tersine, Anadolu’dan geçen güçlü küresel üretim zincirleri olmadığı için yok. Anadolu üretimi ile dünyanın ayrılmaz bir parçası olamadığı için yok. İçinden küresel üretim zinciri geçen ülke olabilmek, içinden petrol boru hattı geçen ülke olmaktan çok daha zor. Peki, bu mesele ile Anadolu sanayicisinin mallarını havayolu ile gönderememesi konusu arasında bir bağlantı var mı? Evet var. Gelin anlatayım.

Önce üç boyutlu yazıcıdan başlayayım. Öyle uzun da anlatmayayım. Nasıl normal yazıcıdan bir kağıt üzerine, iki boyutlu çıktı alabilmek mümkünse, üç boyutlu bir yazıcıdan da üç boyutlu bir çıktı alabilmek mümkün oluyor. Böylece tasarımı içeren rakamları alete bir bilgisayardan gönderiyorsunuz. Sonra ne tür malzeme kullanırsanız ondan, üç boyutlu bir çıktıyı masanızın üzerinde üretebiliyorsunuz. Prototipi tasarlamak kolaylaşıyor. Prototipi seri üretimin yapılacağı yere göndermek kolaylaşıyor. Üç boyutlu yazıcı KOBİ’lerin kolayca  uluslararasılaşabilmesine imkan hazırlıyor. Dün yüksek maliyetle yapılabilen işler bugün ucuzluyor. Küresel üretim zinciri örgütlemek kolaylaşıyor. Konya’yı, Kahramanmaraş’ı bu yolla dünyanın ayrılmaz bir parçası yapabilmek mümkün hale geliyor. İnsanlığın karbon izi küçülüyor.

Peki, Anadolu neden üç boyutlu yazıcılarla dolu değil, Çin neden böyle bir bolluk içinde yaşıyor? Ben bunun öncelikle Çin’deki üretim sürecinin küresel üretim zincirinin ayrılmaz bir parçası olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Anadolu, bu anlamda, daha tam olarak, küresel üretim zincirlerine entegre olamadı. Önümüzdeki dönemin temel meselesi galiba bu olacak. Bana öyle geliyor. İkinci nokta ise şu olabilir: Bu son dönemde yabancı kökenli pek çok İstanbul firması operasyonlarının bir bölümünü Anadolu’ya kaydırmaya başladı. Üretim batıdan doğuya doğru yavaş yavaş da olsa kaymaya başladı. 2008 krizi, KOBİ’lerimizin büyümesine, en ufakların piyasayı terketmesine neden oldu. Sanayi Anadolu’ya daha fazla yayıldı. Ancak, üçüncüsü, daha makine sanayii açısından böyle bir hareketlilik tam olarak ortaya çıkmadı. Makine sektörümüz küresel üretim zincirinin ayrılmaz bir parçası haline gelmeyi daha başaramadı. Biz de daha makine sektörüne sahip olmanın, herhangi bir ilin imkanlar setini ne kadar genişletebileceğini yeterince farkedemedik. Yükte hafif, pahada ağır mallara doğru ilerledikçe, üretim desenimizin teknolojik seviyesini artırdıkça bu tür aletlerin kullanımı yaygınlaşacak. 

Böyle bakıldığında, mal nakliyatında havayolunun daha yoğun kullanımı meselesi ile üç boyutlu yazıcı kullanım yoğunluğu hadisesi doğrudan örtüşüyor. Bugün Amerikan dış ticaret rakamlarına, taşınan ağırlık cinsinden bakarsanız havayolunun payının binde 4 olduğunu görürsünüz. Ticari değer açısından ise, Amerikan ticaretinin yüzde 25’i havayolu ile taşınıyor. Dünya rakamları ise binde 2’ye yüzde 18 civarında. Yükte hafif, pahada ağır dediğim işte tam da bu. Yapmamız gereken nedir? Daha yüksek teknolojili mallar üretmektir. Daha sofistike mallara yönelmektir. Bunun da yolu, büyük firmaların olduğu kadar KOBİ’lerin de bu yeni dünyaya ayak uydurabilmesinden geçer.

Geçen gün örnek verdim. Bunu yapan şirketlerimiz elbette vardır. Önemli olan o tür şirketlerin sayısını artırmaktır. Teşvik tasarlamak, herkesi minimumda yaşatmak, eşitliği sağlamak değildir. KOBİ politikasının özü KOBİ’lerin KOBİ olarak kalmasını sağlamak olmamalıdır. Bizdeki sistem ne yazık ki öyledir. Utangaç teşviklerle küresel oyuncular çıkartamayız. Benim çocukluğumdan beri bu ülkenin büyük şirketleri hep aynı kaldı. Burada bir bozukluk vardır.

Beijing’de olduğu gibi Ankara’da neden bir üç boyutlu yazıcı müzesi kuramıyoruz? Bizde o kadar çok üç boyutlu yazıcı kullanan şirket yok. Neden? Anadolu’dan geçip giden küresel değer zinciri yok. Burada biten var. Buradan geçip giden yok. Neden yok? Darbe anayasasını değiştiremeyen ülkeye hiçbir yabancı gelmez de ondan. Yakında anlatırım.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar